25 Ocak 2013 Cuma

16. hafta doktor kontrolünün ardından...

Bilenler bilir Mert'e hamileyken inanılmaz rahat ve her tarafa koşturan bir hamileydim. Çalışıyor olmanın da getirdiği bir durum olarak pek durup kendimi dinlemeye zamanım olmuyordu; 39. haftasına kadar çalışmayı tercih eden bir hamile olarak tek hatırladığım zorluk sunum vs yaparken nefes alışımdaki garipleşmeler ve karşımdaki insanların bana her an doğuracakmışım gibi korkuyla bakmasıydı:))

Bu hamileliğimde de şimdiye kadar çok şükür ki bir sorun yaşamadım, bu sefer de 1çocuklu1gebe olarak kendimi dinlemeye yine zamanım yok. 16. haftamı doldurmak üzereyim ama 16 hafta nasıl geçti pek anlamış değilim. Ama bu kez biliyorum ki ilk hamileliğimden çok major farklı bir durumum var: nedense daha endişeliyim!! Bu normal günlük hayatımı etkilemiyor, sadece doktor kontrolüne gideceğim zaman kötü bir şey duyar mıyım endişesini çok yüksek bir şekilde hissediyorum. Biliyorum bunun bir sebebi birinci hamileliğimde dünyadan bi'haber olmam. Diğeri de bir önceki hamileliğimde düşük yapmış olmam.

Neyse, dün de doktor kontrolüm öncesinde farkettim ki kendimce stres yapmışım. Hatta sabahtan Mert'in oyun grubu için bir arkadaşımızda toplandık,orada sohbet ederken arkadaşlarım "bugün cinsiyeti öğrenirsin" dediklerinde de aynı şeyi söyledim: "cinsiyeti öğrenebiliriz ama ben onun merakında değilim; yaşıyor mu yaşamıyor mu onu merak ediyorum" dedim. Doktorum muayeneye başlarken de yine ilk sözüm "bakalım orada mı?"oldu.

Evet kendimce stres yapmışım ama şimdilik her şeyin yolunda olduğunu öğrenmek beni hemen rahatlattı,o stresli halim hemen uçup gitti. Doktorum ultrasonla bebeğin durumunu kontrol ederken "cinsiyeti söylemiştim değil mi?" deyince Kerem de ben de bir saniyelik bir es sonrası aynı anda merak dolu bir "yoooo??" çıkardık ağzımızdan. "Kız bu kız" dedi Senai  Bey, arkasından yine ben "net mi değişir mi?" diye gereksiz bir soru sorunca doktorum bir daha baktı baktı baktı... Sırtı bize dönük olması ve kendini %100 göstermemesi nedeniyle doktorum "%80-90 kız" dedi.

Bakalım 20. haftada detaylı ultrasonlu muayenemiz olacak o zaman netleşiriz sanırım. Gerçekten de şu "sağlığı yerinde olsun da cinsiyeti farketmez" lafı var ya çok çok doğru... İnsan bir çocuğu varken ikincisinin farklı bir cinste olmasını bir de onu deneyimlemeyi istiyor tabii ki ama aynı cinsten iki kardeşin arkadaşlığı da güzel bir deneyim olsa gerek:)) Ben mesela iki kız kardeş olarak büyümüş biri olarak hep halimden memnun oldum kesinlikle:))

Yavaş yavaş hamileliği beliren/belirecek 1çocuklu1gebe olarak yavaş yavaş yapılacak işleri belirlemek ve planlamak gerekiyor sanırım. Şu an kafamdaki en öncelikli konu Mert'le yeni durumu ne zaman ve nasıl paylaşmalıyız konusu... Şimdiye kadar okuduklarımdan aklımda kalanlar:

- evdeki çocukla paylaşmak için çocuğun yaşı çok önemli. Küçük yaştaysa çok da erken paylaşmanın bir anlamı yok. Zira küçük yaştaki çocukta zaman kavramı olmadığı için uzun süre beklenti yaratmanın anlamı yok
- Karnım belirmeye başladıktan sonra etraftan duyma ihtimali de artacak; örneğin bir gün parkta karnımı gören bir teyze Mert'e "aaa ne güzel ağbi mi olacaksın sen?" sorusuyla gerçekleri Mert'in yüzüne çarpabilir:) bu nedenle dışarıdan durum belirginleşmeye başladığında durumu tabii ki benden ve babasından duyması daha sağlıklı olacaktır.
Dolayısıyla sanki 20. hafta civarlarında Mert'le yeni durumu paylaşabiliriz gibi gözüküyor. Ne zaman konuşacağımız konusunda aşağı yukarı netiz ama nasıl konuşacağımız konusunda da aynı derecede net olabilmeyi umuyorum:))

Haaa bir de bebek için isim bulmak gibi önemli bir konumuz var tabii:))

neden "anne baaak!!!"

