29 Haziran 2016 Çarşamba

Çaresizlik, üzüntü ve kaygı...

Yazmak benim için bir terapi! Dün gece sabaha bağlanırken içimdeki tarifsiz üzüntü ve yüksek kaygı seviyesi bir araya geldi, çaresizliği yazdım :(

Benim biyolojik olarak iki çocuğum olabilir; ama ben 21 yaşındayken, anne olmadan 8 sene önce teyze oldum ve çok sevdim teyze olmayı... Hatta anne olmadan teyze olduğum için bi nebze mutlu saydım kendimi! Çünkü bu mutluluğun arkasında çocuklarımın bebeklik ve bebeklikten çıkış sürelerinde teyzeliğimde, teyzeliğimin  ilk 7 senesindeki kadar çok var olamama hüznü vardı...

Bu gece, bu ülkede yine bazı evlere ateş düşmüşken ben tüm olanlara karşı içimde öfkemi ve üzüntümü yaşarken- bir anda kafamda bizden neredeyse 10000 km uzakta olan canımın İstanbul'a tek başına döneceği uçağının bu geceyi sabaha bağlayan saatlerde olduğu dank ediverdi! Bir yandan "çok şükür bu vahşete denk gelmedi!", bir yandan "ya böyle bir şeye denk gelirse!...", başka bir yandan "haberlerin ne kadarını duydu acaba? upuzun yol boyunca tek başına çok korkar mı acaba?", bambaşka bir yandan "yarın ablamlar o havaalanına nasıl girecekler-offf"!!! 

Uçağa binmesine 1 saat kala, sabaha karşı 4'te bunları yazmak istedim; uyuyamıyorum! Hiç bir şeye etki etme imkanım olmayan bir ortamda, 13 yaşında upuzun ve belki (biraz/çok) endişeli yolculuk yapacak bir genç kızı düşünüyorum... Sağ salim gelsin ve ona sımsıkı sarılalım istiyorum... İyi olsun istiyorum...

Hepimiz iyi olalım istiyorum...

Kimsenin canı yanmasın istiyorum...

Bu felaketlere alışmamak istiyorum...

Her, bir can yandığında olayı lanetleyip hayatımıza devam etmeyelim istiyorum...  

offff "barış istiyorum, sevgi istiyorum" denilince herkes tek bir dilek etrafında toplanabilsin istiyorum...


31 Mayıs 2016 Salı

Ben bugün parkta bir okul gezisi gördüm!!!

Bugün öğlene doğru İpek'le birlikte bir arkadaşım ve İpek'le yaşıt oğlu ile buluşmak üzere botanik parklardan birine gittik... Genelde hafta sonları düğün, nişan fotoğraf çekimleri bol olduğundan bir iki gidişimde pek de keyif almadığım bir yer iken hafta içi sakinliğinde tüm keyfini çıkarırız zannediyorduk... Taa ki gidene kadar! Meğerse bugün tüm an okulları için -neredeyse- "resmi botanik bahçesi gezi günü" ilan edilmiş de bizim haberimiz yokmuş! :)))  Her taraf çocuklarla doluydu; ne güzel. Düğün, nişan fotoğraf merkezi olmasındansa çocukların oyun merkezi olması kesinlikle daha normal... Normal de ortamda bir anormallik var: sürekli etrafta bağrışan, çocukları alenen bağıra bağıra azarlayan, düzene sokmaya (!!) çalışan yetişkinler! Bu gözler, bileklerinden tutularak çekiştirilen çocukları da gördü!! Bu kulaklar, "sen gelme o zaman" diye azarlanmaları da duydu!! Ve ardından azarlanan çocukların iç çeke çeke sessiz ağlamalarını da gördü bu gözler!!!

ve bu düzen (!!!) içinde arada telefonlar elde fotoğraflar da çekiliyordu, kaydıraktan kayan çocukların en (!!!) mutlu halleri mesela- fotoğrafı çeken kişinin birkaç adım yanında o iç çekerek ağlayan çocuklardan biri olduğunu yazmaktan ben utanıyorum!

