muhalif anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
muhalif anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ocak 2017 Perşembe

Alternatif Eğitime bir veli bakışı

Merhaba sevgili okul arayışında olan ebeveyn arkadaşım,

Öncelikle bu (okul) arama, (çocuğu) kurtarma sürecinde ben kimim, ne sıfatla bu yazıyı yazıyorum ondan bahsedeyim kısaca: Yaklaşık 7 yaşında ve anaokul süreci + 1. sınıfın ilk dönemini arkasında bırakmış bir yavru kuşu ile 3.5 yaşında anaokulunun ilk dönemini arkasında bırakmış bir yavru kuşu daha olan bir anneyim.

İlk çocuğunda, yanlış saymıyorsam uygun olmayan 2 oyun grubu ve 2 anaokulu denemesi sonrasında doğru anaokulunda çocuğu 3 yılını geçirirken büyük  bir rahatlıkla gözü arkada hiç kalmamış; ikinci çocuğunda ise 3 yıl "kesintisiz" ev ortamı, arkadaş çocukları ve parklar diyerek en ufak bir oyun grubu denememiş bir anneyim. (0-3 yaş oyun/ çalışma/ eğitim gruplarıyla ilgili fikirlerimi de bir ara uzun uzadıya yazmayı planlamakla birlikte şu an bu derin konuya dalmamayı tercih ediyorum.)

İlk çocuğu ilkokul dönemine doğru yaş alırken, var olan ezberci, ödül ve cezacı (özellikle stickerlı ödül sistemine (!) ayrı bir antipati duymaktayım), merkeze çocuğu koymayan eğitim sisteminden çocuğunu nasıl en az hasarla kurtarabilirim diye araştıran/ soruşturan ve son dönemece doğru "hepsi farklı bir özelliğini öne çıkarıyor ama aslında hepsi hemen hemen birbirinin aynısı!" demiş bir anneyim.

19 Nisan 2015 Pazar

kız rengi, erkek rengi diye bir sey var (mı?!!!)

Dün web'de bir yazı okudum, hatta Facebook üzerinden de paylaştım, çocukluktan başlayan cinsiyet ayrımcılığı üzerine: "Kızlar Pembe Giyer Erkekler Mavi"... Öyle uzun uzadıya, detaylı değil ama anlamlı... Göz atmak isterseniz buradan buyrun...

Ben her türlü ayrımcılığa insan yaşamına (çift taraflı) mutsuzluk getirdiğini düşünüyorum.Hem ayrımcılığa maruz kalan için hem de maruz bırakan için... Hatta bol miktar da maruz bırakanı mutsuz ettiğini düşünüyorum ve en acısı da bu mutsuzluğun farkında bile olmadığına inanıyorum. Temelde de "çocukken nasıl büyütülmüş, nasıl bir düşünce yapısına maruz kalmış ki karşısındakini kolayca 'ötekileştirebiliyor'" diye düşünürüm. Neyse, bu benim iç dünyamda inandığım, arkasına kanıtlar, rasyoneller koyamayacağım bir düşüncem...

3 Şubat 2014 Pazartesi

Kocaman bir "proje alanı"

"İnsanın doğduğu değil, doyduğu yerdir memleketi" diye bir söz var... Benim için biraz farklı bu: insanın keyif aldığı, özgür olduğu yer diye tanımlamayı tercih ediyorum ben benim için memleket kavramını... Ben hiç şehir değiştirmedim, İstanbul'da doğdum, İstanbul'da okudum, İstanbul'da doydum... Hayatımın 25 senesi doğduğum, büyüdüğüm yer Bakırköy'de ve Bahçelievler'de yaşadım... Bir sürü anı biriktirdim... Küçüklüğümde sık sık kaldığım babaannemlerin evi Bakırköy Meydanı'na bakardı. Dedemle Bakırköy Çarşısı'nda yürür, Kartaltepe Parkı'na giderdik... Babaannemin anlattığından bildiğim Bakırköy Kız Meslek Lisesi'nden çıkan kızlar babaannemlerin evinin önünden geçerken giriş katında olan evin camından dışarıyı izleyen beni sevmeden geçmezlerdi... Annemle pasajlardan alışveriş yapardık, Gür Çarşısı vardı annemin sık sık uğradığı... Sonra biraz daha büyüdük, ilkokuldaydım İstanbul'un ilk alışveriş merkezi Galleria açıldığında, tam ortasındaki buz pistinde paten yapmayı öğrendiğimde. Dedemin, babaannemin, babamın, annemin, geçmiş yıllarda "Bakırköy Çarşısı'na indik mi herkesle selamlaşırdık, çünkü herkes tanıdıktı" cümlesini duyarak büyüdüm... Okulun ilk günü mutlak Bakırköy'e inerdik, Beyaz Adam'a gider defter, kap kağıdı, kalem alırdık... Sonra ortaokul ve lisede İngilizce kitapları almak için Haşet Kitabevi de girdi devreye...

Sonra evlenme arifesinde Kerem'le nerede yaşamak istediğimize karar verirken ben de doğma büyüme Bakırköylü olan Kerem de artık kalabalıklaşan, değişen, anılarımızdaki kadar naif kalamamış olan çocukluk mekanımızda değil de Kadıköy'de yaşamayı tercih ettik.Tabii o dönem Kerem'in işinin bu yakada olmasının da payı büyüktü...

