26 Mart 2014 Çarşamba

2 aylik kati gida deneyimimiz ve baby led weaning uzerine

Ipek 6. Ayini doldurunca kati gida deneyimlerimize baslayacagimizi burada ve burada  paylasmistim. Evde bir boy buyuk bir cocugun da olmasi ve okudugum "o tabak bitecek!  Mi?" Isimli kitapta yazanlarin aklima bayagi yatmasi sonucu Ipek'le baby led weaning/ bebeklerin kendi kendine yemesi yolunu tercih ettik. 2 aydir da bu tercihle yolumuza devam ediyoruz... metodla ilgili burada yazdiklarim var ama metodun anne ya da bebeğe bakan kişi/ler tarafından kesinlikle sindirilmesi ve cok iyi anlasilmasi gerektigine inaniyorum... Hem annenin/ bebeğe bakan kişinin sureci saglikli surdurebilmesi icin hem de bu süreçte annenin etrafinda olabilecek mahalle baskisini bertaraf edebilmesi icin...



Biz bu sürece once benim kitabi okumam ve yontemi sindirmem ile basladik. Ipek, 6 aylik olup doktorumuz kati gidaya ufak ufak gecebilecegimizi soyleyince denemeler basladi.

Doktorumuz tarafından önerilen ilk yiyeceklerimiz havuc, patates ve kabakti. Mevsimi olmadigi icin kabagi simdilik liste disi biraktim. Firinda havuc ve patates ile konuya giris yaptik. Kitabin onerisi bebegin (tabii icinde bulundugu aya da gore) ne cok sert olarak bu sebzelerle tanismasi ne de iyice haslanmis ve eline aldiginda eliyle pure yapacagi kivamda olmasi. Buharda hafif pisebilir ya da firinlanabilir. Firinlanma fikri bana daha yakin geldi. Parmak boyutunda kestigim havuc ve Patatesleri firinda 7-8 dakika tuttum, sonra da sogutup Ipek'in mama sandalyesinin tepsisine koydum.
Ve bekledim:)

Ilk is aldi agzina soktu, etrafinda buldugu her sey gibi... sonra sanirim bir tat aldi, arada yere firlatip atsa da ara ara emmeye çalıştı.  Bu durum boyle 3-4 gun devam etti. Arada elmayi da denedim, sanirim tadi nedeniyle onun elde tutulma, emilme suresi daha uzun oldu...

Sonra bir gun yutabildigini gordum, nasil mutlu oldugumu anlatamam... Ayni kitapta yazdigi gibi isliyor oldugunu gormek umut verdi:)

Yutma sureciyle birlikte alt değiştirme surecleri de senlikli (!) Olmaya basladi: "bakalim ne kadar yutmus, bakalim ne cikacak" gibi insanogluna has merakli (!!!) sorularla alt değiştirmeye basladim...

2 ayin sonunda simdilerde Ipek masaya oturunca onune yiyecek bir şey vermemişsek kizmaya baslar oldu!

Peki simdiye kadar neleri yemeyi deneyimledi, aklima gelenleri şöyle bi'listeleyeyim:

* patates
* havuc
* elma
* armut
* muz
* balkabagi
* karnibahar koftesi
* brokoli
* haslanmis et
* tam bugday ekmegi
* yumurta sarisi (bunu elle yemesi icin yontem bulmaya calismak da ayri bir yaraticilik geliştirdi)
* çökelek peynirli yumurta sarili omlet- yumurta sarısının elle yenilememe sürecinde yumurtayı güçlendirip elle yenilebilir konuma getirmek için bulduğum çözüm bol çökelek peyniri kullanarak omlet yapmak oldu:)
* pazi sarma (sonrasinda pazidan cok emin olamadim, acaba yaprakli urin vermek guvenlik acisindan sakincali olabilir mi diye dusundum)
* tam bugday unundan makarna
* kereviz
* çiğ pirasa
* taze soğan
* sulu köftenin köfteleri
* yoğurt - şimdiye dek kendi kendine yemesi için bir yol bulamadım. Ancak yoğurda batırdığım kaşığı elimden alıp ağzına götürmeye çalışıyor:)

Şimdilik aklima gelenler bunlar, unuttuklarim varsa hatirladikca eklerim mutlaka...

