12 Nisan 2016 Salı

Psk Nilüfer Devecigil ile Akran Zorbalığı

Psk. Nilüfer Devecigil'i ile ilk defa 2013 yılında verdiği bir seminerde dinlemiştim ve çok da etkilenip  burada seminer notlarını paylaşmıştım "Oyunumu İstiyorum" seminerinin notlarını; bu notları bugün okuduğumda hala çok etkileyici bir seminer dinlediğimi hatırlıyorum... Sonra başka konularda da dinleme fırsatı yakaladım kendisini... Hatta bir sohbetinde katılımcılara tek tek "bugün neden buradasınız, ne bekliyorsunuz bugünden?" gibi bir şey sorduğunda ben "siz ne anlatırsanız gelirim!" gibi bir şey söylemiştim! :)


Geçtiğimiz Cumartesi günü de canımız derneğimizin (Montessori ve Kaynaştırma Eğitimini Geliştirme Derneği) organizasyonu ile Nilüfer Devecigil ile "Akran Zorbalığı" konusunda oldukça derin bir konuşma dinledik...

Seminerlerde kendini not almaktan geri koyamayan ben, bu seminerde bir yerden sonra not almayı bırakıp tam konsantre Nilüfer Hanım'ı sadece dinlemek istedim. Bu nedenle buradaki notlarım, direkt Nilüfer Hanım'ın sözlerini yansıtmaktan çok benim anladıklarımı yansıtacak. Hatta aciklikla belirtmeliyim ki seminerde konusulanlarin belki cok kucuk bir kismini buraya tasiyabilecegim; bana hissettirdikleri, dusundurdukleri kismindan konuya odaklanabilecegim...

Öncelikli olarak şunu belirtmem gerekir ki bu seminerin çıktısı "akran zorbalığı ile karşılaştığımızda neler yapmalıyız?" olmadı; yani Nilüfer Hanım bizlere bir yöntemler reçetesi vermedi. Akran zorbalığının da hayatta yaşadığımız pek çok krizin de çözümünün aslında ne okuduğumuz ebeveynlik kitaplarında ne de seminerlerde olduğunu süyledi; çözüm aslında bizde, içgüdülerimizde... İlk etapta yapmamız gereken otomatik pilottan çıkmak; sorunla karşılaştığımızda "şimdi ne yapmalı(yım)?" sorusu" yerine kendimize "Burada neyi görmeliyim?"i sormamız gerekiyor. Yani "şu an ne oluyor?" Çünkü çocuklarımızın beklentisi, ebeveynler olarak onların sorunlarını çözmemizden ziyade onların duygularına eşlik etmemiz! Çocuklarımızın duygularını yaşamalarına izin vermemiz!

Hikayenin, yani yaşamın taaa en başına dönersek, bebeğin "güvenli bağlanması"nın önemi yine karşımıza çıkıyor... Bağlanma nedir diye kabaca tanımlayacak olursak; bebeğin bağımlı olma, ebeveynin ise hakim olma hali... Çünkü yaşamın erken döneminde bebek anne ya da babası olmadan yaşamını devam ettiremez! Bu bağlanma hikayesinde, "hakim olma"nın içinden "incinebilme haline izin verme"yi çıkarttığımız anda ZORBALIK ortaya çıkıyor! Çok basit bir anlatımla: ağlayan bebeğin ağlamasına izin vermediğimizde kendi çocuğumuza zorbaca davranmış oluyoruz! Bu bağlanma sürecinde iki uç var:


  • kimi (bebek) hiç bağımlı olmadan hakim (yetişkin) oluyor ve hayatta karşımıza Zorbalığın faili olarak çıkıyor.
  • kimi (bebek) hep bağımlı kalıyor ve zorbalık hikayesi içinde kurban oluyor!
Güvenli bağlanma sürecinde sağlıklı olan şu:  bu süreç içinde belli dönemde çocuğun bağımlı olmasına izin vermek! Bağımlılıktan bağımsızlık çıkacak çünkü! Çocuk "Ben yiyeceğim!", "Ben yapacağım!", "Bu benim!" dedikçe kendi bağımsızlığına giriş yapacak! Oysaki "Bu benim!" dediği an "benim" dediği şeyi nasıl paylaştıracağımızı düşünüyoruz, o an ne olduğuna odaklanmıyoruz; nasıl "çözmemiz gerektiğine" odaklanıyoruz!

Bizim ebeveyn olarak çocuğa koşulsuz bir şekilde ve sürekli olarak "Duygularınla benim yanımda güvendesin" mesajını vermemiz gerekiyor. "İncinebilme haline izin vermek" çok çok çok önemli. Buna izin verilen çocukların istemedikleri bir durum ile karşılaştıklarında önce bedenlerinden/ vücut dillerinden, sonra da ağızlarından çok net bir "HAYIR!" çıkıyor. Yani zorbalıkla karşılaştığında boyun eğen tarafta olmuyor.

İncinebilme haline izin verilmeyen çocuk ise karşısında incinebilir bir hal gördüğünde bir zorbaya dönüşebiliyor!

Bebekliği geçtik, güvenli bağlandık ya da bağlanmadık; artık geri dönüşü yok mu? Var... Çözüm için tek bir yol var o da çocuğumuzun kalbini nasıl yumuşatacağımızı bulmak...

