16 Mart 2013 Cumartesi

kitaplardaki ve tiyatrolardaki olumsuz mesajlardan ders çıkartmak üzerine...

Bugün Mert'e akşam uyumadan önce içinde kısa öyküler olan bir kitaptan "Ağustos Böceği ile Karınca"yı okuyordum. Öyküde yaz bitip kış başladığında Ağustos Böceği yemeksiz kaldığında Mert'in gözler yaşardı, alt dudak büzüştü; anladım ki hikaye biraz daha kötüye giderse Mert bayağı üzülecek ağustos böceği için!! "Merak etme oğlum birazdan karınca ağustos böceğiile yemeğini paylaşır" dedim, baktım normale döndü:) hikayenin sonuna gelirken hızlıca sonu bi' taradım ki ne göreyim: karınca, ağustos böceğine "madem bütün yaz yan gelip yattın, kışın da aç kal da gör gününü" demesin mi?!!! Ben hemen sonu kendime göre uygun bir kapanış cümlesi ile bitirip, ağustos böceği karıncaya yemeğinden vermiş çünkü arkadaşlar arasında paylaşma ve yardım çok kıymetli bir şeymiş türevinden bir cümle kuruverdim. Kitaptaki son bana bile ağır geldi; bırak 3 yaşındaki çocuk bilmeyiversin...

Bugün öğlen gittiğimiz çocuk tiyatrosunun çıkışında da benzer bir şey düşündüm:çocuklara mesaj verirken neden acaba negatif olaylar üzerinden bir mesaj vermeye çalışıyoruz/ çalışıyorlar?? Bu sabah 3.5 yaşında bir oğulları olan arkadaşlarımız bizi arayıp öğlen Caddebostan Kültür Merkezi'nde bir çocuk oyununa gideceklerini, bizim için de uygunsa onlara katılıp katılmayacağımızı sordular. Bugüne dair bir planımız olmadığından yapılı bir plana hızlıca uyum sağlayıp evden attık kendimizi... Mert'le danslı gösteri / sirk dışında ilk kez bir tiyatro oyununa gideceğimiz için yolda onu kısmen hazırladık nasıl bir şey olacağına dair, sanırım o da bayağı bir  meraklandı. Oyun genel olarak temizliğin sağlığımız için ne kadar gerekli olduğunu, temiz olmayan bir dünyada sağlığın olamayacağını, yediklerimizin ve içtiğimiz suyun ne kadar sağlıksız olabileceğini anlatan yani aslında temel mesajı "çevremizi temiz tutalım" olan bir oyundu. Fakat 1 saatlik oyun süresince bu mesaj sürekli olarak pislik, hastalık gibi olumsuz temalar üzerinden verildi ki Mert "oyunu sevmedim" demeye başladı. Belki bu sadece Mert'e özel bir durum da olabilir ama beni yine de düşündürdü ve daha önce bazı çizgi filmler ile ilgili okuduklarımı hatırlattı: "tüm hikaye boyunca negatif temaya maruz kalan çocuk hikayenin sonunda bağlanan olumlu mesaja odaklanmaktan çok hikayenin bütününde gördüğü olumsuzluklara odaklanıyor." gibi bir şeyler okumuştum. Bugünkü tiyatro ve akşamki öykü bana bunu hatırlattı.

Bu konuda yazmak isteyen ebeveyn ve uzmanlar olursa merakla yorumlarını okumak isterim...

7 Mart 2013 Perşembe

anaokulu günlüğü- 4. gün

Dünkü yazıyı bitirirken bugünün biraz zorlayıcı olabileceğini yazmıştım. Bugün de şöyle cevap vermek istiyorum:"biraz mı?!!!" Belki kendimce bugünün zorlayıcı olacağına inanmam belki de Mert'in yavaş yavaş benim geri çekilmemi ve bunun kalıcı olabileceğini idrak etmesi sonucu bugün önceki 3 güne göre çok daha zor geçti:( Çok detaylandırılacak bir durum da yok zaten,kısa ve öz: sabah Mert sınıfa girdi, ben biraz onu bekledim/ izledim sonra da  bankadan para çekmeye gideceğimi hemen geleceğimi söyledim zaten cümlem bitmeden Mert bacağıma yapışıvermişti. Hafta başında kendi kendime verdiğim sözü hatırlatıp kendime bu haftayı olabildiğince "light" geçireceğimizin altını çizdim ve sınıfın hemen dışında kalmaya devam ettim. Bana oturmam için getirilen sandalyeye oturmamı istemedi, sınıfa girmek istemedi, resim çizmek, şarkı dinlemek vs vs hiçbirini istemedi. Tek istediği yerde benimle oturmak oldu. Birara öğretmeni gelip arabayla oynaması konusunda aklını çeldi bi'5-10 dakika sınıfa girebildi ancak sonra yine bacağımda bitiverdi. Yukarıda annelerin bekleme odasında oturacağımı söyledim "hayır" dedi. Tüm gün boy unca okulun psikologunun sınıflarına gelip gelmeyeceğini sordu. Kendisi ile birebir oyun oynayıp ilgilendiği için şu an okuldaki en has arkadaşı okulun psikologu bence:)) arada ona bakmak istediğini, onun odasına bakmak istediğini söyledi, "peki" dedim,tek başına gitti, onunla sohbete başladı. Onunla büyük grubun sınıfına girip İspanyolca ve İngilizce derslerine girdi.Sonra aşağıya kendi sınıfına beraber indik, yemek saati olduğu için yemeğe inmesi gerektiğini söyledim.Evde yemek yiyeceğini söyledi Mert Bey, ben de  "peki" dedim ama isterse yemeği merak ediyorsa aşağı inip yemek salonunda yemeği kontrol edebileceğini söyledim. Bu kez Mert "tamam" dedi, okulda yemek yemeye karar verdiğini söyledi.Sonra sınıfla birlikte gideceğini ve benimle gidemeyeceğini öğrenince yaygara koptu!! Belli bir süre ağladıktan ve okulun psikologu Sena Hanım'ın onu sakinleştirme çabalarından sonra benim yanıma geldi. Bugünlük bu kadar zorlamanın yeterli olacağına ya da artık daha fazla dayanamayacağıma inanan ben (hikayedeki zavallı anne!!) Mert'e yemeği evdeyemeği ve ardından hemen uyumayı teklif ettim ve bu teklif kabul görerek evin yolunu tuttuk.

Tabii bu arada sabrı tükenmiş anne olarak Mert'e oyun, eğlence, yemek, faliyet gibi zamanlarda ağlayarak bu zamanları çöpe attığını; oysaki bu zamanları güzel geçirirse bunların çöp değil hafızasında hep kalacak güzel zamanlar olacağını ve gün içinde neler yaptığını akşam bana ve babasına anlatarak ne kadar çok sohbet edebileceğimizi anlatan bir nutuk çektim. Anladı mı bilmem, ben anlatabildim mi onu da bilemiyorum... Bugün kendimi çaresiz hissettiğm günlerden biri oldu o yüzden hangisi en doğru, hangisi yanlış sorgulamadan kendimce konuştum işte!!!

anaokulu günlüğü 4. gün benim için 1. günden de daha önceki bir gün oldu!!! bu süreçte geri dönüşler,zorluklar yaşanabileceğini biliyorum pek tabii ama bazen sabır ilk günde olduğu dolulukta olmayabiliyor...

anaokulu günlüğü- 3. gün

Mert'in dünkü hinliğinin ardından bugün ben de hem onu nasıl üzmeden hem de oyuna gelmeden nasıl kendi haline bırakabilirim diye düşünerek gittim okula... Bu arada şunu söylemem lazım 3 günde bu okul işi bize feci disiplin kazandırdı, saat 10 civarı okulda olacağız diye daha düzenli bir havada giyinip kahvaltı ediyoruz, yoksa geç kalmamak mümkün değil... Bunu yaşayınca küçücük yaşta ilkokula giden çocukların nasıl daha gözleri açılmadan kahvaltı yapıp giyindikleri ve okula gidip sıralarına oturup ders dinleyebildiklerine bir kez daha şaşıyorum...

