oyun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
oyun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mayıs 2014 Pazar

Pozitif Düşünceler'in Oyun Atölyesi

Bu ara yazmak istediklerimle yazmak için bulabildiğim vakit ters orantılı maalesef... Daha fazla gecikmeden geçen Cumartesi günü Mert ile katıldığımız Pozitif Düşünceler'in Oyun Atölyesi'ni yazmak, paylaşmak istiyorum...



Pozitif Düşünceler, kadınlara ve annelere hitap edecek konularda, gelenekselleşmiş yaklaşımların dışına çıkarak, değişik bakış açılarını da kucaklayan, yüksek enerjili ve interaktif eğitim, atölye ve aktiviteler düzenlemek amacıyla kurulan bir kadın+anne girişimi... Güncel, çok tartışılan ya da merak edilen konularda uzmanları, ve pratik deneyimleri olan bireyleri kadın ve anneler ile buluşturuyor.

Pozitif Düşünceler'in ilk etkinliği de 3 Mayıs Cumartesi günü gerçekleşen ve tüm gün biz anneler için farklı panellerle, çocuklar içinse farklı aktivitelerle süren Oyun Atölyesi oldu.



Açılışın ardından biz annelerin ilk durağı Kahkaha Yogası Lideri Aydan Ermiş oldu. Hayatın koşuşturması içinde benim gibi zaman zaman nefesini farkında olmadan tutan birine çok iyi geldi Aydan Hanım'ın anlattıkları... Son zamanlarda sık tekrarladığım bir cümle: "hiçbir şey tesadüf değil, yaşadıklarımızın hepsinin bir nedeni var!" Biliyorum ki bu nefes teknikleri ile sık karşılaşmamın da bir nedeni var: doğru nefes almayı hatırlamam gerekiyor! Hatırlamak diyorum çünkü Aydan Hanım'ın dediğine göre "doğru nefes almak" aslında doğuştan bildiğimiz ancak zamanla unuttuğumuz bir şey! Biz "yetişkinler" çoğunlukla diyafram nefesi yerine göğüs nefesi alıyor(muş)uz. Sürekli göğüs nefesi almak bir çeşit "savaş kaç" komutu imiş beynimiz için ve bu da bizleri çok sinirli, gergin, endişeli yapabiliyormuş. Göğüs nefesi ile diyafram nefesini bir arada kullanmak gerekirmiş. Aydan Hanım'dan kısa kısa bilgileri aldıktan sonra nefes ve kahkaha egzersizleri yaptık ve tabii ki rahatladık:) Biliyor musunuz çocuklar günde 300-400 kahkaha atarlarmış! Günde 1 kahkaha bile atmadığımız günler olduğunu düşünürsek ne kadar kendimizi gerdiğimizi anlamak mümkün!

Ardından Zürafa Anaokulu Kurucusu Esra Akalın ve www.terazilastikcimnastik.com blogunun yazarı Mine Topal "Oyun ve Çocuğa Katkılarını" paylaştılar:

- oyun=öğrenme

- ne işe yarar oyun?
1. fiziksel gelişimi destekler
2. çocuk duygularıyla başedebilmeyi öğrenir
3.sosyal becerilerini geliştirir (paylaşma becerisi, tartışma... gibi)

- Oyunda patron çocuktur

- Oyunun bir hedefi yoktur. Yani çocuk sonunda amacım şu diye başlamaz. süreç odaklıdır.

- Oyun, esnek ve spontandır.

- Oyun, merak uyandırır,sürükleyici ve düşündürücüdür.

- Oyun, gerçeklere uygun olmak zorunda değildir.

