normal doğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
normal doğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2013 Pazartesi

Evimizin en miniği hayatımıza giriverdi: İpek'in doğum hikayesi...

En son hamilelik hikayemi 40. Haftayı doldurduğumda yazmıştım… O ara sanki İpek’i hiç doğurmayacakmışım ve ebediyen hamile yaşayacakmışım gibi geliyordu… 2 günde bir gittiğim NST ve doktor kontrollerim sırasında artık sık sık doktoruma “doğmazsa ne yapacağız” gibi mantıklı (!) sorular sormaya başlamıştım… Ben nedense bu hamileliğimde 38. Haftada doğuracağıma inandığım ve herkese “Temmuz başı gibi bebeği bekliyoruz” dediğim için Temmuz ayı boyunca “sen daha doğurmadın mı?” cümlesini sıklıkla duydum!! Hatta son hafta artık bu sorudan o kadar sıkıldım ki birkaç kişiye “yok doğurdum da doğum sonrası kilolarını veremedim” dediğimi hatırlıyorum…
41. haftamın dolacağı Pazar gününden önceki Cuma yine hastanedeydim, NST’de doğuma dair hiçbir belirti yine yoktu ve yine o gün beni gören herkes “daha karnın inmemiş” diyor ben de bu yoruma karşılık “Mert’in doğduğu gün de bana karnın inmemiş daha senin doğumuna var diyorlardı” diye savunma yapıyordum. Cuma günkü kontrolde doktorum doğumun başlamaması durumunda Cumartesi gecesi hastaneye yatmamı istediğini ve o gece verecekleri bir ilaç ile doğumu tetiklemeye çalışacaklarını söyledi. Hamileliğimin başından beri normal doğum yapmak istediğim için bu durumda olmak beni gerdi. Ya suni sancı almak zorunda kalırsam, ya sezaryen olmak zorunda kalırsam gibi düşünceler stres katsayımı arttırdı. Ben her hamilelikte anne nasıl bir doğum arzu ediyorsa, kendisini strese sokmayacak seçenek kendisi için neyse o şekilde doğurmasının en güzeli olduğuna inanıyorum. Benim için de kendimi en mutlu hissedeceğim doğum normal doğum olduğu için sezaryen olasılığı bile oldukça üzücüydü. Oysaki önemli olan annenin ve bebeğin sağlığı; eğer doktorunuza güveniyorsanız o sizin ve bebeğinizin sağlığı için sizi en doğru yöntem için bilgilendirecektir.
Gelelim o cumartesi gecesine…
Daha önceden Kerem’le vermiş olduğumuz karar sonucu hastaneye giderken Mert’i de yanımıza alacaktık. Biz doğum için hastaneye giderken Mert’i evde bırakmak istemedik. Kafamda ben ve Kerem hastanedeyken, doğum sonrası Mert’in hastaneye gelip o tabloya dışarıdan bakan bir göz olmasını yerleştiremedim, içime sindiremedim.  Sonrasında biraz araştırdım, hastaneye götürenler var mı neler yaşamışlar diye; çok olumlu yorumlar okuyunca doğumdan haftalar önce Mert’e neyi tercih edeceğini sorduk. O da bizimle hastanede olmak istediğini söyledi. Duruma yavaş yavaş hazırlamak için ona hastanede sıkılabileceğini, her istediği an onun isteklerine cevap veremeyebileceğimizi ve hastanenin kurallarına uymak zorunda olduğumuzu anlattık. O da bunları kabul etti.
Cumartesi gece yarısına doğru arabanın bagajında bavulumuz ve oda süslerimiz, arka koltukta uyuyan oğlumuzla hastanenin otoparkına girdiğimizde kendimi tatil için otele gelmiş gibi hissettim.  Mert’i refakatçi yataklarından birine yatırdık, bavulumu boşalttık ve sabaha doğumu başlatacağını ümit ederek ilacı aldım ve uyudum. Doktorum ilk seferde ilacın etki etmemesi durumunda ertesi gün birkaç kez daha ilacı uygulayabileceğini, uygulama sayısının benim sabrıma bağlı olacağını vs söylemişti. Sabah saat 7 gibi Mert’in bizi uyandırması ile kalktık, sabah muayenemi yapan nöbetçi doktor ilacın henüz etki etmediğini söyledi. Ben de kahvaltı sonrası odayı süslemeye giriştimJ




Odayı süslemeye başlamıştım ki saat 9 civarı doktorum bizim odaya uğradı, benim “doğum ne zaman başlar acaba?” merakımı görünce beni muayeneye aldı. Bizim kızın gelmeye hala niyeti yoktu ki minik bir müdahale ile su kesesi patlatıldı! Veee doğum süreci o andan itibaren başladı. En baştan itibaren epidural anestezi almadan doğum yapmak istediğimden sürecin başında epidurali çok net bir şekilde reddettim. Sancılarımın yavaş yavaş başlamasıyla hemşirelerden pilates topu ve bir mat rica ettim. Güleryüzlü ve şefkatli olduğunu düşündüğüm ebe hemşire bana sadece istediklerimi getirmekle kalmadı, sancılar gelmeye başladığında nasıl sancıyı daha hafifletebileceğimi de gösterdi. İlk bir saatte durumum gayet iyiyken sancıların sıklaşması ama İpek’in henüz daha aşağı inmemesi nedeniyle ben sıkı bir epidural istekçisi oluverdim!!! Pazar günü, az sayıda anestezi doktoru ve tam o saatte bir başka doğumun olması derken ben yaklaşık 15 dakika epidural için anestezi doktoru bekledim, o 15 dakika benim için 1 saat de olabilir 2 saat de!!! İpek’in aşağı inmemesi nedeniyle doğumun sancı sürecinin daha çooooook süreceğini düşünüyordum ki öğlen saat 2 civarı nöbetçi doktorun muayenesinin ardından doğumun başladığı müjdesini aldımJ
Bu arada ben sancı sürecindeyken Mert de odamızı ikiye ayıran kapının diğer tarafında halası, babaannesi, teyzesi ve kuzeni ile çeşitli oyunlar oynuyor arada benim odama gelip beni kontrol ediyordu. O  geldiğinde ben tüm iyi halimle onunla konuşuyor onun kendi tarafına dönmesiyle ben de sancılarıma tekrar konsantre oluyordum. Doğumhaneye giderken Mert’e haber verdik, İpek doğar doğmaz, daha önce ona söz verdiğimiz gibi kardeşini ilk onun göreceğini söyledik.
Doğumhaneye giderken Mert’in doğumunda kurduğum cümlenin aynısını kurdum: “Senai Bey’e (doktoruma) haber verdiniz mi?” “evet geliyor şimdi” cevabını alınca rahatladım. Yaklaşık 15- 20 dakikalık, benim İpek’i kesinlikle çıkartamayacağımı düşündüğüm sürecin sonunda İpek kocaman gözlerini açmış ben nereye geldim modunda etrafı inceliyordu J
Evimizin en miniği 21 Temmuz 2013 günü 14.36’da tam istediğim gibi normal doğumla hayatımıza giriverdi ve söz verdiğimiz üzere doğumhaneden çıktığında onu ilk gören Abisi Mert oldu J Tabii ben bu buluşmaya sonradan resimlerden tanıklık edebildim. Doğumhaneden çıktığımda Mert hala koridorda, cam bölmeden kardeşinin yıkanmasını izliyordu. Ben, doğum yapmanın verdiği rahatlık, Mert’i görmenin mutluluğuyla “Mert’cimmmm bak ben çıktım ve çok iyiyim anneciğim” dedim, Mert’in yüzündeki şaşkınlık ifadesi beni görünce sıcacık bir gülümsemeye dönüştü ya da ben öyle görmek istedim…



Hastanedeki 2 günün sonunda eve geldiğimizde en çok şu iki cümleyi söyledim sanırım: “oh iyi ki doğurdum da rahatladım.” (hiç doğurmayacağım sanıyordum ya!!:)) ve “iyi ki hastaneye Mert’i  götürdük.” (eve geldiğimiz gün evdeki kalabalığa karşı çığlıklar atan oğlumu görünce hastaneye gelmeseydi ve İpek’in gelişi ile evde bebekli ortama ilk kez girseydi sanırım Mert’i idare etmek ve sakinleştirmek daha zor olabilirdi.)