Bu sabah da okula karavan göreceğimiz düşüncesiyle bir haves gidiverdik. Gittiğimizde bugünün konusu olan mini karavan okulun kapısının önünde park etmiş duruyordu. Biz sınıfa girdik, ben Mert'e sınıfta duran orgu gösterince bir anda ilgisini çekti ve beni de unutarak orga yöneldi. Ben de arkasından "Meltem Hanım'ın odasına çıkıyorum" diye seslendim sadece:)) yaklaşık 35 dakika beni aramayan oğlum sıra karavan gezisine gelince "anneeee" demeye başladı ve beni görünce de 40 yıllık hasretmişiz gibi bana sarılıverdi... Ne yalan söyleyeyim bence anne olarak ben de bir yanımla "hemen alışma sürecimiz sorunsuzca geçsin" derken diğer taraftan onun tüm çocukluğunu, bebeksiliğini yaşamaya bayılıyorum:))

Karavan ve çadır ziyareti sırasında Mert sanki tekrar ayrılmayalım der gibi sürekli yanımdaydı.Arada çok merak ettiği karavanla ilgili karavanın sahibine sorular sormak istese de hani eskaza anneyi kaybederim düşüncesiyle beni de yanında taşıyarak sorularını sordu.

Sonrasında sınıfa girerken yine beni yanına istedi ancak yemek saati geldiği için herkes sırayla yemeğe inerken Mert beni de alarak yemeğe inmek istedi. Bu sefer dünkü gibi bir senaryo yaşamak istemediğim için Mert'e çorbasını içmesinde yardımcı olup sonra yine yukarıya çıkmam gerektiğini söyleyip yukarı çıktım ve yemek saati, ardından da oyun saati aşağıya hiç inmedim. Ara ara öğretmeninden iyi olduğu bilgisini aldım... Sadece yemek yerken "annemle yiyeceğim" demiş öğretmeni de "yemeğini bitir anneye sürpriz yapalım"diyince aklına yatmış herhalde yemeğini kendi bitirmiş. Sonra beni görünce ilk iş zaten yemeğini bitirdiğini anlattı bana...

Aşağıdan yavaş yavaş mızmızlanma seslerini duyunca öğretmenine "yarın da rahat getirebilmem için bugün çok zorlamayalım" diyerek yukarı çıkmak isterse benim yanıma getirebileceklerini söyledim ve 5 dakika kadar sonra zaten Mert Bey nisbeten sakin bir şekilde yanımdaydı.

Bugünkü bırakma çalışması sonrası yarın günümüz nasıl geçecek (sanki biraz zorlayıcı olabilir gibi geliyor ama) göreceğiz:))

5 Mart 2013 Salı

anaokulu günlüğü-2. gün

Biraz önce eve geldik ve (bugünün ardından) eve girdiğimiz gibi Mert'i odasına ve tabii ki yatağına sokup uyuttum... Son 1 aydır kendi kendine öğle uykusunu yok eden oğlum için bugün baktım ki okul süreci ile birlikte öğle uykusu olmazsa olmaza dönüşmek üzere...

Sabah yine dünkü düzende kahvaltımızı edip evden çıktık ve okula yine sorunsuzca girdik. Bu sefer biz gittiğimizde bahçe saati başlamamıştı, çocuklar sınıflarında oyunlarıyla meşgullerdi. Mert yine önce gitmek için çok istekli görünmedi, tam da o sırada İspanyolca öğretmeni gelip şarkılara başladı. Bununla da ilgilenmeyen Mert Bey kendince gidip sınıftaki bisiklete binmeye başladı, kendince oyuncaklarla oynadı... Ben de o oyuna daldıkça sandalyemi daha da arkalara iterek görünmez olmaya çalıştım:)) şunu farkediyorum ki beni gördüğü bir ortamdaysa kendisi ile ilgili hiçbir şeyi öğretmenlerine yaptırmıyor hemen "anne yapsın" modu açılıyor. Ben eğer o sırada kendime meşgul süsü veriyor ve onun tarafına bakmıyor gibi görünüyorsam süreç öğretmenle normal akışında devam ediyor.

Bahçeye çıktıklarında yine beni parka istedi ama bu sefer tutturmadı ben de bankta oturup bilgisayarımı açtım "bir şeyler okuyorum Mert, sen oyna ben seni izliyorum" dedim sorun çıkmadı. Hatta bu sefer öğretmeniyle arka bahçeye (yani beni görmediği bir ortama)bile gitti...