- Peki genelde biz ebeveynler ne gibi hatalar yapıyoruz?
  • "Ne oynamak istersin?" yerine "haydi gel (saklambaç) oynayalım!" diyoruz!
  • "Dengeni sağlamak için...." diyeceğimize "dur yapma!" "düşersin!" gibi engelleyici cümleler kurabiliyoruz.
  • Kafasına geçirdiği bir sepet gördüğümüzde "ne akıl etmişsin öyle!" demek yerine "o şapka değil ki!" deyiveriyoruz! 
- çocukların TV izleme süresine araştırmacılar şöyle bir formül önermişler: ÇOCUĞUN YAŞI/10*60. Mert 4 yaşında olduğuna göre maksimum TV izleme süresi bu formüle göre 24 dakika... Günde bir çizgi film izleme hakkı olan Mert'e bu yaklaşıma göre doğru bir sınırlama getirmişiz galiba :)

Bu söyleşiden aklımda en net kalan cümlelerden biri de "Sıkılan çocuk fikir üretir." oldu. Buna benzer cümleleri sıklıkla kullandığım ve şimdiki zamanda çocukların sıkılmalarına izin vermediğimiz için kendimizi sıklıkla eleştirdiğim için bu cümleyi sevgi ile kucakladım! :) Bu cümleden yola çıkarak da "teknolojiden dadı olmaz!" dedi konuşmacılar... Teknolojik oyuncaklar hayatımızın bir gerçeği, eğitici oyunlar seçmek gerek ve en önemlisi de zamanı sınırlamak.

Önerilen keyifli fikirlerden de özellikle "mutluluk defteri"ni yakın bir zamanda hayata geçirmek üzere cebime koydum. Nedir bu mutluluk defteri? Aileye ait bir defter... Ailenin her bireyi o deftere gün içinde yaşadığı mutlulukları yazabiliyor, henüz yazmayı bilmeyen çocuklar ise resimleyebiliyor. Böylece hem güzel bir anı defteri oluyor, hem de mutluluklar hatırlandıkça mutluluklar yeniden yaşanıyor:)

Son olarak "Çocuk, Oyun ve Kitap" üzerine Uzman Pedagog Belgin Temur, Çocuk Kitapları Yazaruı Aytül Akal ve (bizim ailemizin, mahallemizin, cücelerimizin kitapçısı) İyi Cüceler Çocuk Kitabevi'nin İyi Devi Biranda Çoban bizlerle görüşlerini paylaştılar Tülay Sarı'nın moderatörlüğünde...

- Çocuklarımız kitaplarını kendileri seçsin, almadan önce bizler okuyabiliriz ancak kendi istediğimiz kitabı almaya dayatmamamız gerekir.
- Okul öncesi dönemde çocuklarımıza kitap okuyoruz, ancak çocuklarımız okumayı öğrendiklerinde "kendin oku!" diyoruz... Bu zorlama yerine karşılıklı ilişkimize devam etsek keşke..
- Çocuklarda değişmesini istediğimiz bir davranış varsa eczaneden ilaç alır gibi kitapçıdan bir kitap alıp soruna çözüm bulabilir miyiz? Bu soruya verilen yanıtı sanırım uzun uzadıya yazmama gerek yok; aslında her konunun çözümü bizimle çocuğumuz arasındaki ilişkide...
- "Kitap okumak çocukların hayal gücünü geliştirir." demek çocuklara yapılan bir haksızlık! Çocukların hayal gücü zaten geniş!
- Kitapların üzerinde yazan yaş grupları genellikle anlamlı, bu yaş gruplarına bakılarak yaşa göre kitap seçilebilir.
- Kitap bittikten sonra çocuğunuzdan kitapla ilgili aklında kalan en etkileyici şeyi resmetmesini istemek kitabın çocukta nasıl bir iz bıraktığını görmek adına çok iyi bir fikir.
- Okumayı bilen çocuğun okuduğunu anlaması için ne yavaş, ne hızlı ne de orta hızda okuması doğru bir çözüm olur. Okuduğunu anlaması için okumayı noktalama işaretlerine uygun olarak yapması gerekir.






Ben bu keyifli sohbetleri dinlerken Mert de bütün gün çocuklara ayrılan alanda T-shirt boyadı, şarkılar söyleyip dans etti, tahta oyuncaklardan gemiler, kuleler inşa etti, resim çizdi ve pek çok oyuna katıldı... Kısacası keyifli bir gün geçirdi... Keyifli olduğunu bir kendi sözlerinden anlıyorum bir de gün boyu beni hiç yanına çağırmamasından ve/ya yanıma gelmek istememesinden anlıyorum... Bir tarafta anneler için besleyici diğer tarafta çocuklar için de keyifli bir program hazırlanmış olmasından dolayı biz çok memnun olarak ayrıldık Oyun Atölyesi'nden... Hem de elimizde günün sonuna doğruyapılan çekilişte kazandığımız "HADİ HAM YAP" kutusu ile... Çok lezzetli,sağlıklı atıştırmalıklar yedik Hadi Ham Yap sayesinde...

Mert'in okulundaki veli toplantısına yetişmek zorunda olduğum için ne yazık ki günün sonunda İstanbul Drama Sanat Akademisi'nin düzenlediği Yaratıcı Drama çalışmasına katılamadık Mert ile. Eminim o da ayrıca keyifli bir çalışmaydı...

Annelerin bilgilenirken,sosyalleşirken ve eğlenirken çocuklarının keyifli zaman geçirebildiği bu insiyatifi ben çok sevdim. Pozitif Düşünceler ekibinin yollarının hep açık olması dileğiyle... :)

Son bir not, ama ÖNEMLİ bir not:

Pozitif Düşünceler, etkinliklerinin her birinde bir sosyal sorumluluk projesi desteklemekte.

Bu kapsamda, "Oyun Atölyesi"nin tanıtım sürecinden gerçekleştiği tarihe kadar olan sürede Şanlıurfa'ya bağlı Deniz Mezrası'ndaki Deniz İlkokulu'nun Anasınıfı için kitap,oyuncak ve materyal toplandı, detayları okumak isterseniz: http://pozitifdusunceler.com/denizanasinifi/

Pozitif Düşünceler'e ulaşmak için:

http://pozitifdusunceler.com/
https://www.facebook.com/pozitif1dusunce?ref=ts&fref=ts
https://twitter.com/Pozitif1Dusunce

*Çocukların çalışmalarına ait fotoğraflar Pozitif Düşünceler Facebook Sayfası'ndan alınmıştır.

4 Kasım 2013 Pazartesi

Bugün mıknatıslı ahşap blokları denedik...

İlk kez geçen günlerde Blogcu Anne Elif Doğan'ın şu yazısında okumuştum Logy Toys'u, sonra da bu hafta içi İyi Cüceler Çocuk Kitabevi'nin haftalık aktivite duyurusunda pazar günü Logy Toys'un ahşap bloklarını deneyimleyebileceğimizi öğrenince bugün maaile İyi Cüceler'e damladık... İyi Cüceler, Mert'in kendisini evde gibi hissettiği, uzun zamandır kitap almak, aktivitelere/atölyelere katılmak ya da sadece uğramak/bakınmak için gittiğimiz ve çok sevdiğimiz "mahallemizin kitapçısı"...

Bugün de tam saatinde İyi Cüceler'e gittiğimizde Çetin Bey, Logy'nin yaratıcısı, ahşap blokları çantasından çıkarıp masanın üzerine koymaktaydı... Mert önce uzaktan uzaktan inceledi blokları... Çetin Bey'in daveti üzerine masaya oturup kendince "eserler" yapmaya başladı. Bu arada ben de Çetin Bey'den Logy Toys'un hikayesini dinledim kısaca...

Boğaziçi Üniversitesi'nde farklı farklı bölümleri deneyimlemiş, uzun yıllar çeşitli şirketlerde bütçeleme ve stratejik planlama yöneticiliği yapmış olan Çetin Bey şimdilerde ahşap oyuncaklar tasarlıyor ve kendi atölyesinde yine kendisi üretiyor. Bu %100 doğal ahşap blokların özelliği şu: içindeki minik top şeklinde olan mıknatıslar sayesinde her yönden çekim sağlıyor ve tahtalar birbirine manyetik olarak yapışıyor ve istediğiniz şekli ortaya çıkarabiliyorsunuz. ince, kalın prizmalar, tekerlekler, üçgenler... Hepsi biraraya gelerek çocukların hayal güçlerinin yansımasıyla binbir çeşit şekil ortaya çıkarıyorlar... Kaptırınca uzuuuun uzuuuun oynanan cinsten oyuncaklardan...