Çok değil, bundan birkaç hafta önce okuduğum yazıyı yaşadım ben bugün resmen: http://www.egitimpedia.com/egitimpedia-yazari-mujdat-ataman-yasak-kardesim/
:(((

Bugün, bizim tanık olduğumuz okul gezillerinde çok eğlenmiş çocuklar vardı muhtemelen; ama örselenmiş, zorlanmış, anlaşılmamış çocukların olduğunu da üzülerek eklemek isterim! Hani anne baba sohbetlerinde çocuklarımızın okul seçimleri ile ilgili konuşuyoruz ya; uzmanlara "nasıl seçmeli?" falan diye soruyoruz ya!! Hah, işte galiba ben bugün bir cevap buldum kendimce: "çocuğumuzu vermeyi düşündüğümüz okulun, okul gezi tarihini bir şekilde öğrenip, geziye uzaktan uzağa katılarak ve o okuldaki yetişkinlerin çocuklara nasıl davrandığını, çocuklarla nasıl konuştuğunu gözlemleyerek!" 

Eminim, bir okul gezisi sırasında özellikle küçük çocukların sorumluluğunu taşıyan yetişkinler pek çok olasılık nedeniyle stres içinde bulunuyorlar... Mutlaka bu stres faktörlerini minimuma indirecek güvenlik kuralları belirleniyordur/ belirlenebilir; ama çocuklara bas bas bağırmanın, bir yerden bir yere bileğinden tutup sürüklercesine götürmenin, tehditler savurmanın makul olan hiçbir tarafı yok! İnsan, içinden "beceremeyeceksen gezi senin neyine!!?" diyor; ama bunları okul gezisinde yapanların okul içinde neler yaptığını/ söylediğini de hayal etmek istemiyor!

12 Nisan 2016 Salı

Psk Nilüfer Devecigil ile Akran Zorbalığı

Psk. Nilüfer Devecigil'i ile ilk defa 2013 yılında verdiği bir seminerde dinlemiştim ve çok da etkilenip  burada seminer notlarını paylaşmıştım "Oyunumu İstiyorum" seminerinin notlarını; bu notları bugün okuduğumda hala çok etkileyici bir seminer dinlediğimi hatırlıyorum... Sonra başka konularda da dinleme fırsatı yakaladım kendisini... Hatta bir sohbetinde katılımcılara tek tek "bugün neden buradasınız, ne bekliyorsunuz bugünden?" gibi bir şey sorduğunda ben "siz ne anlatırsanız gelirim!" gibi bir şey söylemiştim! :)


Geçtiğimiz Cumartesi günü de canımız derneğimizin (Montessori ve Kaynaştırma Eğitimini Geliştirme Derneği) organizasyonu ile Nilüfer Devecigil ile "Akran Zorbalığı" konusunda oldukça derin bir konuşma dinledik...

18 Mart 2016 Cuma

"Güzel günler göreceğiz güneşli günler..." değil mi??

Yazmayacaktım...

Bu konuda yazmak içimden gelmiyordu, konuşmak da... Kimseye inandığım şeyleri anlatmaya takatim kalmadı gibi geliyordu, hele hele internet üzerinde insanların birbirlerine nasıl kin ve nefretle yazdıklarını gördükçe ne ağzımı açasım ne elime kalem/ bilgisayar alasım vardı!

Onca insan hayatı hiçe sayıldı/ sayılıyor ve sayılacak ya! Umudumuz kalmadı diyoruz ya! Sonra çocuklarımıza sarılıp, içimizdeki çocuğa sarılıp yaşamaya devam ediyoruz ya! Bazen "utanıyorum" diyoruz, bazen sövüyoruz ya... Yazmak istemiyordum!!! 

Bir korku imparatorluğunda yaşıyoruz!!! Yediğimizden içtiğimizden korkuyoruz, ya hasta olursak diye! Çocuklarımızı okula göndermeye korkuyoruz, ya travmatize edilirlerse diye! Trafikte üstümüze süren bir arabaya söylenmekten korkuyoruz, ya içinden bir silahlı özgüven inerse diye! Çocuklarımızı sokakta seven insanlardan ürküyoruz, ya amacı başkaysa diye! Yazı yazmaktan korkuyoruz, fikirlerimizi açık açık konuşmaktan korkuyoruz, ya adalet mülkün temeli olmaktan çok uzaklaşmışsa diye! Şimdi bir de sokağa çıkmaya korkar olduk; acaba bu sefer hangi otobüs durağında, hangi parkta ya da meydanda bir bomba patlar diye!