Ben de dünün nisbeten rahat geçmesi,bugün bahçede beni çok aramaması "iyi gidiyoruz" derken sorun yemek saatinde patlak verdi! Zaten "insana anneliğin öğrettiği bir şey varsa o da...." gibi bir ahkam kesme cümlesi kuracaksam bu cümleyi şöyle bitirmek isterim: "her şey yolunda diye düşünmeyeceksin.Düşündüğün an resim 180 derece değişebiliyor!!"

Bahçe saati bitip çocuklar sırayla yemek için içeri girerlerken Mert "ben bugün evde yemek yiyeceğim." dedi. Ben de "Peki" diyerek "içeriden eşyalarımızı alalım o zaman hem de en son oynadığın oyuncağı kontrol et bakalım yerinde duruyor mu" dedim. İçeri girince belki yemeği burada yemek isteyebilir diye düşünerek bir yem attım aslında...Ve gerçekten içeri girince Mert yemeği burada yemek istediğini söyledi biz de diğer çocuklarla birlikte yemeğe indik. Mert sakince yemeğini yedi/ ben yedirdim. Tabağı bitmemişti ki "doydum"dedi. Ben de "peki kalkalabiliriz" dedim. Kalktık. Tam yukarı sınıfa çıkıyordu ki "ben aslında doymadım yemeğimi bitireceğim." dedi. Ben yine "peki" dedim bu süreçte çok uyumluyum:)) Tabii yemek salonuna girdik ki bizimkinin tabağı kaldırılmış, mutfağa götürülmüş bile... Hemen yeni bir tabak hazırlandı geldi, ama tabak aynı tabak olmadığı için mızıltı, ağlama ve "ben tabağımı istiyorum" feryatları birbirini kovaladı. Hemen görevli teyzemiz Mert'in kullandığı tabağı yıkamış tabak Mert'e taktim edildi!!!! "yok bu değil" diye konu uzadıkça uzadı, ben bir şeyler söyledim, öğretmenler bir şeyler söyledi falan filan... Sonra sakinleşen Mert Bey yemeğini yedi, "sakinleştim ben anne" dedi... Sonra bir baktım ki aslında yukarıdaki oyun saati de bitmiş bizim neredeyse eve gelme saatimiz gelmiş. İşte o an jeton düştü bende: Mert kendince benimle geçirdiği zamanı uzatmıştı, her ne kadar oyun oynamaya gitmeyi istese de hatta sonra yukarıdaki serbest oyun saatinin bitip diğer çocukların ya evlerine ya da uykuya gittiklerini görüp bence üzülse de çok da fazla takmadı kafasına...  Zamanı benimle geçirmişti, çünkü dün de bugün de sınıfa ve parka girmeyen ben yemek salonunda onun yanındaydım!!!! TA-TA-TA-TAM!!!

Okuldan çıkarken yine öğretmeninin ayakkabılarını değiştirmesine ve montunu giydirmesine izin veren oğlumu izlerken bu gerçek beynimde dalgalanıverdi ve dedim ki "çocuklar bizden çok çok daha akıllı ve biz onlar için plan yaptığımızı düşünelim onların planları daha derinlikli ve amaca yönelik oluyor"...

2. günden bana kalan ana fikir de bu oldu işte:))

4 Mart 2013 Pazartesi

anaokulu günlüğü- 1. gün

Bu sabah saat 7 buçuk civarı Mert uyanınca hiç mırın kırın etmeden ben de kalktım ve hiç oyalanmadan yapılan sabah kahvaltısı ve toparlanma sonrası saat 10'da okulda olmak üzere evden çıkıverdik. Mert evden çıkarken bir de sürekli şarkı söyleyen oyuncak köpeği mavi kulağı yanına aldı, bilmiyorum bunun kendini daha rahat hissetmek istemesi ile bir bağlantısı var mıdır?