Kısaca özetlemek gerekirse: baby led weaning/ bebeğin kendi kendine yemeye çalışması ve hatta yemesi müthiş bir şey! Zaman içinde elleri ve parmakları ile tutma becerisinin nasıl geliştiğini görmek de inanılmaz! Ancak sürekli gözünüzün üstünde olması gerekiyor... Bir de günde kaç öğün yemek var ise evinizde o kadar yer temizliği var olacaktır anlamı taşıyor baby led weaning!!!

24 Mart 2014 Pazartesi

Goztepe Ozgurluk Parki icinde bir Cocuk Kutuphanesi...

Türkiye’nin ilk İnteraktif Çocuk Kütüphanesi açıldı…
Sanırım geçtiğimiz yılın son aylarıydı, takip ettiğim anne gruplarından birinde Kadıköy ilçesi içerisinde bir çocuk kütüphanesi açabilmek için bir annenin  –Esra Akçay Duff-  insiyatifi ile başlatılan bir imza kampanyasından haberdar oldum… Konu kitap olunca, kitlesi de çocuk olunca… Benim için bir araya gelmesi en keyifli ikililerden… Önce imzamı attım internet üzerinden, sonra da imzalamaları için konuyu arkadaşlarımla paylaştım… Konu sadece beni heyecanlandırmamış ne güzel ki; 10.000’i aşkın kişi Kadıköy’de interaktif bir çocuk kütüphanesi açılması için imza atmış… Birkaç gün önce, kütüphanenin bugün (19Mart) açılacağı duyurusunu görünce hem heyecanlandım hem de mutlu oldum: “Demek ki verdiğimiz imzalar dikkate alınabiliyormuş”  dedim kendi kendime… “Demek bu ülkede kitapla ve çocukla ilgili güzel şeyler de olabiliyormuş” diye geçirdim içimden… ve tabii ki bu insiyatifi başlatan anneye gıpta ettim: “ne güzel bir şeydir çocuklarına ‘ben sizler ve sizin gibi pek çok çocuk için iyi bir şeyler yapmaya çalıştım ve yaptım’ diyebilmek” diye düşündüm…
Bugün de kütüphanenin açılışına gittim, hem nasıl bir yer olduğunu merak ettiğim için hem de “o” anne ile tanışmak istediğim için…
Sıcacık, güzel bir bahar havası… Özellikle hafta içi en sevdiğim parkların başında gelen Özgürlük Parkı… Bisikletler, scooterlar, kumda, salıncakta, kaydırakta çocuklar, banklarda insanlar, anneanne, babaanne, dedelerin torun keyfi vs derken kalabalığa ulaştım. Selamiçeşme Özgürlük Parkı’nın kuzey yönü girişinden girince hemen sağda… Ya da kumlu park alanının hemen yanında…  Tek katlı, aydınlık, şirin bir bina… İçinde kitaplar var, öyle kıyıda köşede kalmış, sadece kitap olsun diye konulmuş kitaplar değil… Çoğu Mert’le bizim çok büyük keyifle okuduğumuz kitaplardan… Arada ebeveyn kitapları da var dikkatimi çeken, Montessori kitabı algıda seçicilikle ilk gözüme gözüken belki de…  Tahta oyunlar, oyuncaklar var raflarda ve aktivite masalarında… Kısacası Mert’i gözümün önüne getirdiğimde keyifle zaman geçirebileceği bir yer…
Geçtiğimiz aylarda gittiğimiz Almanya tatilinde orada yaşayan arkadaşımızın evinin hemen karşısındaki çocuk kütüphanesini çok beğenmiştik… Orada şu yorumu yapmıştım: “ne yazık ki bizler Türkiye’de, kendimiz ya da çocuklarımızın bir aktiviteye katılması için para ödemeye alıştık!” Halka açık, hele hele çocuklar için bu şekilde var edilen alanların çok çok çok değerli olduğuna inanıyorum bundan dolayı…  