Keyifle oynanan bu oyuncakların içinde bulunan özel mıknatısları nedeniyle maaliyetinin yüksek olması bence tek dezavantajı. Küçük ya da büyük paket seçeneklerini seçmek mümkün; fiyatları 30 ile 190 TL arasında değişiyor ya da kendi tercihinize göre Logy Toys'un internet sitesinden istediğiniz parçalardan kendinize uygun bir set oluşturup satın alabiliyorsunuz.İnternet'ten başka bir yerde satılmıyor mu derseniz de İstanbul'daki bazı çocuk kitapçılarında ve bazı oyuncakçılarda da bulmak mümkün...



Yaklaşık 1 saat Mert aralıksız bu ahşap oyuncaklarla oynadı. Sonrasında İyi Cüceler'de başlayan kitap okuma saatiyle kitabı dinlemek üzere diğer çocuklar gibi masadan ayrıldı ve masadaki tüm ahşaplar bizim evin baba kişisine kaldı, o da bayağı ciddiyetle upuzun bir tren yaptı fırsattan istifade...

Ben hayatlarında önemli bir risk alarak, keyif aldıkları hobilerini işleri haline getirebilmiş insanlara hep hayranlıkla bakmışımdır; insanın sevdiği işi yapmasının, bu işten de hayatını kazanabilmesinin çok çok değerli olduğuna inanırım. Umuyorum Logy Toys ile keyif aldığı işi gerçeğe dönüştürebilmiş olan Çetin Bey de çok yeni olan Logy Toys ile keyif aldığı işi yapmaya çok uzun zaman devam edebilir. 

Logy Toys'un tanıtım videosu için: http://logy.com.tr/videolar
Twitter'da takip etmek için: https://twitter.com/logytoys


28 Nisan 2013 Pazar

Evli evine köylü köyüne; her şey yerli yerine...

Oyun yaratma konusunda bizim evin en yaratıcı kişisi olmadığım kesin son 3 yıllık çocuklu hayatımıza bakınca... Bizim evde Kerem varken oyun yaratmaya kendimi zorunlu da hissetmiyorum açıkçası :))) Ben daha çok "hadi kitap okuyalım, puzzle yapalım, mutfakta yemek/kek yapalım, hadi sokaklarda gezelim" tip anneyim... Gittiğim bütün eğitimlerde, okuduğum bütün kitaplarda çocukla oynanan oyunun önemine vurgu yapıldıkça da vicdanımda bir sızı hissediyor muyum?- eh, bazen, yer yer diyelim... En son gittiğim bir seminerde "kitap okumak, puzzle yapmak, mutfakta bir şeyler üretmek de çocukla oyundan sayılır. Di mi?" sorusunu cılız bir sesle soran anne bendim işte; kendini bilmek de önemli; değil mi:))

Neyse oyun konusunda bu kadar yaratıcılıktan uzak olan ben birkaç hafta önce patenti tamamen bana ait bir oyun yarattım(!) :))) Oyunu yarattığım gibi adını da koydum, şarkısını da yazdım:  Evli evine, köylü köyüne; her şey yerli yerine... Evet fırsatçı / yararcı bir anne gibi gözükebilirim ama vallahi de billahi de Mert bu oyunu tuttu; hatta geçen gün "anne evli evine oynayalım mı?" diye sorunca evet kabul ediyorum yüzümde sinsi bir gülümseme bile belirdi!! 