Farkettim de yaklaşık 2 hafta önce yazmaya başladığım bu blogun ismi ile ilgili bir şeyler yazmamışım ilk yazımda; hemen es geçmeden yazayım istedim:)

"anne baaak!!" benim yaklaşık 1 yıldır (yani Mert kelimeleri birleştirmeye başladığından beri) gün içinde en çok duyduğum ve tepki vermek zorunda olduğum cümle... Sürekli olarak yaptığını göstermek, onaylanmak ya da gördüğü değişik bir şeyi paylaşmak isteyen oğlum "anne baaak!!" diyor ve es kaza bir şeyle meşgulsem ve o sırada bakmam ya da cevap vermem mümkün değilse bunu sonsuz kez tekrar edebiliyor...

Yani bir blog açıyorum adı ne olsun diye düşündüğümde pek fazla zorlanmadan aklıma ilk gelen isim bu oldu... bir anne olarak (zaman zaman annelik kimliğimden çıkıp yazacağım şeyler de olacaktır mutlaka) baktığım, gördüğüm olayları, durumları "anne baaak!!" adı altında paylaşmak istedim.

22 Ocak 2013 Salı

bir cumartesi... beklentiler ve gerçek:))

Cumartesi günü havanın yağışlı olacağını öğrenince öncesinden eşimle kapalı mekanlı bir program yaptık kendimizce... Gece bir arkadaşımızın doğumgününe katılacağımız için akşamüstüne kadar Mert'le birlikte bir gün planlayıp akşamı da kendi programımız için ayırdık...

Sabahtan kahvaltımızı edip kendimizi dışarı atıp Avrupa yakasına geçecektik, Mert'le birlikte Florya'daki Akvaryum'u ziyaret edecektik. Öğleden sonra orada gezinmemizi bitirip, Mert'i babaanneye bırakıp kendimizi sinemaya atacaktık ve "Killing Them Softly"i izleyecektik. Sonra da doğumgünü için gruba katılacaktık ve uzun zamanın ardından bir gece eğlencesinde eğlenecektik... Beklenti buydu :))

Gerçek ise: biz sabah erkenden kalkıp kahvaltıyı geç edince evden çıkışımız neredeyse 2'yi buldu! Mert'e söz verdiğimiz üzere Akvaryum'a gittik... (http://www.istanbulakvaryum.com/tr-TR/istanbul-akvaryum )Mert için ve bizim için de Mert'le olduğu için oldukça keyifli bir gezi oldu. Çocuksuz olarak gitsek çok bir şey ifade edeceğini düşünmüyorum açıkçası. Mert balıkların neredeyse her bir tanesi ile yakından ilgilendi. İlk bölümlerden birisindeki (yetişkin bir insan için) küçük olan köpekbalığını görünce ben "aaa Mert baksana minicik bir köpekbalığı" dedim. hayatında gördüğü en büyük balık muhtemelen tabağındaki Lüfer olan oğlumdan aldığım yanıt düşündürücü oldu: "anneaaa küçük olur muuuu kocamaaaan!!!"

Geç kahvaltı sonrası tam gezinin ortasında akşamüstüne yaklaşan bir saatte acıkmamız üzerine Akvaryum'un içindeki Emirgan Sütiş'e atıştıracak bir şeyler bulabiliriz herhalde diyerek girdik ve geniş menüsünü görünce atıştırmanın ötesine geçmek konusunda hiçbir tereddüt yaşamadık:) hem çocuklar hem de büyükler için seçenek bol ve lezzetliydi.