Biz ortamın keşfini İpek’le yaptık bugün, sonra da Mert’i okuldan alıp tekrar parka uğradık. Saat 5’te kapanacak olan kütüphaneye giremedik ancak Mert’e nasıl bir yer olduğunu anlattım, ilk fırsatta Mert’le gelmeyi arzu ediyorum. Evet ben park, bahçe,kum, sahil, deniz, Açıkhava seven bir anne olarak parkın ortasında kitap okuma, aktivitelere katılma fikri beni çok mutlu ediyor… Belki bir umut diyorum,  ne kadar çok çocuk alışveriş merkezleri dışında da hayat olduğunu bilirse büyüdüklerinde daha da çok sahip çıkarlar toprağa, ağaca, doğaya…
 Peki nedir  bu “Türkiye’nin ilk interaktif çocuk kütüphanesi” ?
Amacı nedir?
-          Özellikle 0-6 yaş arası okul öncesi çocukların sosyalleşerek, deneyerek, gözlemleyerek, hissederek ve keşfederek öğrenmeleri, küçük yaşta kitap okuma kültürü kazanmalarını amaçlıyor.
-          Ailelerin çocuklarıyla kütüphaneye gelip okumalar yapıp aktif okuma kültürünü oluşturmalarını sağlamak.
-          Ailelere çocuklarıyla nasıl kaliteli vakit geçirebileceklerini ve çocuklarına pedagojik açıdan nasıl davranmaları gerektiği konusunda yol göstermek.
-          Aileleri; aile içi şiddet, çocuk hakları, çocuk bakımı gibi konularda belediyenin pedagogu ve uzmanlar liderliğinde eğitim seminerleri düzenleyerek bilgilendirmek.
-          Çocukların sosyalleşerek, deneyerek, gözlemleyerek, hissederek, keşfederek öğrenmelerini sağlamak.
-          Özellikle büyükşehirlerde yaşayan ailelerin bir araya gelerek çocuk yetiştirmenin yüklerini paylaşarak bu yükün azalmasına yardımcı olmak.
-           
Neler yapılacak burada?
-          Çocuklara yönelik gönüllü veliler tarafından düzenli kitap okuma saatleri düzenlenecek
-          Deneyler yapılacak
-          Hayaller kurulacak
-          Un ve su gibi yenilebilir malzemelerden oyun hamuru, parmak boyası yapılacak
-          Ahşap bloklarla oyunlar oynanacak
-          Çocuk eğitimi, çocuk gelişimi, çocuk-aile ilişkisi gibi konularda eğitimler, seminerler düzenlenecek
Çocuklarımızın İnteraktif Kütüphanesi nasıl işleyecek?
-          Kış aylarında 10.00- 17.00, yaz aylarında ise 09.00- 18.00 saatleri arası kütüphane açık olacak.
-          Pazartesi günleri dışında her gün açık olacak.
-          Her gün saat 11.00 ve 15.30’da okuma saati düzenlenecek.
-          Okuma saatleri haricinde, aileler diledikleri kadar kütüphanede kalıp, kitapları okuyup çocuklarıyla vakit geçirebilecekler.
-          İlk dönemlerde kitap ödünç verme sistemi bulunmayacak.
-          Kitapların sayısını arttırmak yapacağımız kitap bağışları ile bizlerin elinde
Bakın başka neler düşünülmüş?
-          Bebekli anneler için emzirme koltuğu
-          Çocuk tuvaleti
-          Alt açma ünitesi
Kütüphane içerisinde mevcut.

