doğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
doğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Kasım 2013 Pazar

Lohusa olmak ya da olmamak...

Konu ne olursa olsun annelik, çocuklar, bebekler üzerine bir sohbet oldu mu annelerle biraraya gelmeyi seviyorum... Bu buluşmaların ardından genelde kendimi daha bi' hafiflemiş hissediyorum... Perşembe günü de annelerle ve anne adaylarıyla İnternet Anneleri'nin düzenlediği "lohusa depresyonu" konu başlığında buluştuk.

Mert de İpek de doğduktan sonra bir lohusa depresyonu yaşadığımı düşünmedim ama ara ara ani çıkışlarımın, sabırsızlıklarımın da bu hormonal değişikliklerden etkilendiğini pek de göz ardı etmedim... Bakalım bu konunun uzmanı ne diyecek, bu durumu yaşayanlar/ yaşamayanlar ne anlatacak diyerek ben de Mert'i okula bıraktıktan sonra İpek her zamanki gibi çanta formatında üzerime bağlı olarak yerimi aldım...

Neler konuştuk?

  • Lohusa depresyonu demek yerine lohusa sendromu demeyi tercih ettik öncelikle.
  • Lohusa sendromu, doğum sonrası genelde 6 hafta içinde başlayan ve 7-10 gün süren, kendiliğinden düzelen bir süreç.
  • Geçmişte bir depresyon yaşanmışsa, evlilikte sorun varsa ortaya çıkma ihtimali daha yüksek
  • Eskiden duygu bozukluğu olarak nitelendirilirken şimdilerde daha çok düşünce bozukluğu olarak nitelendiriliyor.Annenin bebeğe hazır olup olmaması, hem annenin hem babanın bebeği istemesi sendromun ortaya çıkışını belirleyen önemli etkenler. Ayrıca kişinin kendi geçmişinde kendi ailesi/ anne-babasıyla sorunlarının olup olmaması da bu durumun belirleyicilerinden.
  • Genelde sıkıntı gün içinde değil hava karardıktan sonra başlıyor.
  • Bu durumda "bebeği görmek istemiyorum" diyebiliyor anne...
  • Baba desteği varsa sorun yaşama ihtimali azalıyor. Eşlerin daha önceden halı altına attığı sorunlar varsa sorunlar doğum ile birlikte ortaya çıkabiliyor.
  • Bu süreçte bedensel rahatlama çok etkili - spor yapılması, ter atılması vs...
  • Bu süreçte duygusal boşalım da çok önemli- ağlamak 
  • Sözsüz müzikleri dinlemek, nefes teknikleri kullanmak rahatlatabilir.
  • Hepimizin adaptasyon sürecine ihtiyacı var. Yeni bir eve taşındığımızda, yeni bir işe başladığımızda bile alışma süreci yaşıyoruz.
  • İnsan hayatında 'an'ın iki hırsızı var: biri 'geçmiş pişmanlığı', diğeri 'gelecek kaygısı'...
  • "Neden" sorusu yerine çözüme yönelik "nasıl?" sorusunu sormak daha doğru.
Uzman Psikolog Aycan Bulut'tan bunları dinlerken arada biz anneler kendi hikayelerimizi anlattık. Sanırım bu hikayeleri dinlerken en çok gülümsediğim cümle: "ben lohusa sendromu yaşadığımı düşünmüyorum ama eşim düşünüyor!!!" oldu:))) 

Bence lohusalık ve devamındaki süreçte es geçilmemesi gereken bir konu daha var, sohbet sırasında herkes kendi yaşadıklarını anlatırken ben de bunu paylaştım: doğum sonrası mutlaka tiroid ile ilgili kontrollerimizi yaptırmalıyız. İlk doğumumda, 6 ay kadar sonra işe yeni döndüğüm zamanlardı, sürekli yorgunluk halindeydim ve bunun bebek-iş-ev üçgenindeki koşuşturmacadan, süt verme ve işte süt sağma süreçlerinde yorulmuş olabileceğimden dolayı olduğunu düşünüyordum. Aşırı kilo verme ve sinirlilik hali de eklenince Kerem, benim bir endokrin uzmanına görünmemi önerdi ve tiroid değerlerimin yüksekliği ile orada tanıştım! Konunun uzmanı değilim ama o dönem hayat kalitemdeki düşüşü hatırladığımda etrafımda doğum yapacak ya da yeni yapmış tüm arkadaşlarıma bu konuda bir hatırlatmada bulunuyorum mutlaka...