Detaylı bir gezinti ve yemek sonrası Akvaryum'dan çıktığımızda saat 18:00'di ve saat 20:00'de gideceğimiz doğumgünü için Mert'i acilen babaanneye bırakmamız ve trafikle boğuşmamız gerekiyordu. Evet doğru tahmin: arada kaynayan bizim sinema keyfi oldu... Sinema yine başka bahara kaldı...

Doğumgününe yetiştik yetişmesine deeee... Beklentim keyifli bir müzik dinleyeceğimiz, hoş bir sohbet edeceğimiz üzerineydi... 1çocuklu1gebe olarak gittiğimiz yerin ekstra ötesi gürültüsü, şarkı söylediğini sanan beylerin resmen böğürmesi sonucu 23:00 civarı başımız tutarak müthiş eğlenceden kalkmak zorunda kaldık.

Gittik babaanneden gayet derin uykusunda olan Mert Bey'i aldık, kucaktayken gözünü açıp babası ile annesini görüp tekrar keyifli uykusuna geri dönen oğlumun görüntüsü bugünden geriye aklıma kazınan en değerli resim oldu:)))

Pazar günü mü??? yorgunluktan parmağımı oynatacak durumda değildim, gören ağır inşaatta çalıştım zannedebilirdi...

15 Ocak 2013 Salı

İlk hamilelikle ikincisi arasında şimdiye kadar olan farklar

Kerem'le (eşim) benim için çocuk konusu olunca en çekindiğimiz konu kıyas oldu her zaman: bir çocuğun ne etrafındaki benzer yaştaki çocuklarla ne de kardeşleriyle kıyaslanmaması gerektiğine inanıyoruz. Şimdi iki hamilelik arasındaki farklılıklar yazmaya kalkınca "iki kardeşin hamilelik süreçlerini kıyaslıyor muyum acaba?" diye kendimi sorgulayıverdim  ama amacım iki farklı süreçte geçirdiğim hamilelikleri anlatmaya ve hatırlamaya çalışmak.

Temelde iki hamileliğim arasında çok net bir  fark var: birinci hamileliğimde yoğun bir şekilde çalışıyordum ve evde benden ilgi bekleyen minik biri yoktu; şimdi ise evdeyim ve evde oldukça talepkar bir bıdık var:) Gün içinde yapılan aktiviteler tabii ki iki süreçte birbirinden çok farklı ama dinlenme süreçleri daha da farklı. İster çalışan ister çalışmayan olsun 1çocuklu1gebe iseniz dinlenme imkanı kesinlikle çok çok daha kısıtlı... İlk trimesterin özellikle son bir iki haftası kar kışa da denk gelince evde durmayı hiç sevmeyen ben evden çıkmak istemeyen bir ben haline dönüştü, bu da 1çocuklu1gebe için bir kabus bence... Dışarı çıkmak hem beni hem de Mert'i çok daha rahatlatıyor bu nedenle yine ev dışı aktivite arayışlarım tavan yaptı bu ara...

İlk hamileliğim herhangi bir risk içeren veya öncesinde bir düşük tecrübesi yaşadığımız bir hamilelik değildi. Dolayısıyla bizim için her şey yeni, her şey ilk ve her şey rahattı. Bu hamileliğim için de şimdiye kadar (çok şükür) bir sıkıntı yaşamadık ancak geçen yaz öncesi 2. bebek kararı alıp hamile kalmış ve 10. haftasında bebeğin kalbinin durması sonucu bir düşük yaşamıştık. Bu durum 2. hamilelikte "kendimizi kaptırmayalım, her şey olabilir" modumuzun daha güçlü bir şekilde açılmasına neden oldu. 12. haftaya kadar ailemize ve çevremize "her an her şey olabilir" diyerek yeni durumumuzdan bahsetmedik. Belki de bu nedenle ben kendimi hala "hamile hamile" hissetmiyorum... Tabii bunda daha 14. haftada olmamın, evde bir çocuğun olmasının da etkisi vardır.