Yarım gün olarak başlayacağımız okul hayatının ilk gününün maksimum 2 saat kadar olacağını kafamda planlayarak okula girdik.  Tam kapıdan içeri giriyorduk ki Mert'in yaş grubunun o sırada bahçeye çıktığını gördük ve okuldaki ilk günümüzün ilk saati havanın da güzel olmasıyla bahçede nisbeten kolay bir başlangıçla geçti. Mert ilk olarak bahçedeki oyuncak arabalarla oynadı, arada kendini futbol kalesinin arkasında bir yere sokuşturup etrafı izlemeyi tercih etti. Öğretmenler onun dikkatini farklı şeylerle çekmeye çalışsalar da o ara ara bana seslenip "anne sen de gel" vs dedi, ben de ona "ben çitlerin dışından seni izliyorum anneler çitlerin içine girmiyorlar" vs dedim. sonra bir ara ikna oldu bahçenin arkasındaki kaydıraklara gitti, bir ara dans ediyordu, sonra diğerçocuklarla birlikte oyun evine girdi. Aman iyi gidiyor galiba derken bindiği oyuncak arabayı bir başka arkadaşına kaptırdı ve orada kıyamet koptu. Araba paylaşılamayınca Mert başladı "bu araba benimdi" diye ağlamaya... Neyseki o sırada bahçe saati bitti, Mert'in tuvaleti geldi ve içeri girdik. Ben de bu arada Mert'e "bak annecim buradaki oyuncakların hiçbiri hiçbir çocuğun eğil, bunların hepsi okulun ve sizler de birbirinizle paylaşarak bunlarla oynayabilirsiniz." dedim. Mert'in yanıtı kısa ve net oldu "hayır onlar benim!!"

Neyse içeri girip tuvalet işini de halledince bahçedeki sorun unutuldu, Mert oyun hamurları ile oynamak üzere sınıfa girdi ben de sınıfın kapısında onu izlemeye koyuldum. Bu arada sınıf kapısı derken bildiğimiz sınıf formatı değil. Bir binanın bir katı  onların sınıfı aslında ve merdivenlere tek başlarına gitmelerini engellemek üzere yapılmış minik bir çit var. Ben o çitin dışında onu izledim, Mert de içinde oyun oynadı. Ara ara benim yanıma geldi, yanımda durup diğer çocukları izledi, sonra ilgisini çeken bir şey oldukça içeri girdi. Örneğin İngilizce şarkıların söylendiği bölümde gitti geldi, ama dans dersi(ders demek komik geliyor çünkü bu da bizim anlayacağımız şekilde bir dersten çok daha basit ve formatsızdı çocukları sıkmamak için) sırasında tamamen benim yanımda kaldı.

Yemek saati geldiğinde ben 2 saatlik zamanı kazasız belasız atlatmış olmanın verdiği huzurla "hadi anneciğim biz de eve gidip yemeğimizi yiyelim" dedim. Önce "tamam" diyen Mert Bey sonra diğer çocuklar gibi aşağı inmek ve yemeklere bakmak istedi, sonra da yemeği orada yemek istediğini söyledi. Tabii benim için şamda kayısı :)) yemek sonrası da kendini yine oyuna kaptırdı. Hatta bir ara fırsattan istifade denemek istedim ve Mert'i oyunla başbaşa bırakıp kayıt evrakları için üst kata çıktım,yaklaşık 20 dakika ortalıkta yoktum. Döndüğümde gayet güzel oynamaya devam ediyordu, tabii bu benim için nasıl bir mutluluk anlatamam:))) İlk günden çok uzun süre kalmayalım derken 3 saati geçkin bir süre biz okulda kaldık sonra da Mert el sallayarak okuldan ayrıldı...

Bugünü beklediğimden çok daha yumuşak ve keyifli atlattık, darısı diğer günlerin başına:)) Ama bugünden çıkardığım ders şu: okula gelirken kendi kendime "Mert ne derse olumlu yanıt vereceğim ve hiçbir şeye onu zorlamayacağım." dedim ve bunu uyguladım, ilk yarım saatte "eve gidelim" dese de "tamam" diyecektim, o kafada gelince her şey sanırım daha rahat oldu. Tabii bunda bir gün önce Kerem'le yaptığımız konuşmanın da etkisi büyük: "ilk gün zorlarsan ikinci gün evden çıkaramazsın, üçüncü gün pijamasını çıkartamazsın!!" sözü bütün gün aklıma kazınmış şekilde benliğini korudu:))

Tabii bu başlangıç evresinin ardından esas ayrılma evresinde neler yaşayacağız onu merakla bekliyorum!!

3 Mart 2013 Pazar

Anaokulu süreci öncesindeki anneden notlar...

Daha önce de yazdığım gibi anaokulu arayışı sürecimizin sonunda Kerem'le benim içimize sindiğini düşündüğümüz bir yer bulmamızla birlikte yarın Mert'le anaokulu sürecimiz başlıyor... Kafamda nasıl bir gün olacağını resmetmeye çalışıyorum, bazen ediyorum, bazen edemiyorum... Biraz önceki gibi Kerem'in koçluk yaptığı anlar kendimi daha iyi hissetmeme neden oluyor. "Bak sonuçta biz onun anne babasıyız ve onu en iyi biz tanıyoruz","hiçbir şey için zorlama, yarın zorlarsan öbür gün evden çıkaramazsın...","Bırak kendisi seçsin, bırak oradaki ortamı izlesin, kendisi oyuna katılmak istesin..."

Bunları aklımda tutup yarın sabah evden çıkmayı planlıyorum Mert'le birlikte... Sadece yarın değil tüm alışma sürecimizde bakalım neler yaşayacağız, hissedeceğiz? Bunları yarın ve sonrasında paylaşırım artık.

Gelelim bizim araştırma sürecmize... Nereden başladık,nelerle karşılaştık, araştırma öncesinde çok belirgin bir "önceliklerimiz" listemiz yokken gezdikçe önceliklerimiz ortaya çıktı, belirginleşti. Şimdi düşünüyorum ki anaokulu sürecini yaşamaya başlamamızla belki hiç aklımızda olmayan başka öncelikler listeye girecek, çok önemli dediklerimiz önemini biraz ya da çok kaybedecek.

Ben geçen yıl işi bırakıp Mert'le birlikte kalmaya karar verdiğimde ve birlikte olduğumuz dönemde annesiz bir oyun grubundaki 2 haftalık denememizin olumsuz sonuçlanmasının ardından Kerem'le Mert'i 3 yaşına kadar evde benimle tutmaya ve okul meselesini kapatmaya karar vermiştik. Hamilelik ve Mert'in 3 yaşının yaklaşması ile okul konusu bundan 2 ay kadar önce tekrar açıldı. Bizim kafamızda nisbeten net bir karar vardı, hemen arka sokağımızdaki anaokulundan hem memnun olduğunu duyduğumuz kişiler vardı hem de evin balkonundan görünecek kadar çok yakındı... Biz de bu okuldan yana seçimimizi kullanacaktık. Taaaa ki bir akşam Kerem'in "ya burası iyi midir kötü müdür diye bir yorum yapamayız çünkü diğer yerlerle kıyas yapacak, hatta neyle kıyaslanabilir konusunda en ufak bir bilgiye sahip değiliz." cümlesine kadar... Kendimize küçük çaplı bir liste yaptık,ilk listemiz evin yakınındaki birkaç anaokulu idi.Bunları gezelim, ne aradığımızı / ne istediğimizi bulalım dedik. Ve ben başladım gezmeye...Gezdikçe ne istediğimiz / istemediğimiz daha da netleşti gözümüzde, bu sefer de istediklerimizin olabileceği yerler nereler olabilir diyerek başladık yeni bir arama/taramaya...

Sonuçta önceliklerimiz şöyle ortaya çıktı:

* Biz Mert'i oyun oynaması için anaokuluna göndermek istiyoruz. Amacımız öğrensin, eğitilsin vs vs değil... Zaten bunun için upuzun bir eğitim & öğretim yılları silsilesi var çocuklar için. Kısacası, amacımız dil öğrensin, matematik profesörü (!) olsun değil; oyun oynasın, keyif alsın...
* (Tabii ki) sevecen bir öğretmeni olsun. (bunu yaşadıkça göreceğiz tabii)
* Eve yakın olsun (mümkünse yürüme mesafesi)
* Temiz olsun ama gösterişe prim vermesin
* Yemekleri okulda yapılsın ve mümkünse menüsünde hiçbir faydası olmayan (hatta çocuklar için zararlı) saçmasapan yiyecekler olmasın.
* Televizyon olmasın.
* Çocukları daha 3 yaşında standardize etmeye başlayacağı sinyalleri vermesn (örneğin bir örnek forma giydirmek gibi)
* Bir de yaklaşık 10-15 yerle görüşünce farkettim ki bazı okulların yöneticileri/ pedagogları/ kurucuları karşılarındaki velinin neye önem verdiğini anlamaya çalışıp velinin duymak isteyeceği cümleleri sıralamaya başlıyor ki bu süreçte sanırım benim için en itici olan okullar bu tip konuşmaları hissettiğim yerler oldu.

(Bu arada görüştüğüm okullardan birinin kurucusu beni görüşme sonrasında kararımız sormak için aradı ve ben o okulla devam etmeyeceğimizi farklı bir seçim yaptığımızı söyledim. Temel nedenimin de okulda tv izlenmesi olduğunu ilettim. Okulda tv'nin 17:30'dan sonra annelerini bekleyen çocuklar için açıldığını onun dışında da öğrenme sürecinde görsel destek sağlamak için tv'yi kullandıklarını söyleyerek tüm anaokullarında tv olmasının zorunlu olduğunu iletti. Bu konunun uzmanı değilim zorunluluk kısmını da hiç bilmiyorum ama benim tercih sürecimde olumsuz bir madde bu. Başka aileler için durum tamamen farklı olabilir. Ancak bu yeri seçmememizin doğru olduğunu telefonda karşımdaki hanımefendinin "hangi okula göndereceksiniz peki?!!!" sorusunu duyunca bir kez daha anladım. Böylece listeye kendimce bir madde daha ekledim: anaokulu sürecini bütünüyle direktiflere bağlı  görmeyen bir yer olsun)


Bu öncelikler doğrultusunda bir karar verdik bakalım yaşayıp göreceğiz listemize neler eklenecek neler çıkacak bu listeden:)

İnsan ömrü boyuna pek çok seçim yapıyor, kararlar veriyor. Bu da onlardan biri; ne çok önemsizce öylesine bir seçim yapmak ne de hayatımızın en önemli kararını veriyormuşuz modunda olmamak lazım diye düşünüyorum...

2 Mart 2013 Cumartesi

gündem bu ara yoğun

Neler mi var?

* Geçen 2 hafta boyunca Mert için sanırım 10-12 civarı anaokulu (Mert için daha kabul edilir olması için oyun okulu demeyi tercih ediyoruz) gezdik. Önümüzdeki Pazartesi başlamak üzere içimize en çok sineninde karar kıldık. (bu konu bence apayrı bir yazı konusu zaten)

* Geçen hafta 20. hafta kontrolümüz ve detaylı ultrasonumuz vardı. Her şey şimdilik yolunda gözüküyor:)) Cinsiyet bir önceki muayenemizdeki gibi kız ve halen isim arayışımız devam ediyor:))

* Okul süreci başlayacak diye bir süre benim uğrayamayacağım pek çok yere uğradık/ yapamayacağım pek çok ziyareti bu hafta yaptık.

* Mert'le haftada bir katıldığımız "Almanca" oyun grubumuz da tüm keyfi ve eğlencesi ile devam ediyor...

* Mert'in 3 yaş doktor kontrolü bugün bir araya sıkışıverdi. Hem anaokulu gezilerimizden hem de bugünkü doktor muayenesi öncesi/sonrası bekleme odasında farkettiğim kadarıyla salgın hastalık konusu hala gündemde sıcak sıcak duruyor!!!

* Haftaya Mert'in doğum günü, organizasyonel pek çok detay beni bekler.

Kısacası 2 haftadır hiçbir şey yazmadım ama bu hiçbir şey yapmamaktan değil; yerimde pek de oturamamaktan kaynaklanıyor. Evi ve evde yayılmayı özledim desem yalan olmayacak:)) Sanırım Mert de özlemiş ki bugün akşam üstü eve girdiğimizde oyuncaklarının bazılarıyla ilk defa oynuyormuş gibi oynadı:))