İpek’in doğum hikayesini İpek doğduktan 2 ay sonra yazabildiğim düşünülürse 2 çocuklu hayatta günlerin nasıl hızla geçtiğini anlayabilmekte değilim. Ha 2 çocuk güzel mi, zor mu diye soran varsa ben hep kardeşli hayatın güzel olduğunu savunanlardanım, inşallah İpek’le Mert de kardeşliklerini  çooook güzel bir şekilde yaşarlar hayatları boyu. Blogger annelerden Slingomom sanırım twitter’da yazmıştı: “2.çocuk kolay; 2 çocuk zor…” diye. Kesinlikle sonuna kadar katılıyorum… 

9 Nisan 2013 Salı

İstanbul Doğum Akademisi'nde "Keşkesiz Doğum" sohbeti

Geçen hafta kendimi dinlemeye, öğrenmeye adadım sanki... Geçen hafta pazar Cake Plus'taki kurabiye atölyesine katılıp doğumlarda, baby showerlarda, doğum günlerinde ikram edilen renkli, süslü kurabiyelerin nasıl yapıldığını kendi çapımda öğrendim, hatta bir kutu da kurabiye yaptım evdekiler de bayıla bayıla yediler:)) Bu hafta cumartesi de eş durumundan davetle #ilkyıllarınhikayesi 'nde blogger annelerle birlikte Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı/ Çocuk Gatroenteroloji ve Beslenme Uzmanı Prof Dr Benal Büyükgebiz'i dinledim. Hem çok keyif aldım hem de beslenme ile ilgili çok çok değerli şeyler öğrendim.

Perşembe günü ise İnternet Anneleri'nin organizasyonu ile  İstanbul Doğum Akademisi (İDA)'nde yaklaşık 20-25 anne / anne adayı ve 1 baba adayı olarak Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Hakan Çoker, Uzman Psikolog Neşe Karabekir ve Ebe Serpil Varlık ile "keşkesiz doğum" üzerine bir söyleşi yaptık.

İDA, doğum sürecinde ebeveynlerin yanında olan anne-bebek ve baba dostu bir doğuma hazırlık eğitim ve danışmanlık merkezi ve felsefesi de "keşkesiz doğum". Bu felsefe doğanın kadına sunduğu doğum yapabilme yeteneğinin  kadına hatırlatılmasına yönelik bir yaklaşımı temsil ediyor. Bu yaklaşım kadının doğurtulması değil,içindeki doğal güdüyü ve gücü kullanarak doğum yapması anlamına geliyor. İDA'nın web sayfasında felsefelerini (doğum felsefeleri, hamilelik felsefeleri ve ebeveynlik felsefeleri)  net olarak anlatan bir bölüm  var, okumakta fayda olabilir...

Bu söyleşide "keşkesiz doğum" ile ilgili neler konuştuk, neler dinledik; kısaca özetlemeye çalışayım:

* Otonomi - hamilenin bilgi,seçim ve reddetme hakkı olmalı..Önce bilgisi olmalı ki ne istediğine karar versin, istemediğini de reddedebilsin.
* Mahremiyete saygı gösterilmeli- doğum yapılacak ortamın fiziksel koşulları, doğumhanenin kalabalık  olmaması, doğum sırasında doğumhaneye giren herhangi bir başka kişi ile ilgili doğum yapan kadına bilgi verilmesi çok çok önemli noktalar...
* Güven- Doğum yapan kişi sisteme (doktoru, hastanesi vs), kendisine (İDA'nın web sitesinde "Doktorunuza Güven Verin" başlıklı hoş bir yazı var) ve bebeğine güven duyabildiği oranda keşkesiz bir doğumu gerçekleştirebiliyor.
* Kadının sorumluluk alması- yani "beni doğurtun" değil de "doğuracağım" demesi ve uygulaması.
* Anne- bebek dostu hastanede doğum yapmak- bu söyleşide öğrendik ki Türkiye'de henüz anne-bebek dostu hastane yokmuş! Biz falan hastane, filan yer diye kendi aramızda konuşuyorduk ki onların hepsinin "bebek dostu hastane" olduğunu öğrendik.
* Destek- doktor, ebe, psikolog desteğinin doğumdaki önemini konuştuk.
* Bu tip eğitimlerin neden önemli olduğunu konuştuk. Evet bizden önce anneannelerimiz doğururken böyle eğitimler yoktu ve onlar bu eğitimler olmadan doğurdular ama bizim dönemimizdeki pek çok anne/anne adayı normal doğuma ait pek çok olumsuz hikaye ile dolular/ dolduruldular! Bilgi, korkunun panzehiri- ne kadar doğru bilgilenirsek korkularımızdan o derece arınmamız mümkün. Eğitimler bizi ve baba adayını güçlendiriyor ve konuya dahil olmamızı sağlıyor.Eğitimler sayesinde doğum tercihlerimizi, haklarımızı öğreniyoruz ve otonomimiz artıyor. Doktorumuz ile nasıl doğru iletişim kurabileceğimizi öğreniyoruz. İlaç dışı rahatlatıcı teknikleri de öğrenme fırsatı ediniyoruz. Ve hepsinin sonucunda da normal doğumumuz keşkesiz bir doğum haline geliyor...

Aslında 2-3 saatlik sohbeti burada özetlemeye çalışınca çok başarılı olamadım farkındayım. Çünkü ortamdaki duyguları, konuşulan keşkeleri, yaşanmışlıkları, yaşanamamışlıkları buraya birebir yansıtmam mümkün değil. Ben Mert'i sorularımı sorup, yanıtlarımı alabildiğim, doğum öncesinde, sırasında ve sonrasında sürekli bilgilendirilerek, oldukça huzurlu ve kendi istediğim şekilde olan bir ortamda normal doğum ile doğurdum. Yani aslında benim ilk doğumuma ait öyle pek bir keşke durumum yok; ve şu anki hamileliğimin de bir önceki gibi normal doğumla sonuçlanmasını istiyorum. Ancak olur da şartlar izin vermez ve doğum sırasında müdahale gerekirse bunun dünyanın sonu olmadığını duymak da bana iyi geldi.

Tüm sohbetten aklımda kalan en temel çıktı da şu oldu: "Siz hayatınızı nasıl yaşıyorsanız doğumunuzu da öyle yapıyorsunuz aslında". Ben normal doğum konusunda kendi içimde çok netim; doğanın düzeni bu biz niye düzeni bozalım ki diye düşünüyorum ama  ben bunu doğum dışında pek çok farklı konuda da böyle düşünüyorum aslında. Ve böyle düşündüğüm için de normal doğum bana sağlıklı,doğal, "normal" olanmış gibi geliyor... Ha bunun dışında "ben normal doğum asla yapmam,sezeryan (bu konuda da Dr Hakan Çoker'in anlamlı bir yazısı var web sitelerinde) yaparım bu da benim tercihim" diyen kişiye de kesinlikle kendi doğrumu dikte ettirmeye çalışmıyorum. Ben doktor ya da sağlık çalışanı değilim o yüzden de kendi görüşlerimi çok çok uzatarak savunmak yerine merak edenleri bu konudaki profesyonel yazılara / kişilere yönlendirmeye çalışıyorum. İDA'nın web sitesi de bu konuda çok başarılı, tavsiye ediyorum:)))

Sevgiler, nokta:)))