Temel olarak bakarsak ebeveyn- çocuk ilişkisi eşit bir ilişki değil; hiyerarşik bir ilişki... Aslında her ilişki hiyerarşik; ancak yetişkin dünyasında hiyerarşi duruma/ zamana vs göre yer değiştirir. Eş ilişkisinde kimi zaman kadın, kimi zaman erkek hiyerarşide daha üstte olur. Çocuk- ebeveyn ilişkisinde ebeveynin "ben cevabım" pozisyonunda olması gerekir. Bu pozisyondayken ebeveyn çocuğa güven ve şefkat verebilir; ezilmiş, acı dolu bir pozisyondayken değil! Bu ilişkide "ben cevabım" pozisyonunu gören ve şefkat alan çocuk oyunda bebeğine böyle davranır, okulda da arkadaşına...

Çocuğun kalbini yumuşatmaya ihtiyacımız olup olmadığını nasıl anlayabiliriz? Çocuk "üzgünüm", "korkuyorum" demiyorsa, ağlamıyorsa, "seni özledim" demiyorsa, okulda olanları kesinlikle anlatmıyorsa orada sorun var! Çocuk kalbini kitlerse sonrasında ilerlemek çok daha zor! Aslında çocuklar her an bir sinyal veriyorlar: okuldan geldiğinde üzüldüğünü söylemesi, huysuzlanması, bambaşka bir nedenden dolayı olay çıkarması vs...  Tüm bunlar çocuğun incinebilme haline izin vermemiz için anne baba olarak bizlerin yakaladığı fırsatlar...  Anne baba tarafından kabul edilmiş her bir ağlama, anne baba için çocuğunun kalbini kilitlememesi için ayrı ayrı birer fırsat.

Çocuğumla ilişkimde bugünden itibaren neleri değiştirebilirim ki güvenli bağlanmaya katkıda bulunayım?

1. Önce çocuğu "toplamak"- çocuğun gözlerini yakalayıp gülümsemek (örneğin okuldan geldiğinde, servisten indiğinde çocuğun gözlerşnin içine bakarak gülümsemek)- bu gülümsemeyi çocuktan geri alamıyorsak o zaman burada bir sorun olabilir!
2. Çocuk "anne/baba oyun oynayalım mı? demeden "çok mutluyum bugün yeni bir oyun öğrendim sana onu göstereyim!" diyebilmek.
3. (örneğin gece uyku rutininde kitap okunuyorsa) "Sana bu gece 1 değil, 2 değil tam 3 tane kitap okuyacağım!"

Bunları yaşayan çocuk anne/ babası ile ilişkide kalıyor, çünkü anne babasıyla olmaktan mutlu oluyor!

Çocuğun anne/ babasıyla duyguyu paylaşması, duyguya girdiği an çok kilit... Unutmamak gereken şey "bunu nasıl çözeriz?" yerine "o an ne oluyor?"a odaklanmak. Fİkir vermeden, tamir etmeden konuşmasına izin vermek ve gözyaşlarını bulmasını sağlamak çok çok değerli... Gözyaşlarını buldukça "anne senden nefret ediyorum" yerine "anne seni seviyorum am şu an kızgınım!" çıkmaya başlayacak..

Kısa bir özet yapmak gerekirse, anne babasının yanında kendini duygusal güvende hisseden çocuk zorbalığa çok daha kolay "DUR!" diyebiliyor ve ilişkilerinde zorbalaşmıyor!

Peki parklarda, bahçelerde çok sıklıkla gözlemlediğimiz zorbalıklara bizim ebeveyn olarak yaklaşımımız ne olmalı? Yine "ne yapacağım?"dan çok "şu an ne oluyor?"a odaklanmamızda fayda var ve çocuğumuza çok net "güvende olman benim için önemli!" mesajını hissettirmemiz gerekiyor ve yardım istediği anda da yardım etmemiz gerekiyor. Yardımın biçimi için Nilüfer Hanım'ın bir yorumu yok; "anne babalığınıza, aile kültürünüze ben karışamam" diyor.  Çocuk bir zorba ile karşılaştığında çözüm üretme dürtüsü ile bizim "gel başka birisiyle oynarsın!" dememiz değil doğru olan, onun yanında olup onun "Tamam anneee başkasıyla oynarım!" cümlesinin kendi içinden çıkması çok değerli... Ebeveyn olarak ilk işimiz kesin ve net olarak "ben seni korurum!" duygusunu çocuğumuza vermek!

Zorbalık normal bir şey değil! "Sen çöz!" diyerek çocuğu sorunla başbaşa bırakmak çocukta sadece paniğe neden olur! Müdahale ile koruma farklı şeyler... Çocuğun yanında olmak, onu koruyacağını çocuğun bilmesi "koruma" iken "Sen de böyle yapsaydın!", "Sen de böyle deseydin!" müdahale!

Çocuğunuzun zorba olup olmadığının bir ipucu şu olabilir: Zorba çocuk "Üzüldüm!", "Korkuyorum!" demez; "Sana ne!" der!

Nilüfer Hanım konuşmasının sonunda tekrar hatırlattı: "Biz burada yöntem konuşmadık! çocuklarımızla ettiğimiz/ edeceğimiz dansı konuştuk!Ben çocuğumun bu hayatta potansiyelinin sonuna kadar ulaşmasını istiyorsam çocuğa görünmez bir koruma kalkanı vermek durumundayım..."

Aslında konu çocuklarımızın hayatta karşılarına çıkan hangi zorluk olursa olsun, onların sığınabilecekleri güvenli bir limanları -onlarin duygularini kosulsuz kabul edebilen ebeveynleri- olduğunu bilmeleri ve bugüne kadar hep sığınabilmiş olmaları onları bu hayatta pek çok kötülükten koruyabiliyor diye bir kısa çıkarım yaptım günün sonunda kendi kendime...














1 yorum: