7 Ekim 2019 Pazartesi

Aletha Solter ile "Çocuklar Neden Yaramazlık Yapar?"

Aletha Solter...

Mert'in 2 yaş döneminde kendisinden haberdar olduğum, İpek'in 2 yaş döneminde kitaplarını tabiri caizse yalayıp yuttuğum çocuk ve ebeveyn psikolojisine ait kitapları olan, hayatının 2 yılında J. Piaget ile çalışmış bir Psikolog kendisi.

Geçen hafta sevgili Nilüfer Devecigil ve Uykusuz Anneler işbirliği ile İstanbul'da iki seminer ve İstanbul Psikoloji organizasyonu ile de bir tam günlük eğitim verdi İstanbul'da. Ben, ikinci seminerine katıldım, seminer sonrası da eğitime katılmayı çok istedim (ama yeterince çok istemedim sanırım ki katılamadım:) ). İlk semineri "Bebekler Neden Ağlar?" başlığını taşıyor ve özellikle 0-2 yaşa odaklanıyordu, ben "Çocuklar Neden Yaramazlık Yapar" başlıklı seminere katılıp, notlar aldım. Bu arada, başlıktaki "yaramazlık" sözcüğü tamamen biz yetişkinlerin dikkatini çekmek üzere başlıkta kullanılmış bir sözcük, yoksa konuşulan konunun "yaramazlık"lara karşı verilen reçetelerle (!) yakından uzaktan alakası yoktu.

Seminerin açılışında Psk. Nilüfer Devecigil "Konu bilmek değil, olanların içinde durabilmek!" diyerek, tam da benim seminere girmeden önce (seminere birlikte gittiğim) arkadaşım Deniz'e "bazen doğruyu bilmek daha acı verici oluyor, çünkü biliyorsun ama uygulayamayabiliyorsun, çünkü orada kalamıyorsun!" cümlesine atıfta bulundu sanki!

Aletha Solter, konuya kendi uzmanlığı üzerine anne oluşu ile başladı. Bir uzman olarak, kendi çocuklarıyla karşılaştığı ve bazen içinde durmakta zorlandığı durumlar olduğunu da açıklıkla paylaşıp bu seminerde tabii ki sonu iyi bitenlerden bahsedeceğini belirtti. Çocukları doğmadan önce ve doğduğu zaman anneliğe dair henüz bir şey bilmiyorken net olarak iki noktaya sımsıkı bağlanacağına eminmiş:
1. çocukları asla cezalandırmayacağına
2. çocukların duygularını ifade etmelerine imkan sağlayacağına

Bu iki nokta zaman içinde "aware parenting"/ "bilinçli ebeveynlik" kavramını oluşturmasına imkan sağlamış. Bilinçli Ebeveynlik, üç temelden oluşuyor:
1. "attachment parenting" /"doğal ebeveynlik"
2. cezasız ebeveynlik
3. stres ve travmanın iyileştirilmesi

Bilinçli Ebeveynlik detaylı olarak nedir diye soracak olursak öncelikle ebeveynlikte ortaya çıkan dört temel disiplin yaklaşımına ve aşağıdaki tabloda bu disiplin tiplerine ait özelliklere bakmakta fayda var:

1. (şiddet içeren) otoriter disiplin
2. (şiddet içermeyen) otoriter disiplin
3. İzin veren disiplin
4. Demokratik disiplin


Burada, Aletha Solter demokratik yani hem ebeveyn hem de çocukların ortak kontrolünün mevcut olduğu disiplin türünde kazananın HERKES olduğunu vurguladı. Otoriter disiplin tiplerinde, ceza ve ödül ile erken yaşlarda kontrol ebeveynde ve her şey yolunda gözükse de çoğunlukla ergenlik döneminde evde büyük isyanların yaşanabileceğinin altını çizdi. (Ben de kendimce burada, belki ergenlikte görünür isyanlar ya da sorunlar yaşanmasa bile bu yaklaşımların kişinin tüm hayatına derin izler bırakabileceğine inandığımı belirtmek isterim.) İzin veren yaklaşımda ise ebeveynin zaman içinde süreki her sorumluluğu çocuğa vermek yerine kendisinin taşımasıyla ne kadar yorulabileceğini ve zaman zaman bu nedenle de otoriter ebeveynlik döngülerinde kendisini bulabileceğini belirtti Aletha Solter. Bu disiplin tarzlarını bir örnekle daha da net bir şekilde gözlerimizin önünde canlandırdı:

2 yaşında canı sıkılmış bir çocuk düşünelim, annesi mutfakta yemek hazırlıyor, çocuk mutfağa geliyor, kendi boyuna göre bir dolabı açıyor, annesinin müdahalesine imkan olmadan un paketini alıp yere unu döküyor ve yerleri una buluyor! 


Şiddet içeren otoriter ebeveyn çocuğa şaplak atar, şiddet içermeyen otoriter ebeveyn "içeri git cezalısın!" diyerek cezadan öğreneceğini zanneder, izin veren ebeveyn "olsun, ben temizlerim bunu!" diyerek çocuğun deney yaptığını bile düşünmek isteyebilir. Buradaki problem, içten içe çocuklarına kızan ebeveyn sonunda çocuklarına tahammül edemeyen bir ebeveyne dönüşür. (otoriter ebeveynlik gören çocuklarda ise çocuk, ebeveynine tahammül edememeye başlar!) Demokratik ebeveyn ise bu durumla karşılaştığında "Ooooo! Hadi bakalım temizleyelim!" diyerek belki eline bir süpürge verebilir çocuğun. Yani öğretici olan ceza vermek değil, bilgi vermek. Bu tip bir durumda "önlem" içeren düzenlemeler ve çocuğun ihtiyaçlarını fark etmek önemli; yani 2 yaşında bir çocukla yaşarken, henüz bazı kuralları öğrenemeyeceği bir yaşta olduğunu düşünüyorsak, bu vakada örneğin unu daha üst dolaplara koyup, çocuğun boyunun yettiği yerlere sıkıldığında mutfağa geldiğinde oynayabileceği bir iki oyuncak koymak işleri kolaylaştırıcı olabilir diyor Aletha Solter.

Çocuk yetiştirmenin hikayesini biz belki kendi çocuklarımızı yetiştirirken çok yeni zannediyor, kendimizden bir jenerasyon öncesinden ne kadar farklı olduğumuzu düşünüyor olabiliriz, ancak bu konu milattan öncelere dek uzanan evrensel bir konu. Ancak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra toplu cezaların etkileri araştırılmaya başlandıkça değişim net bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Örneğin Thomas Gordon (1918-2002), "Ceza olmadan çocuk yetiştirmek" üzerine araştırmalar yaptı, kitaplar yayınladı.

Ceza hakkında konuşurken, ödüle değinmeden geçmedi tabii ki Aletha Solter:  ödülün nasıl gizli bir tehlike olduğundan bahsederek yaşanmış bir hikayeden çarpıcı bir örnek verdi:

Amerika'da Chicago'da yaşayan İtlyan bir çocuk her gün okuldan eve giderken geçtiği bir mahalledeki çocukların bazıları tarafından alay edilme, aşağılanma gibi davranışlara maruz kalır. Her gün bunu yaşayan çocuk en sonunda bir gün diğer çocuklara "benimle her alay ettiğinizde size 1 Dolar vereceğim." der. Çocuklar, bu teklifi anlamlı bulmasa da gayet memnuniyetle kabul ederler ve ertesi gün İtalyan çocukla dalga geçen birkaç çocuk dalga geçmelerinin sonunda 1'er Dolar ödüllerini alırlar. Bunu duyan diğer çocuklar da ertesi gün, İtalyan çocukla alay etmek üzere hazırdırlar ve alay ettikten sonra paralarını beklerler. İtalyan, çocukların çok kalabalık kendi parasının sınırlı olduğunu söyleyerek her birine 50'şer Cent verir. Daha sonraki günlerde çocuklar arttıkça para daha da azalır. En sonunda İtalyan, diğer çocuklara "size verecek param kalmadı, ama siz lütfen dalga geçmeye devam edin!" der. Bunun üzerine diğer çocuklar birbirlerin "boşverin dalga geçmeyi, zaten para da vermiyor!" diyerek alay etme sürecini sonlandırırlar. 