Daha detaylı bilgi istersek:



Bugün açılışı yapılan küçük bir kütüphane bana umut verdi, çocuklar, kitaplar, oyunlar ve hayal gücü… Ne güzel ki bunları çıkarsız olarak düşünen insanlar hala var; sadece düşünmekle kalmayıp aksiyona geçmeleri, bizlerden imza desteği, yerel yönetimlerden de yönetim desteği bulmaları “galiba hala ümit var!” dedirtti bana bugün…

* Bu yazı 24 Mart 2014 tarihinde www.internetanneleri.com adresinde de yayınlanmıştır.

21 Mart 2014 Cuma

Özgürlüğümüz kısıtlanamaz!

Dün gece Twitter'in engellemesi ile günü sonlandırdım. Üzüntüyle... Bir sonraki adımda azaba hangi özgürlüğümüzün kısıtlanacağını düşünerek sonlandırdım günü... Ve sabah uyandığımda bu konuda pekçok yazı, mesaj okudum. Blogcu Anne 'nin sitesinde de bu ortak bildiriyi görüp buradan da paylaşmak istedim...  Bu bir ortak yayın yazısıdır. 

"insanın özgürlüğü; istediği her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır." J.J. Rousseau


Özgürlüğümüz kısıtlanamaz

#TwitterisBlockedinTurkey
T.C. Anayasası
VIII. DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ
Madde 26
Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarına sahiptir.
Dün gece yarısı ülkemizde anayasa ihlal edilmiştir. Uluslararası bir sosyal paylaşım ağı olan Twitter’a erişim farklı mahkeme kararları ile engellenmiş, halkın kendisini ifade etme ve haber alma özgürlüğü kısıtlanmıştır.
T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün Bursa’da düzenlediği seçim mitinginde “Twitter mwitter, hepsinin kökünü kazıyacağız Uluslararası camia şöyle der, böyle der hiç umurumda değil. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü görecek.” dedikten ve Başbakanlık Basın Müşavirliği’nin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bazı linklerin kaldırılmasına ilişkin mahkemelerden çıkarmış oldukları kararların uygulanması konusunda Twitter yetkililerinin duyarsız kaldıkları bir süreç söz konusudur. Mahkeme kararlarını umursamama, hukukun gereğini yerine getirmeme biçimindeki bu tutumda bir değişiklik gözlenmemesi halinde, vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için teknik olarak, Twitter’e erişimin engellenmesinden başka çare kalmayabileceği belirtilmektedir” açıklamasından sadece bir kaç saat sonra gece yarısı Twitter’a Türkiye’den erişim yasaklanmıştır. Internet servis sağlayıcılarına ulaşan mahkeme kararları ile Twitter’a ülke sınırları içinden erişim kapatılmış, mobil cihazlarda kullanılan 3G erişimi de aynı şekilde engellenmiştir.
Yasakların ve sansürün bir çözüm olmadığını, sosyal medyanın susturulamayacağını, özgürlüklerin sansür yoluyla kısıtlanamayacağını herkesin görmesi, bilmesi gerekir. Bunu dün gece Twitter yasaklandıktan kısa bir süre sonra DNS ayarlarında değişiklik yaparak veya VPN, Hotspot Shield gibi bazı programlar üzerinden mecraya giren milyonlarca Türk kullanıcısı da göstermiştir.
Sayıları 12 milyona yaklaşan Türkiyeli Twitter kullanıcıları #TwitterisBlockedinTurkey etiketiyle konuyu bir saat içinde Twitter’da dünya çapında en çok konuşulan etikete taşımış,farklı etiketlerle gece boyunca TT listesinde kalarak, dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yasaklamadan sonraki ilk 4 saat içinde 2,5 milyondan fazla Türkçe tweet gönderildiği hesaplanmaktadır. Şu anda dünya basını Türkiye’deki Twitter yasağını öncelikli haber olarak vermekte, bunun özgürlükleri baltalama yönünde bir girişim olduğunu söylemektedir.
Biz, ülkemizin geleceğini oluşturacak çocukları yetiştiren anne babalar olarak Gezi Parkı direnişi ile tırmanan ve 17 Aralık süreciyle hızlanan şiddet ve sansür uygulamalarını esefle izlemekteyiz. Türkiye’nin gerçek demokrasiden gün be gün uzaklaşmasından, meclisinden medyasına, emniyet güçlerinden yargısına kadar her türlü sistemin çivisinin çıkmış olmasından derin bir endişe duymaktayız.
Dün geceki yasak kararıyla Türkiye dünya üzerinde Twitter’a erişimin engellendiği Çin dışındaki tek ülke olmuştur. Bunun utancı ve ayıbı bu yasağı getirmeye cesaret edenlere ait olmakla birlikte, ağırlığını omuzlarımızda taşımaktayız.
Bu ülkenin gelecek nesillerinin özgür bireyler olarak büyümesini en çok isteyen ve bunun için emek veren anne babalar olarak hükümetin son aylarda giderek artan baskıcı tavırlarını kabul etmiyor ve bu sansürü şiddetle kınıyoruz.
Herkesi gerek internet üzerinden, gerekse etrafımıza bu durumu anlatarak konuyu protesto etmeye ve nihai olarak da 30 Mart 2014 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerde vatandaşlık hak ve sorumluluğu olan oy kullanma görevini mutlaka yerine getirmeye davet ediyoruz.

Blogger Anne ve Babalar

13 Mart 2014 Perşembe

umutsuz!!!

Bir suru soz var aklimda... yazsam dedigim... sonra "yazsan ne olacak ki, kendini tatmin etmekten baska!!!" Dedigim bir suru soz! Ve yazmaktan vazgectigim!

Çünkü ne yazik ki umudum kalmadi! Bu ulkede vicdanin sesinin duyulacagina dair artik hic umudum kalmadi!!!  

11 Mart 2014 Salı

Bir doğum gününün ardından...

Cumartesi günü Mert'in doğum günüydü... Benim minik oğlum, bebeklik zamandında konuştuğum anneler kendi çocuklarının 4-5 yaşında olduğunu söylediklerinde "ooo kocaman olmuşlar" dediğim yaşa geldi! Doğumuydu, emmesiydi, uykusuydu, katı gıdasıydı, yürümesiydi, konuşmasıydı, 2 yaş krizleriydi, emzik bırakmasıydı, tuvalete alışmasıydı, 3 yaş çılgınlıklarıydı, anaokuluna başlamasıydı derken 4 yaşına geldi bizim evin delidolusu! Bir yandan her bir gelişiminden mutluluk duyarken bir yandan "günler, yıllar hızlı mı geçiyor ne?" telaşına ve hatta hüznüne kapılıyorum... Neyse annelik duygusallığına verin artık!

Son bir haftadır resmen doğum günü için gün sayıyordu Mert! hatta hatta daha da geriye gidersek yazın bana doğum gününe ne kadar kaldığını sormuştu ben de ona yaz bitecek,  sonbahar bitecek, kışın önce Manne'nin (yani teyzesi), sonra kuzeninin, sonra benim, sonra Aba'nın (büyük halası) doğum günlerini kutlayacağımızı ve kış bittikten sonra da baharla birlikte onun doğum günün geleceğini anlatmıştım. Hatta ablamın doğum gününde Mert'i okuldan alıp "Manne'nin doğum gününü kutlamaya gidiyoruz" dediğimde çok mutlu olmuştu. "Noldu?" diye sorunca da "Manne'nin doğum günü geldiyse benimki de yaklaşıyor demektir!" demişti heyecanla...

Neyse... Ben geçen sene de bu yorumu yapmıştım kendimce, yineliyorum: "Çocukların doğum günü heyecanlarını görünce biz kendi doğum günlerimizi kutlamıyoruz, alışkanlıkla kutluyormuş gibi yapıyoruz galiba"...

Birkaç hafta önce Mert'e nasıl bir pasta istediğini sordum, 2 yaşındaki doğum günü resimlerinden gördüğü ve çok beğendiği Mickey Mouse'lu pastasından istediğini söyledi. Bu işin kolay kısmı oldu... Peki kimleri davet edecektik? Ben, konunun ne kadar komplike hale gelebileceğini düşünmeden okul listesini açtım, başladım isimleri okumaya... Her isimden sonra Mert "evet onu da çağıralım" dedikçe neredeyse okul nüfusuna yaklaşan bir listemiz oluverdi. Ne yapsak, ne etsek, bu işin doğrusu nedir diye düşünürken Kerem mantıklı bir öneride bulundu. Salon masasını ve etrafındaki sandalyeleri çizdim ve Mert'ten bu sandalyelere davet edeceği arkadaşlarını oturtmasını istedim. Yerimiz bu kadardı ve yerimiz kadar arkadaşını davet etmemiz mümkün olabilirdi. Sanırım Mert de bu açıklamamı mantıklı buldu, arkadaşlarını kağıt üzerinde sandalyelere oturttu, sonra kendisine yer kalmadığını farketti,onun için de mutfaktan bir sandalye ilave edebileceğimiz konusunda anlaştık. Bu liste hazırlama evresinde "keşke" dedim "bizim de dünyamız onlar kadar 'ayıp olur'lardan,mecburiyetlerden uzak olsa...." "Ayşe'yi çağırırsam Fatma'ya ayıp olur!", "Ahmet beni doğumgününe çağırmıştı, şimdi ben de onu çğırmalıyım!" düzeni yok... Her şey basit... Bu ara kiminle daha çok oynuyorsa, kiminle bu aralar daha çok eğlendiğine inanıyorsa onuçağırıyor. Bu kadar basit, net...

Neyse...  Mert'in yeni listesi üzerinden ben anneler ile iletişime geçtim. Geçen hafta içinde evi süslemek için gerekli malzemeleri aldık. Menümüzü oluşturduk. Kısacası tamamen organize olmaya çalıştık...Geçtiğimiz hafta benim babaannemin bir sağlık sorunu nedeniyle koşuşturmalı bir hafta geçirmemiz nedeniyle ara ara acaba doğum gününü ertelesek mi diye düşündüm, Mert'in hevesle cumartesi gününü beklediğini her görüşümde bu düşüncemden vazgeçtim...