Sonra sabah uyanıyorum, pek de iyi uyumamışım gece! Ne o güneş mi parlamaya başlamış, "evet ya bahar gelmişti sahi" diyorum kendi kendime! Oğlumu okula gönderiyorum, kızımı alıp sahile iniyorum bisikletimle! Evde oturup sürekli okuduğum haberlere, yazılara, olacaklara kulağımı tıkayıp bisikletime atlıyorum, düşersek bizi koruyacak kasklarımız kafamızda! Çünkü bizi dışarılarda bekleyen tek tehlike bisikletten düşmek ya! Sonra parka gidiyoruz sahil kenarında kızımla, bir arkadaşımla buluşuyorum, kızımla onun oğlu parkta koşturuyorlar, oyun oynuyorlar, parkta onlara ikram edilen bir bisküviyi alır gibi oluyorlar; o an bi' gerçek dünyaya döner gibi oluyoruz! "Yok teşekkürler, birazdan yemek yiyecekler!" diyoruz, sonra çocuklara dönüp "tanımadığınız hiç kimseden bir şey almayın kesinlikle!" diyoruz... 

Neyin kenarındayız, nereye doğru gidiyoruz, biz hayatlarımızda bir şeylere tutunurken, tutunacaklarını kaybetmiş/ kaybetmeye başlamış insanları düşünüp umutsuzluğum canlanıyor! içimdeki çocuk hüngür hüngür ağlamaya başlıyor! Ne kadar yaşayacağız, 3 gün mü 5 gün mü, yoksa "bir ömür" diyebileceğimiz kadar uzun mu bilmiyorum! İşte bu karanlık ruh halim içinde bugün bahar havasında çevremizdeki korku imparatorluğundan biraz kaçıyoruz sanki! Sonra oğlumun okulundan çocukların fotoğrafları geliyor, umut dolu, pırıl pırıl gülen, ağaçlara tırmanan... İçimdeki çocuğu okşuyor, çocuklarımın bugün yaşadıkları anlar...Arka fonda bir müzik çalıyor: 




Kim bilir belki de...

7 Mart 2016 Pazartesi

Bir Doğum Günü, Annelik ve Çocukluk yazısı...

Yine bir mart ayı, yeni bir doğum günü heyecanı derken; daha 8 Mart gelmeden, bundan 6 yıl önce bu zamanlarda Mert halen daha karnımdayken biz cumartesi ve pazara 2'si Mert'in  dogum günü kutlaması olmak üzere 3 kutlamayı ve bir "anne-baba" seminerini sığdırdık! Pazar gecesi itibariyle şu anki durumum duygusal olarak yo(rg/ğ)un!

Bir dogum gunu pastasi tabii ki cocuklarla yapilir!😂

25 Ocak 2016 Pazartesi

Çocuklarla İstanbul'da yapılabilecek 40 şey :))




Çocuklarla belki de en iyi yapabildiğim şey onlarla birlikte gezmek... Başka ülkeler, başka şehirler, kendi yaşadığımız yerleri keşfetmek... Eh madem şimdi okullar tatil oldu, kimimiz nerelere gitsek, çocuklarla neler yapak düşüncesindeyiz ben elimdeki malzemeyi paylaşayım belki "keyifli bir gün"e vesile oluruz...

25 Aralık 2015 Cuma

Ali Koç ile "İmdat Veli Oluyorum!" Semineri

Ezber bozan, "genel geçer doğru" sandıklarımızı sorgulatan konuşmaları çok seviyorum ben...

Çocuklarımla ilgili olarak pek kaygılı bir anne olduğum söylenemez (baba tarafında ise gayet rahat bir baba mevcut); ancak bebekliklerinden bu yana hangi konuya kafam takılmışsa hep o konuyla ilgili bir sıkıntı yaşadığımızın farkındayım... Yavaş yavaş da ilkokul zamanı yaklaşıyor evin büyük çocuğu için... O kadar gönlümün, aklımın rahat olduğu bir anaokulunda ki mümkün olsa orada kalsın daha yıllarca... 

Cumartesi günü Montessori ve Kaynaştırma Eğitimini Geliştirme Derneği'nin organizasyonu ile eğitimci ve Eğitimpedia web sitesinin sahibi Ali Koç'un 2 saatten fazla süren "İmdat Veli Oluyorum!" seminerini keyifle dinledim... Ali Koç'un neler anlattığını özetlemeye çalışacağım ama öncelikli önerim Ali Bey'i dinleme imkanı bulabilirseniz mutlaka dinleyin; çünkü konuşmacı olarak çok etkileyici ve dinleyiciyi sürekli uyanık ve meraklı tutmayı başarıyor, anlattıkları dinleyenin aklına kazınıyor... Yer yer kendisini, ebeveynlikteki genel tutumlarıımızı, çocuklarımızın gözündeki hallerimizi inceden inceye ti'ye alıyor...