Oyun (!) çok basit aslında, ihtiyaç duyulan malzemeler: dağılmış bir ev (ya da bir oda) ve evin her yanından duyulabilecek, dans ettirecek kadar hareketli bir müzik ya da playlist... Müziğin sesini sonuna kadar açıp çocuğunuzla birlikte dans etmeye/ koşmaya/ zıplamaya (ya da içinizden ne geliyorsa onu yapmaya) başlıyorsunuz ve dans ederek yerinde olmayan tüm eşyaları yerine götürmeye başlıyorsunuz. Eşyaları yerlerine taşırken arada da arka fonda çalan müzikten bağımsız tekerleme gibi "evli evine köylü köyüne her şey yerli yerine" diye bağırmak da ayrı bir motivasyon etkisi yaratıyor :)) 10 dakikanın (ya da daha uzun bir süre) sonunda evin içinde terlemiş bir anne çocuk, toplanmış bir ev görmek çok mümkün.... 

Al sana temelinde kazan-kazan felsefesi olan; süper yaratıcı ve eğlenceli bir oyun :))) 

18 Mart 2013 Pazartesi

Psikolog Nilüfer Devecigil'den"oyunumu istiyorum" semineri notları

 Şu mart ayı anne eğitimleri,seminerleri ve workshopları açısından bayağı zengin; 2 haftadır Mert'in doğum günü ve bir takım işler sebebiyle katılamadığım ve üzüldüğüm anne aktiviteleri sonrası bugün yapılacağını öğrendiğim Psikolog Nilüfer Devecigil'in konuşmacı olacağı "oyunumu istiyorum" seminerini kaçırmak istemedim. Hatta online katılım imkanının da mevcut olduğu seminere aman 2 adımlık yol, evde kalırsam çok bölünebilirim diye düşünerek hem beynen hem fiziken katılmış oldum...

Konu başlığı "oyun" olunca konu benim için ekstra ilgi çekici oldu... Genel olarak Mert ile sürekli konuşan, sohbet eden, birlikte gezen, mutfakta paylaşımları olan bir anne olmama rağmen süper oyunbaz bir anne değilim ya da şöyle diyeyim"her konuyu anında oyuna çevirebilirim" diyenlerden değilim. Bazen de evde zaten bu yeteneğe sahip bir baba var,anne böyle olmasa da olur herhalde diyerek (belki) kolaya da kaçıyorum...



Neyse... yukarıdaki düşüncelerimi doğrulamak, hatalıysa hatalarımı düzeltmek, kendimi bukonuda geliştirmem mümkünse geliştirmek gibi düşüncelerle seminere katıldım. İyi ki de katılmışım:)

Geçen ay katıldığım "sınır koyma & kuralları belirleme" seminerinde olduğu gibi bugünkü konuşma da geçmişte kalan bizim çocukluğumuzla şimdiki çocukluk arasındaki farkla başladı: eskiden biz sokakta oynama imkanına sahipken şimdiki çocuklar oyun denilince ekran oyunlarını anlıyorlar maalesef. Bu nedenle de bizim çocuklarımızla tüm gücü ve oyun düzenini onlara bırakarak oyun oynamamız çok büyük değer ve önem taşıyor.

Oyun demek...

Nilüfer Hanım ilk olarak "regulasyon" kelimesi ile başladı konuşmasına. Elektrik akımı normalden az ya da fazla geldiğinde eskiden nasıl regülatör denilen alet elektriği olması gerekn seviyeye getiriyordu. Oyun da çocuğun düşük ya da yüksek olan stresini düzenleyip normal seviyeye getiriyor. Hatta burada Nilüfer Hanım genelde sakinleşme ihtiyacı olan/ aşırı uyarılmış çocuğu regüle etmek gerekir diye düşünülür, sakin sakin oturan çocuğun da uyarılarak regüle edilmesi gerektiği pek akla gelmeyebilir diyerek aşırı sakin çocuğun da regüle edilmeye ihtiyacı olduğunun altını çizdi.

Benim bugünden aklımda oyun ile ilgili şu tanımlar kaldı:
* oyun, çocuk için bir çeşit regülatör.
* oyun, gündelik hayattan sıyrılmak için bir fırsat.
* oyun, ilişki ve iletişimin önemli bir parçası.