Sonunda Cumartesi günü geldi çattı, Mert sabahın 6'sında büyük bir heyecanla uyandı ve tabii ki bizi de bir şekilde zorla uyandırdı! Bütün sabah "arkadaşlarım ne zaman gelecek?" diye sordu. Biz sürekli saat 2 diye yanıt verdik, Mert sürekli "hadi şimdi gelsinler!" dedi... Saat 2 olup da küçük misafirlerimiz anneleri, bazıları anneleri ve babaları ile gelmeye başladıkça Mert'in öncesindeki mızmız hali keyifli bir hale dönüşmeye başladı...

Dün hiç saymadım kaç kişiydik ama bugün şöyle kabataslak saydım: 10 çocuk, 1 büyük çocuk, 3 bebek, 20 büyük olmak üzere toplam 34 kişiymişiz:) Herkesin gelmeye başladığı saat 2 ile pasta kesme faslı arasındaki sürede çocuklar henüz ısınma turlarında olduklarından herkes ayrı telden çaldığı için ben içimden "eyvah yoksa pek eğlenemeyecekler mi!" diye geçirdim açıkçası... Ama çocuklar karınlarını doyurup, yavaş yavaş aralarında 2'li 3'lü gruplar halinde oyun oynamaya başladıklarını görünce "oh" dedim:) Yemek sürecinin ardından araya Kerem'in animasyon saati girdi, çocuklara bir sticker oyunu oynattı, arada pinyata çılgınlığı yaşandı ve çocuklar maça hazır sporcular gibi ısınmalarını tamamlayarak günün anlam ve önemine uygun olarak kendilerini oyun ve eğlencenin kollarına bıraktılar.

Arada ben ne yaptım? Başlayan her sohbetim yarım kaldı tabii ki:)) Günün hatırladığım anahtar sözcükleri: çocuk sesleri, sonsuz hareket, koridorda 3 tekerlekli bisiklet ve scooter gezintileri, boyama çalışmaları, oyun hamuru çılgınlığı, oyuncaklar ve oyuncaklar, keyifli anne sohbetleri ...

Akşam olduğunda birer birer arkadaşları evden ayrılmaya başladı Mert'in... Arada "bugün eğlendiniz mi?" diye sorabildiklerim oldu, ağız dolusu kocaman "ben çok eğlendim" ya da annelerine dönüp "anne daha gitmeyeliiiiim!" demeleri benim için harika birer hediye oldu... Akşam olduğunda Mert bu kez halaları ile oyuna devam etti, arada "bugün istediğim saatte yatabilirim di mi anne?" diye sorararak... Ben de her seferinde gayet emin "tabii oğlum dedim" ve Mert o yorgunlukla ancak 10 civarına kadar dayanabildi..

Günün sonunda belki dağınık bir evdi bize kalan ama ben daha çok günü keyfiyle yaşayan Mert tarafından baktım ve iyi ki Mert'in doğum gününü evde arkadaşlarıyla kutlamasına imkan sağladık dedim... Gönlünce azıtmasına, bazen mızıldanmasına, coşkuyla doğum gününü kutlamasına iyi ki ortam sağladık...Çünkü kendimden biliyorum, insan büyüdüğünde çocukluğundan bu anları bir şekilde anımsıyor:) Cumartesi günkü telaşın hemen üzerine bile biri gelip de bana "gelecek sene yine bu şekilde bir doğum günü organize eder misin?" diye sorsa cevabım hiç tereddütsüz "evet!" olurdu. Biliyorum ki bu anıların hiçbirini gidip bir yerden satın alamayız... Bu dönemde çocukların, ya da genellemeyeyim en azından bizim çocuğumuzun kalesi kendi evi, kendini en güvende hissettiği, "benim" diyebildiği, her deliğine hakim olduğu yeri arkadaşlarına açtı, bundan daha keyifli bir parti/ eğlence mekanı olamazdı sanırım Mert için... En azından bu yaşta...

Umarım küçük & büyük tüm misafirlerimiz de keyif almışlardır...

İyi ki doğdun oğlum, iyi ki:)))

Mert'in günün sonunda deterjan reklamları için süper uygun olan beyaz gömleği!