İlk hamileliğimle ilgili pek çok detayı unutmuş olmama rağmen çok net hatırladığım şey ilk trimesterdeki sürekli uyku durumumdu. Bu hamilelikte de pek farklı bir istek içinde olmadım. İstekte fark olmasa da yaşananlar birebir aynı olmadı tabii. İlk hamileliğimde işten eve gelip akşam neredeyse 19:00- 20:00 gibi uyuyor sabah 07:00'de uyanıp işe gidiyordum. Bu kez ise beni bıraksalar haftalar boyu uyuyabilirim gibi geliyor ama Akşam Mert 20:30 gibi uyuduktan sonra kendime ve Kerem'e kalan zamanı uyuyarak yok etmek istemedim. Tabii beni bekleyen işlerin yapılması, okunacak  bir iki sayfanın okunması da akşama kalınca uykuyu bastırmayı tercih ettim. Tabii Mert'i uyuturken onun yanında uyuyakalmadığım akşamlarda:)) Dolayısıyla benim uyku normal bir uyku zamanını çok da aşamadı bu seferki 1. trimesterde. Bu arada ilk hamilelikte büyüklerin "hamilelikte uyu ki bebek doğunca bu zamanları çok arayacaksın" türevi söylemler evde bir çocuk varken pek söylenmiyor bile... Sanırım herkes bunun pek mümkün olamadığının farkında:)

Son olarak aklıma geldi de ilk hamileliğimdeki notlarıma baktım.Acaba ilk hamileliğimde 14- 15 haftada kaç kilo almışım diye baktım, yaklaşık 2- 2.5 kilo almışım. Şu ana kadar henüz 1 kilo almışım gibi gözüküyor ama karnım ilk hamileliğe göre daha belirgin. Sanırım ilk hamilelikten yer hazır genişleme de hemen başlayabiliyor diye kendimce bir mantık kurdum. Tabii bu ileriye dönük dikkat edilmesi gereken önemli bir konu olarak listemde baş sırada bulunuyor.

Bakalım daha yaşadıkça ne gibi benzerlikler ve farklılıklar çıkacak ben de merakla bekliyorum...

13 Ocak 2013 Pazar

ilk yazının bir anlamı olsun istedim...

Bir süredir aklımdaydı... Yeni bir blog açmak ve sürekli bu blogu beslemek... "Tembellik yok, süreklilik var" dedim sürekli kendime. Ne için blog yazmak istiyordum? Ortaokul ve lise, hatta üniversite hayatım boyunca, sonrasında da daha aralıklı dönemlerde günlükler tuttum, şimdi dönüp onları okuduğumda pek çok  unuttuğum detayı hatırlama fırsatı buluyorum ve bu bana iyi geliyor. İnsan çok kolay unutan bir varlık ve ben yaşadığım günleri, anları unutmak istemiyorum...

Bugünü de kendime bahane ettim bloga  başlamak için: uzun zamandır çalıştığım şirketimden ayrılmaya ve oğlumu kendim büyütmeye Ekim 2011'de karar verdim ve ayrılışımın gerçekleşmesi 13 Ocak 2012 oldu. Tam bir yıldır Mert'le evdeyim. Evde derken sokaklarda, oyun gruplarında, gezilerde, arabada, parklarda, çocuklarla kaynaşmalarda... kısacası pek çok yeni denemeyle, eğlenceyle, bazen kavgalarla, bazen kahkahalarla geçti 1 yıllık 'ev' serüvenimiz. Hayat toz pembe değil neticede ama siyahla beyaz arasındaki skalada biz pek çok rengi yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz...

Hem de büyüyerek, çoğalarak:)

Bugünün anlamı olacak ya ilk blog yazısını yayınlamak için: ayrıca bugün 1çocuklu1gebe olarak birinci trimesteri bitirip ikinci trimestere geçişimizin de ilk günü :) evet her şey yolunda giderse büyüyoruz, çoğalıyoruz:))

Bu süreçte farkettim ki ilk hamileliğimdeki pek çok şeyi eğer yazmamışsam unutmuşum çoktan... Bu blogla amacım işte en azından bir çocuklu hayatımı, hamileliğimi ve sonrasındaki iki çocuklu hayatımı yazmak, paylaşmak, hatırlamak... Paylaşmak dedim çünkü Mert'i bugüne kadar büyütürken pek çok kitaptan yararlanmanın yanı sıra çeşit çeşit anne bloglarından da çok fayda gördüm, farkındalığımın artmasına neden oldu bu bloglar. Ben bu blogu kendim ve çocuklarım için tutarken ayrıca fayda sağlayacağım birileri olursa daha başka ne isterim :)