Ben Kadıköy'ü hep çok sevdim... Benim için medeni idi, böyle hafif "yazlık havasında" idi, iki şıpıdık terlik, bir şort, tişort çık dışarı bir yer idi...Ki benim için hala öyle... Evleri kısa, sokakları güneşli idi... İşte bu noktada hala öyle demek ne yazık ki zorlaşıyor artık... 8 senedir çok severek yaşadığım, 1 senelik Avrupa Yakası arasında bile her hafta sonu cadde de cadde diyerek geldiğim yer, sokaklar, caddeler değişiyor korkarım... 3-4 katlı apartmanlar yıkılıyor yerine 10-12 katlı apartmanlar yükseliyor son sürat... Üzülüyorum... O naiflik kayboluyor diye... Daha da kalabalıklaşacak diye... Kalabalığın doğal sonucu insanlar kabalaşacak diye... Bizim çocuklar sokaklarda oynayamıyor diye üzülürken artık parklar iyiden iyiye uzun binaların gölgesinde kalacak diye...

Korkuyorum...Bu aralar gördüğüm hafriyat kamyonlarından, buldozerlerden, vinçlerden, mikserlerden bizlere bol bol betonlar kalacak diye... Depreme dayanıksız binalar yenilensin diye başlatılan bir süreçten neredeyse her sokakta bir, iki inşaat alanına gelindi... Her gün bir şirket bir sokağı kapatıp beton döküyor, eski bina yıkıyor, bir şeyler yapıyor... Ve hızla o eski doku kaybolup sokakları daha da gölgede bırakan binalar yükseliyor... Her gün yeni bir "proje alanı" yazısı görüyorum, Kadıköy hızla tamamen "proje alanı" haline geliyor... Ve ben üzülüyorum, kendim için, çocuklarım için, burada keyifle yaşayanlar için...


12 Mayıs 2013 Pazar

Muhalif bir Anneler Günü yazısı...

Son haftalarda yazı yazmak bir yana bilgisyarımı bile açamıyorum; her şeye yetişme isteğimin tavan yaptığı haftaların içindeyim sanırım... Ama bugün sabahtan beri niyetliydim,akşam eve gelince 3-5 cümle de olsa anneler günü ile ilgili  yazmaya...

Çocukluktan sonraki kendimi bildiğim dönemde her türlü "yaratılmış özel güne" yaklaşımım aynı oldu: piyasayı canlandırmak için süslenmiş günler olarak düşündüm: anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, yılbaşı vs vs... Bu düşünceme "amaaaan sen de al hediyeni eğlen geç" diyenler olabilir...Evet doğru bu da bir yaklaşım ama ben zorunluluktan yapılan şeyleri ve dayatmaları sevmiyorum; sanırım bu yüzden bu tip günlerin içinde barınan bu yaklaşımı da sevmiyorum: inadına ticari sisteme katılmayasım geliyor :)) Biraz da içimdeki muhalif kişiliğin etkileri sanırım...

Bu yıl annemsiz geçen 12. anneler günüydü; bunu bilenler anneler gününe "normal bir gün" değeri vermemi annemin yokluğuna bağlayabilir ama Mert doğduktan sonra daha net olarak anladım ki: DEĞİL! Belki Mert doğmadan önce buna "belki" derdim... Ama Mert'in anneler gününün ne olduğunu anlamasının daha mümkün olduğu bu sene ben Mert'ten (okulun katkılarıyla) aşağıdaki resmin bulunduğu kartı hediye olarak aldım ve gerçekten çok hoşuma  gitti:) Ve içtenlikle de şunu istedim: Umarım Mert'e bana, babasına ve tüm sevdiklerine "zorunlu" günler dışında içinden geldiği için hediye alma, hediye yapma, sevdiğini bir şekilde mutlu etme fikrini aşılayabiliriz...

Kerem'in, Mert'le birlikte bana anneler günü hediyesi almaya niyetlendiğini anlayınca çok net anneler günü için Mert'in cuma günü okuldan geldikten sonra bana çok güzel bir hediye verdiğini ve başka bir hediye istemediğimi söyledim. Bugün için alınacak bir ayakkabı, kolye ya da normal zamanda çok beğeneceğim herhangi bir hediyeden çok daha değerliydi o resim benim için...

Bu arada şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Kerem'le devam eden 14 senelik beraberliğimizde bir kere bile sevgililer gününü kutlamadık; biz kutlamak, birbirimize hediye vermek için kendimizce özel olan, bizim için anlamı olan günlerimizi tercih ettik...

Peki bundan kime ne, niye yazıyorum bunu? Belki bugüne ait reklamlardan fenalık geldiği için, belki anneler günü gibi günlerde hediye olarak öne çıkan  ev/ mutfak eşyalarının reklamlarını cinsiyet ayrımcı bulduğum için, belki Mert'e ve İpek'e benim anneler günü ile ilgili düşüncelerime ait birkaç cümle yazmış olmak için... Haa bir de dün ülkemizde yaşanan çok çok üzücü olaylardan sonra bugün twitter'da okuduğum bir cümle beni bu konuda yazmaya tetiklediği için: "bence annelerin ağlamadığı her gün anneler günü" gibi bir cümleydi sanırım... Kendince doğruları/ yanlışları olan bir anne olarak benim için bugünün bir anlamı yok ama huzurlu geçirdiğim, keyifle andığım, Mert'in keyifli olduğunu bildiğim her günün benim için anlamı çok çok daha büyük:))

Annelerinin hayattayken değerinin bilindiği, arandığı, sorulduğu, öpüldüğü, koklandığı, sarılıp, şakalaşıldığı, omzunda ağlayıp huzur bulunduğu günleri çok çok çok olsun tüm çocukların... Yaşları kaç olursa olsun:)))