Perşembe günü bu konuyu konuşmamıza, anneler arası paylaşım yapmamıza vesile olan İnternet Anneleri'ne, bize değerli bilgiler veren Aycan Hanım'a ve buluşma için alan sunan Brandium Joker Mağazası'na teşekkür ederim. Bu sohbet süresince Kindyroo da henüz yürümeye başlamamış bebeklerle bir aktivite yaptı ancak bizim minik hanım tüm sohbet süresince uyuduğu için kendi yaşına uygun :)) aktiviteye katılamadı ancak arada duyduğum keyifli seslerden bebeklerin ya da en azından annelerinin çok eğlendiklerine eminim...

Bu arada google'da "lohusa" kelimesini yazınca "lohusa sendromu", lohusa şerbeti, geceliği, tacı, pijaması, gecelik sabahlık takımları, şekerinin ardından 7. sırada çıkıyor... Bundan bir anlam çıkarılabilir mi bilmiyorum ama güzel bir temennide bulunmak istiyorum: bizi sıkıntıya sokacak konular umuyorum hep böyle son sıralarda yer alır...




16 Eylül 2013 Pazartesi

Evimizin en miniği hayatımıza giriverdi: İpek'in doğum hikayesi...

En son hamilelik hikayemi 40. Haftayı doldurduğumda yazmıştım… O ara sanki İpek’i hiç doğurmayacakmışım ve ebediyen hamile yaşayacakmışım gibi geliyordu… 2 günde bir gittiğim NST ve doktor kontrollerim sırasında artık sık sık doktoruma “doğmazsa ne yapacağız” gibi mantıklı (!) sorular sormaya başlamıştım… Ben nedense bu hamileliğimde 38. Haftada doğuracağıma inandığım ve herkese “Temmuz başı gibi bebeği bekliyoruz” dediğim için Temmuz ayı boyunca “sen daha doğurmadın mı?” cümlesini sıklıkla duydum!! Hatta son hafta artık bu sorudan o kadar sıkıldım ki birkaç kişiye “yok doğurdum da doğum sonrası kilolarını veremedim” dediğimi hatırlıyorum…
41. haftamın dolacağı Pazar gününden önceki Cuma yine hastanedeydim, NST’de doğuma dair hiçbir belirti yine yoktu ve yine o gün beni gören herkes “daha karnın inmemiş” diyor ben de bu yoruma karşılık “Mert’in doğduğu gün de bana karnın inmemiş daha senin doğumuna var diyorlardı” diye savunma yapıyordum. Cuma günkü kontrolde doktorum doğumun başlamaması durumunda Cumartesi gecesi hastaneye yatmamı istediğini ve o gece verecekleri bir ilaç ile doğumu tetiklemeye çalışacaklarını söyledi. Hamileliğimin başından beri normal doğum yapmak istediğim için bu durumda olmak beni gerdi. Ya suni sancı almak zorunda kalırsam, ya sezaryen olmak zorunda kalırsam gibi düşünceler stres katsayımı arttırdı. Ben her hamilelikte anne nasıl bir doğum arzu ediyorsa, kendisini strese sokmayacak seçenek kendisi için neyse o şekilde doğurmasının en güzeli olduğuna inanıyorum. Benim için de kendimi en mutlu hissedeceğim doğum normal doğum olduğu için sezaryen olasılığı bile oldukça üzücüydü. Oysaki önemli olan annenin ve bebeğin sağlığı; eğer doktorunuza güveniyorsanız o sizin ve bebeğinizin sağlığı için sizi en doğru yöntem için bilgilendirecektir.
Gelelim o cumartesi gecesine…
Daha önceden Kerem’le vermiş olduğumuz karar sonucu hastaneye giderken Mert’i de yanımıza alacaktık. Biz doğum için hastaneye giderken Mert’i evde bırakmak istemedik. Kafamda ben ve Kerem hastanedeyken, doğum sonrası Mert’in hastaneye gelip o tabloya dışarıdan bakan bir göz olmasını yerleştiremedim, içime sindiremedim.  Sonrasında biraz araştırdım, hastaneye götürenler var mı neler yaşamışlar diye; çok olumlu yorumlar okuyunca doğumdan haftalar önce Mert’e neyi tercih edeceğini sorduk. O da bizimle hastanede olmak istediğini söyledi. Duruma yavaş yavaş hazırlamak için ona hastanede sıkılabileceğini, her istediği an onun isteklerine cevap veremeyebileceğimizi ve hastanenin kurallarına uymak zorunda olduğumuzu anlattık. O da bunları kabul etti.
Cumartesi gece yarısına doğru arabanın bagajında bavulumuz ve oda süslerimiz, arka koltukta uyuyan oğlumuzla hastanenin otoparkına girdiğimizde kendimi tatil için otele gelmiş gibi hissettim.  Mert’i refakatçi yataklarından birine yatırdık, bavulumu boşalttık ve sabaha doğumu başlatacağını ümit ederek ilacı aldım ve uyudum. Doktorum ilk seferde ilacın etki etmemesi durumunda ertesi gün birkaç kez daha ilacı uygulayabileceğini, uygulama sayısının benim sabrıma bağlı olacağını vs söylemişti. Sabah saat 7 gibi Mert’in bizi uyandırması ile kalktık, sabah muayenemi yapan nöbetçi doktor ilacın henüz etki etmediğini söyledi. Ben de kahvaltı sonrası odayı süslemeye giriştimJ




Odayı süslemeye başlamıştım ki saat 9 civarı doktorum bizim odaya uğradı, benim “doğum ne zaman başlar acaba?” merakımı görünce beni muayeneye aldı. Bizim kızın gelmeye hala niyeti yoktu ki minik bir müdahale ile su kesesi patlatıldı! Veee doğum süreci o andan itibaren başladı. En baştan itibaren epidural anestezi almadan doğum yapmak istediğimden sürecin başında epidurali çok net bir şekilde reddettim. Sancılarımın yavaş yavaş başlamasıyla hemşirelerden pilates topu ve bir mat rica ettim. Güleryüzlü ve şefkatli olduğunu düşündüğüm ebe hemşire bana sadece istediklerimi getirmekle kalmadı, sancılar gelmeye başladığında nasıl sancıyı daha hafifletebileceğimi de gösterdi. İlk bir saatte durumum gayet iyiyken sancıların sıklaşması ama İpek’in henüz daha aşağı inmemesi nedeniyle ben sıkı bir epidural istekçisi oluverdim!!! Pazar günü, az sayıda anestezi doktoru ve tam o saatte bir başka doğumun olması derken ben yaklaşık 15 dakika epidural için anestezi doktoru bekledim, o 15 dakika benim için 1 saat de olabilir 2 saat de!!! İpek’in aşağı inmemesi nedeniyle doğumun sancı sürecinin daha çooooook süreceğini düşünüyordum ki öğlen saat 2 civarı nöbetçi doktorun muayenesinin ardından doğumun başladığı müjdesini aldımJ
Bu arada ben sancı sürecindeyken Mert de odamızı ikiye ayıran kapının diğer tarafında halası, babaannesi, teyzesi ve kuzeni ile çeşitli oyunlar oynuyor arada benim odama gelip beni kontrol ediyordu. O  geldiğinde ben tüm iyi halimle onunla konuşuyor onun kendi tarafına dönmesiyle ben de sancılarıma tekrar konsantre oluyordum. Doğumhaneye giderken Mert’e haber verdik, İpek doğar doğmaz, daha önce ona söz verdiğimiz gibi kardeşini ilk onun göreceğini söyledik.
Doğumhaneye giderken Mert’in doğumunda kurduğum cümlenin aynısını kurdum: “Senai Bey’e (doktoruma) haber verdiniz mi?” “evet geliyor şimdi” cevabını alınca rahatladım. Yaklaşık 15- 20 dakikalık, benim İpek’i kesinlikle çıkartamayacağımı düşündüğüm sürecin sonunda İpek kocaman gözlerini açmış ben nereye geldim modunda etrafı inceliyordu J
Evimizin en miniği 21 Temmuz 2013 günü 14.36’da tam istediğim gibi normal doğumla hayatımıza giriverdi ve söz verdiğimiz üzere doğumhaneden çıktığında onu ilk gören Abisi Mert oldu J Tabii ben bu buluşmaya sonradan resimlerden tanıklık edebildim. Doğumhaneden çıktığımda Mert hala koridorda, cam bölmeden kardeşinin yıkanmasını izliyordu. Ben, doğum yapmanın verdiği rahatlık, Mert’i görmenin mutluluğuyla “Mert’cimmmm bak ben çıktım ve çok iyiyim anneciğim” dedim, Mert’in yüzündeki şaşkınlık ifadesi beni görünce sıcacık bir gülümsemeye dönüştü ya da ben öyle görmek istedim…



Hastanedeki 2 günün sonunda eve geldiğimizde en çok şu iki cümleyi söyledim sanırım: “oh iyi ki doğurdum da rahatladım.” (hiç doğurmayacağım sanıyordum ya!!:)) ve “iyi ki hastaneye Mert’i  götürdük.” (eve geldiğimiz gün evdeki kalabalığa karşı çığlıklar atan oğlumu görünce hastaneye gelmeseydi ve İpek’in gelişi ile evde bebekli ortama ilk kez girseydi sanırım Mert’i idare etmek ve sakinleştirmek daha zor olabilirdi.)

İpek’in doğum hikayesini İpek doğduktan 2 ay sonra yazabildiğim düşünülürse 2 çocuklu hayatta günlerin nasıl hızla geçtiğini anlayabilmekte değilim. Ha 2 çocuk güzel mi, zor mu diye soran varsa ben hep kardeşli hayatın güzel olduğunu savunanlardanım, inşallah İpek’le Mert de kardeşliklerini  çooook güzel bir şekilde yaşarlar hayatları boyu. Blogger annelerden Slingomom sanırım twitter’da yazmıştı: “2.çocuk kolay; 2 çocuk zor…” diye. Kesinlikle sonuna kadar katılıyorum… 

30 Mayıs 2013 Perşembe

bu aralar aklımdakiler...

Bu ara kafamda yazmak üzere aslında çok konu var ama kafamdaki konu sayısı ile içimdeki bir şeyler yapma isteği ters orantılı...


  • 34. haftası içinde olan 1çocuklu1gebe olarak ilk hamilelik ve ikinci hamilelik kıyaslamasını esas şimdi yapabilirim gibi  mesela...
  • Doğum zamanı yaklaştıkça Mert'i bu sürece nasıl dahil edeceğimi(zi) daha çok düşünür / konuşur olduk Kerem'le mesela... (ki tam bu hafta bu konu bizim önemli gündem maddemiz olmuşken bugün SlingoMOM aynı konuya değinmiş kendi soru işaretleri eşliğinde)
  • Doğumun nasıl (tabii nasıl? sorusuna cevap gerçekleşmeden pek verilemez ama konuşuyoruz işte) ve nerede olacağı bir başka konumuz...
  • Bu ara her şeye normale göre daha aşırı tepkiler veriyorum (mu acaba?) ; bu da bir başka konumuz
  • Ha bu arada Mert'in okulunda yıl sonu ile birlikte keyifli aktiviteler oluyor; geçen hafta büyükanne& büyükbaba günü... Bugün de okulun bahçesindeki sergi mesela... Yılsonu gösterilerinden (özellikle de pekçok blogger annenin yazdıklarından sonra, okul hayatı yılsonu ve bayram gösterileri ile yoğun olarak geçmiş olan biri olmama rağmen) hiç hazzetmediğimi farkeden benim için bu aktiviteler çok şeker:))
Ben en iyisi ilk aklıma gelenle başlayayım, belki yazdıkça yazasım gelir:))

28 Nisan 2013 Pazar

bir doğumun hatırlattıkları...

1996 Temmuz'u 15 yaşındaydım... Ortaokulu bitirmiş 2 ay sonra liseye başlayacaktım. Kendimce artık kocaman kız olmuştum yani... Annemle babam da o dönemde "kendimce" büyüdüğümü düşünmüş olmalılar ki hayatımda ilk defa yalnız başıma beni 3 haftalığına İngiltere'ye dil okuluna göndermeye "tamam" dediler... Ben ki o döneme kadar bir arkadaşımın evinde kalmak istediğimde annem ve babamdan hep "arkadaşın bizde kalsın." cümlesini duymuş bir ergendim!!...

İlk kez yurtdışına, hem de yalnız çıkacak olmanın verdiği heyecanla havaalanında 3 hafta birarada olacağım gruptakilerle tanışırken sürekli konuşan, üstünde çamaşır suyu ile desen verilmiiş ilginç bir şortu olan bir kızla sohbet etmeye başladık. Konuştukça aslında yıllardır birbirimizin dibinde yaşadığımızı öğrendik, 2 ay sonra da tesadüf müdür kader midir bilmem aynı okulda okumaya, yan yana apartmanlarda oturmamız dolayısıyla da aynı serviste gidip gelmeye başladık...

17 sene olmuş neredeyse... O "bıdı bıdı" konuşan kız arkadaşım, dostum olmuş... Bugün sabaha karşı 5'te de minik Batucuk'un annesi oluvermiş...

Dün öğlendi beni aradığında "galiba doğuma gidiyoruz" dediğinde... Dün akşam hastaneye uğradığımızda sanki doğuracak o değilmiş gibi yine "bıdı bıdı" konuşuyorduk. Bugün hastane odasına girdiğimde kucağında bir bebek annesinin sütünü emmeye çalışıyordu... Çok fazla duygu ve düşünce geçti bugün kafamdan/içimden; ama en çok da Tuba'yı ilk gördüğüm günün resmi, havaalanındaki tanışmamız geldi aklıma... Bugüne ait olan bir resim olarak da buraya yazmak istedim... Hoşgeldin Batucuk, inşallah hayatın hep bugün doğmayı seçtiğin gibi kendi seçimlerinle ve güzelliklerle şekillenir, hep keyifle yaşarsın:)))