Duyguları anlamak çok önemli

İlişki ve iletişimin önemli bir parçasıymış çünkü çocuk ilk 3 yıl tamamen sağ beyinle yaşıyor yani varlığı tamamen duyguları üzerine... Sol beyin bu dönemde "yapım aşamasında". Bu nedenle de anne baba olarak bizler çocuğumuzun duygularını anlar halde olmalıymışız... Bir durum karşısında uzun uzadıya açıklamaya girmemizden ziyade onun duygularını anlamaya çalışmamız gerekirmiş... Örneğin "işe gidiyorum, çünkü para kazanmam gerek, para kazanıp sana oyuncak, yiyecek vs vs alacağım"gibi bir açıklamayı yapmamızın çocuğun dünyasında pek bir anlamı yokmuş... Oyun sırasında bizi çocuk,kendisini işe giden anne/baba rolüne soktuğunda, rol gereği anne/baba olan çocuğumuz "ben işe gidiyorum" dediğinde biz rol gereği çocuk olarak (ama aslında gerçek hayattaki anne/baba olarak) mesaj verme odaklı "tamam git,bye bye" demek yerine bir anda "gitmeeee" diyerek ağlamaya başlarsak çocuğumuzun nasıl şok olacağını görebilirmişiz... Büyük olasılıkla şaşıran çocuk böyle bir duruma gülecek, keyif alacak "bir daha yap!" diye tepki verecektir. Bu oyun sırasında da annenin ya da babanın kendisinin gerçekteki duygusunu yansıtır şekilde davranması anlaşıldığını  hissetmesine neden olabilir.

Çocuklarımız ağladığı zaman ihtiyacı olduğunu gözlemliyorsak ona sarılıp "seni anlıyorum" demek bile yeterli, daha fazlasına gerek olmayabilir. Tabii gerçekten onu anlıyorsak böyle yapmamız bir anlam ifade ediyor yoksa altı boş kalabilir bunu da çocuklar hemen anlıyorlar zaten...

Bir de "gözümün içine baka baka yapma dediğim şeyi yapıyor" dediğimiz şeyler var. Nilüfer Hanım'a göre bunların hiçbirisi bizi çıldırtmak için yapılan şeyler değil. Bizim anne/baba olarak aynı konuda ona daha önce verdiğimiz muhtemelen abartılı tepkiden dolayı sınırını denemek için bu şekilde davranıyor olabilir. Abartılı tepki yerine yumuşak bir geçiş ile bu konuyu geçmemiz mümkün. Aslında biz ne kadar büyük tepkiler verirsek konuyuo kadar kalıcı yapabiliyoruz...

Oyunun direktörü çocuk olmalı

Oyunun içindeki "güç"ün yani oyunun direktörünün çocuk olmasına izin vermek bir diğer kilit nokta. Çocuk, kendi yazdığı ve yönettiği oyunda anne/babaya ne rol verirse biz de onu oynarız. Oyunda anne/baba olarak bize istemediğimiz bir şey yaptırmaya zorluyorsa bizim ağlama rolü yapmamız bir seçenek olabilir. Ağlamamıza karşılık olarak çocuğun hoşuna gider ve bize "bir daha yap" derse bilelim ki orada çocuğun kendisi ile ilgili bir şey yakaladık. İletişim ve ilişki için önemli bir noktadayız...

Yaratıcı ebeveyn olmak neden önemli

Nilüfer Hanım'ın anlattıkları arasında özellikle aklımda kalan ve dinlerken de gülümsediğim bir konu daha var: çocuklar sınırlarını zorlamak isterler, nereye kadar gidebileceklerini bilmek isterler. Örneğin okulda bir çocuktan duyduğu "b.k" kelimesini eve gelince bin kez söyleyip bizi ve ne söyleyeceğimizi sınamak isteyebilirler. Biz de bu kelimeyi duymaktan çok rahatsız oluyor olabiliriz. "söyleme" dediğimizde daha çok söyleyeceği ve bu konuda dikkat çekici olacağımız neredeyse kesin... oysaki Nilüfer Hanım'a göre yaratıcı olup çocuğumuza "bana her şeyi de ama esas koko deme" gibi bir cümle kurarsak dikkatini diğer kelimeden uzaklaştırmamız ve eğlenceli olmamız daha mümkün gözüküyor.

Oynarken sıkılıyorsak...

Benim bu 2 saatlik sohbetten aklımda kalan bir diğer önemli nokta ise şu oldu: çocukluğunda kendisi ile oynanmış ebeveyn çocuğuyla çok kolay bir şekilde oyun kurabilirken,çocukluğunda kendisi ile (çok) oynanmamış ebeveyn kendi çocuğu ile oyun kurmakta zorlanabiliyor ya da oynamaktan sıkılabiliyormuş... Sıkıldığınız an duygularınızı bastırmayın dedi Nilüfer Hanım, kendinize 15 dakika oyun oynayacağım ve kendimi bir laboratuvar ortamındaymış gibi gözlemleyeceğim diyebilirsiniz ve gerçekten de kendinize ne oluyor onunla yüzleşin... Bu süreçte kendi duygularımızı anlamaya çalışmamız aslında çocuğumuzun duygularını anlamamızı kolaylaştırabilirmiş... Bu arada Nilüfer Hanım'dan iyi bir haber de aldık: çocuğumuzla keyifli bir oyun süreci geçirmek, oyun oynamayı öğrenmemiz mümkünmüş:))

itiş kakış oyunları

Genelde babalar ve erkek çocukları arasında sıklıkla olan güreş ve benzeri fiziksel oyunların çocukların gelişiminde önemli paya sahip olan oyunlar olduğunu dinleyince çok şaşırmadım açıkçası.. Bu itiş kakış oyunları önemli ölçüde stres atıcı aktiviteler olmasının yanısıra çocuğun matematiksel zekasına katkı yapan,bir adım sonrasını planlamasına yardımcı olan aktivitelermiş aynı zamanda. itiş kakış, güreş, kovalamaca tipi oyunlarda tek sınırınız "gıdıklamama" olsun "çocuklarınızın sınırlarına müdahale etmeyin,  çocuğunuza saygı gösterin" dedi Nilüfer Hanım.

oyun önerileri

* anne baba çocuk emekleme pozisyonuna geçip birbirini yakalamaya çalışır,yakalamaya çalışırken kim kimin çorabını çıkaracak? - bu oyunu oynarken kıkırdamayacak çocuk olmaz sanırım:))
* çok uyarılmış birçocuğu sakinleştirmek için- çocuğunuzu kucağınıza oturtun,birbirinize makyaj yapma/ traş etme oyunu oynayın. Böylece gözgöze olunacak, birbirine dokunma fırsatının olacağı
regülatör özelliği olan bir oyun oynamak mümkün.
* En iyi oyuncak ANNE/BABA
*Oyuncak alacaksak olabildiğince basit olanları tercih etmemiz elzem. %90 çocuğun kendisini katabileceği, %10 oyuncak mantığıyla hareket etmek gerek

birkaç öneri

- anne/baba olarak konuşmalarımızdan "AMA"yı kaldırmak. "Seni anlıyorum AMA evden çıkmamız lazım" dediğimizde AMA'dan öncesini çöpe atıyormuşuz.
- Çocuklarımızla bu yaşlarda yaşadığımız zor anların her biri birer fırsat, şu an yanımızdalar ve onları olumlu şekilde şekillendirmemiz ve duygularını anlamamız mümkün... 15-16 yaşında yanımızda olmayacaklar... Duygularının anlaşılmadığını düşünen çocuk 15-16 yaşında kendisini anladığını düşündüğü (olumlu ya da olumsuz )kişilere daha kolay yönlenebilirler.

Aklımda kalanlar, aldığım notlar bugünden bunlar... En başta seminere giderkenki merakım üzerine de içim rahatladı: mutfakta birlikte bir şeyler üretmemiz, gezmemiz, arabada şarkı söylememiz her biri iletişim ve ilişki sürecinin bir parçasıymış,bunu da uzmanından dinlemiş oldum:))

İnternet annelerine organizasyon, Psk Nilüfer Devecigil'e de konuşması için ben kendi adıma çok teşekkür ederim:)