Yani, bir şeyden nefret edilmesini sağlamak istiyorsanız ödül verin diyor! Bunu da "çocuklar sebze yedi diye ödüllendirerek çocukları sebzeden nefret ettirmek mümkün!"  cümlesini söyleyerek vurucu bir şekilde zihnimize kazıyor...

Bir çalışmada, 4 yaşında bir grup çocuğa çizim yapınca ödül veriliyor, diğer gruba bir ödül verilmiyor. Sonraki bir gün daha önce ödül verilen gruba bugün ödül olmadığı söyleniyor. Sonuç: İlk seferde çizim yapınca ödül alan çocukların diğer gruptaki çocuklara oranla daha azı bugün çizim yapıyor!

Çocuğumuz, bizim hoşlanmadığımız bir şey yaptığında kendimize sormamızın faydalı olduğu 2 soru var:

1. çocuğum nasıl davransın istiyorum?
2. bu davranış konusunda onu ne motive etsin istiyorum

Yani çocuğum kitap okusun istiyorsam bunu derslerinden yüksek notlar alsın diye mi istiyorum yoksa okumayı, araştırmayı seven bir birey olması için mi istiyorum? (Zeynep'in notu: yani zorla, ödülle (bazı okullarda stickerla (!) vs kitap okutulduğunda gerçekten o çocuğun kitap okumayı sevdiğine/ seveceğine inanıyor muyuz?)

Çocuğumuz, bizim katlanamadığımız bir davranış yaptığında öfkelenebiliyoruz, çocuğumuzun bu davranışına dayanamayabiliyoruz ve bu bir kısır döngüne sokabiliyor bizi, şöyle ki:

1. İstemediğimiz davranışı görüp öfkelenmek 
2. Ebeveynin otoriter disiplin tarzına geçmesi; bağırması, vurması, ceza vermesi ya da bir ayrıcalığı geri alması
3. Ebeveyn izin veren disiplin tarzına geçer, kendinden fedakarlık eder. 
4. Ebeveyn kendisini suçlu hisseder
5. Ve tekrar öfkelenir.

Özellikle bu kısır döngü, kendi çocukluğundakinden farklı şekilde çocuklarının yetiştirmek isteyen ebeveynlerde sıkça görülebilir. 

Bu noktada kendimizi Otoriter disiplin ile izin verici disiplin arasında gidip gelen bir trende sıkışmış gibi hissediyorsak, o trenden atlayarak demokratik disiplin ormanına kaçmamız gerektiğinin altını çizdi Aletha Solter. Demokratik disiplin, içinde pek çok farklı seçeneği barındıran bir orman, içinden işbirliğini, iletişimi, saygıyı ve daha pek çok alternatifi seçmek mümkün. 

Aletha Solter'e göre "davranış problemleri"nin altında yatan 3 neden olabilir, bunları dikkate almak gerekir: 

1. Çocuk makul bir ihtiyacını karşılamaya çalışıyor ysa da çocuğun ihtiyaçları görmezden geliniyor olabilir. Küçük çocuklar bu ihtiyaçlarını ertelemekte iyi değiller, özellikle de ihtiyaçlar çakışınca! (ör: yemek, ilgi, yakınlık, özerklik, yakınlık, anlamlı ilişki kurma, saygı)

Peki küçük çocuklarda ihtiyaçlar birbiriyle çatıştığı zaman işbirliğini sağlamak için hangi yollar izlenebilir? 

- açıklamada bulunmak
- seçenek sunmak
- şarkılar ya da oyunlar
- mantıksızlık oyunları

Burada önemli olan zorlamadan işbirliğini kazanmak, yani güveni kazanmak.

2. Çocuk gerekli bilgiye sahip olmayabilir veya konulan kuralları anlamak/ hatırlamak için yaşı küçük olabilir. 

Örneğin, duvara resim yaptığı için kendisine kızılan ve cezalandırılan çocuk cezalandırıldığında, duvara resim yaptığı için değil resim yaptığı için de cezalandırıldığını hisseder/ düşünür. Ceza ile alttaki motivasyon (resim yapmak) da cezalandırılır.

Verilen bilgiyi anlamak için bazen çocuk küçüktür, bu nedenle uyarıyı anlayamaz ya da hatırlayamaz!

Örneğin, 10 aylık bir bebek "buraya gel!" gibi basit bir isteği anlayabilir ama "duvara resim çizmek yok!" gibi bazı temel ev kurallarını öğrenmesi için 24 aylık olması gerekebilir.  Bir çocuk ancak 7-8 yaşına geldiğinde başka kişilerin bakış açısını anlamaya başlar. Yani televizyon izlerken sizin önünüze oturduğunda sizin TV ekranını göremeyeceğini anlaması için yaklaşık 7-8 yaşına gelmesi gerekiyor. Bu noktada, bir kuralı öğrenmesi için çocuğun yaşının uygun olup olmadığını bizler ebeveyn olarak gözden geçirmek durumundayız.

Çocuğa pek çok farklı şekilde bilgi vermek mümkün:
- sözlü olarak
- sözsüz olarak, göstererek
- olacak şeye hazırlayarak
- olacak şeyin doğal sonuçlarını yaşamasına imkan vererek (koşulları yapay olarak oluşturmamak önemli)
- olayın başkaları üzerindeki etkilerini iletişimin içine katarak

Bu noktada seminer katılımcılarından biri çocukların ödevlerini yapmaları sürecinde "ödev yapmayan çocuğa, ödevi yapmamasının doğal sonucu nasıl gösterilebilir?" sorusunu sordu. Aletha Solter, ödev konusunun kendi başına bir seminer konusu olabilecek kadar uzun bir konu olduğunu söyleyerek bu soruyu yanıtlamamayı tercih etti ama kısacık ve net söylediği bir cümle benim için çok çok anlamlıydı: "bu yaş çocuğunun ödev diye bir konusu olmamalı!"- bence seminer konusu dışı da olsa çok değerli bir yorumdu. Kişisel olarak ödevin (sadece 5 dakikalık bile olsa zorunluluk olarak verilmiş olan ödevin) özellikle ilkokulun ilk yıllarında çocuklara sorumluluk kazandırmanın yakınından bile geçtiğine inanmıyorum, kaldı ki bunu çok değerli bir uzmandan duymak ayrıca rahatlattı beni. (Bu konuda yapılmış çalışmalar olmasına rağmen, bugün halen ödevin savunuluyor olması beni bir miktar şaşırtıyor açıkçası).

3. Çocuğun canı sıkkın olabilir. ( örneğin; korkmuş, canı yanıyor, kıskanmış, sinirlenmiş, hayal kırıklığı yaşıyor, cesareti kırılmış ya da kendini güvende hissetmiyor olabilir.) Ya da geçmiş acılarından birikmiş stresi olabilir, bu da iyileşmemiş travmaya işaret eder.

Aletha Solter'e,  bir danışanı, 2001 yılının Ekim ayında 16 aylık bebeğinin kendisinin saçını sürekli çekmesi şikayetiyle danışmış. 11 Eylül saldırıları ile ilgili olarak ailelerini etkileyen bir olay ya da kayıp yaşayıp yaşamadıklarını sormuş Aletha Solter, ancak böyle bir kayıp ya da direkt etki yokmuş. Hayatlarında da belirgin bir değişiklik yokmuş ancak görüşme derinleştikçe bebeğin babasının havacılık sektöründe çalıştığı ve o dönem insanların uçak ile seyahat etmeyi tercih etmemeleri nedeniyle işlerin kötü gidişine bağlı işten çıkarılma stresi yaşadığı bilgisi ortaya çıkmış. Ayrıca 11 Eylül'de tüm gün televizyon açıkmış, yani fark etmez, henüz küçük dediğimiz bebek bir düzensizlik, olumsuz bir durum olduğunun farkında ve korkmuş aslında. 

Aletha Solter, net bir şekilde çocukların ebeveynin stresinden streslenir, bir şeyin değişiyor olduğunu anlarlar dedi.

Bu noktada, çocuğun neye ihtiyacı olduğunu anlamak kilit ve iyi haber (!) çocuklar, stres ve travmadan iyileşmeyi bilerek doğuyorlar. Stres boşaltma mekanizmaları:
  • konuşmak ve gülmek
  • tedavi edici oyunlar 
  • ağlama ve öfke gösterme---genelde bu durumlar problem olarak görülüyor toplum içinde, ancak aslında bu bir iyileşme olarak görülmeli.
Ağlama ile ilgili yapılan bir gözyaşı araştırması sonucunda gözyaşının içinde stres hormonu olduğu ortaya çıkmış; yani bu çalışmaya göre ağlamak stresin azaltılmasını sağlıyor.  

çocuk ağladığında yapılacaklar ve yapılmayacaklar:

  • acı ve ihtiyaçlarının ne olduğunu kontrol etmek
  • fiziksel temas ve güvence sunmak
  • ağlamayı kabul etmek
  • "sus, ağlama!" diyerek, ceza vererek ya da tehdit ederek, izole ederek, dalga geçerek, "utan bundan!" diyerek, beslemeye çalışarak ya da bebeğe meme vererek, dikkat dağıtarak, ağlama yerine güldürmeye çalışarak, "hiç acımadı!" diyerek, ağlamadığı için överek, sakinleştirici ilaç vererek ağlamayı bastırMAmak.
Bazen de "kırık biskuvi" tüm süreci ateşler ve çocuk ağlamaya başlar. Burada aslında birikmiş bir acı vardır ve o kırık bisküvi bardağı taşıran son damla olmuştur. Ağlama ile iyileşme başlar, ağlama bittiğinde çocuk sakinleşir, yardımcı ve işbirlikçi olur.

Burada, Aletha Solter, kendi kızının 6 yaşından bir örnek verdi: okuldan sonra sirke götürmek üzere plan yapmışlardı birlikte, okuldan geldiğinde planın değiştiğini ve sirke akşam gideceklerini öğrenen kızı çok öfkelendi ve annesine "Aptlsın sen!" diye bağırdı, ağladı, 20 dakika sonra kalktı ve "acıktım" dedi, sonra akşam sirke gittiler. Aletha Solter, o gün kızına hiçbir şey sormamış, sadece yanında kalmış. Ertesi gün kızını okula bırakırken, kızının öğretmeni kızının bir gün önce okulda zor bir gün geçirdiğini, en yakın arkadaşı ile kavga ettiklerini ve arkadaşının ona "aptal" dediğini söylemiş! Yani, kızı annesine, kendi yoluyla o gün başına gelen ve canını sıkan olayı anlatıyordu!

Öfke ya da şiddetle başa çıkma yolları:

  • Sıcak, sıkı bir sarılma- kucaklama; bu sırada çocuk ağlama yoluyla stresini dışarı atacaktır. Yanında olduğunu hissettirmek önemli.
  • Gücü geri alma oyunları- burada da kahkahalarla stres dışarı atılacaktır. Örneğin yastık savaşı sırasında annenin abartılı şekilde yere düşmesi.
Tüm bunlarla birlikte genel olarak nelere dikkat edebiliriz ebeveynler olarak?
  • Her türlü ödül ve cezadan uzak durmaya
  • Bakış açımızı ve espri anlayışımızı korumaya
  • Çocuğumuzun kişiliğini ve öğrenme tarzını dikkate almaya. (Bir çocukta işe yarayan bir diğerinde işe yaramayabilir.)
  • Çocuğun gelişim seviyesini göz önünde bulundurmaya.
  • Küçük çocukların doğal olarak yüksek sesli, meraklı, dağınık, sabırsız, benmerkezci, talepkar, unutkan, korkak olduğunu unutmamaya.
  • Verimli bir şekilde ebeveynlik yapabilmenin kilit noktasının bağ kurmak olduğunu unutmamaya.
Kesintisiz iki saat için kendi adıma ben Aletha Solter'e çok teşekkür ederim, unuttuklarımı hatırlattığı, örneklerle konuyu netleştirdiği ve seminer akşamı evde yaşanan krizde öfkelenmeden, kızımı anlama amacıyla durmamı sağlayabildiği için... Ara ara burayı açıp okumak, hatırlamak üzere koyduğum bu notlar belki bir başka anne ya da babaya da yardımcı olur, çocuklarla büyüme sürecimizde keyifimi de bol olsun... :)