mutlu anne=mutlu çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mutlu anne=mutlu çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Nisan 2014 Perşembe

Rutin Hayat

Başlığı görüp de sıkıcı bir konudan bahsedeceğim sanılabilir; aksine amacım rutin hayatın renkliliğinden bahsetmek:)

Bebekler nasıl bir adım sonra ne olacağını bilmek ve güvende olmak ister; yani öyle diyor ya literatür; hah işte ben de iki çocuklu hayatın şu ilerleyen günlerinde de rutini çok sever, peşinde ayrılmazbir takipçisi oldum... Çünkü çocuklu hayatta rutinin bozulması demek hastalık demek, bir sıkıntı demek, sorun demek... Bu nedenle de o hani bizim zaman zaman söylediğimiz "off çok monoton bu hayat" ve benzeri cümleler var ya işte ben bu cümleleri söyleten hayatı seviyorum:)))

Yok canım rutin çok monoton, çok çok sıkıcı diyorsanız buyrun monoton olmayan,sürprizi bol hayata: gece 2 kez uyanmak yerine her saat başı uyanmak ya da en iyisi daha büyük bir sürpriz olsun: gece hiç uyumamak, sabah 7 yerine 5.30'da uyandırılmak, sabah kahvaltısında çocuklardan birinin evde olmayan bir kahvaltılığa takması ve huysuzluğunun doruğuna çıkması, büyük çocuğu okula geç bırakmak ve dolayısıyla tüm gün programının sarkması, evin bebeğinin gündüz uykusundan 10 dakikada uyanması ve tekrar uyumamak için direnmesi, sabah evin toplanmasına vakit bulunamaması ve gün içinde de monotonluğun pek çok tona geçmesi evin yine toplanamaması ve annenin günün sonuna doğru sinirini evin dağınıklığından çıkarması, diş çıkaran evin küçüğünün gün boyu mızıldaması, okuldan alınan büyüğün bir önceki gece az uyuması ya da sabah erken uyanması nedeniyle okul sonrası akşam üzeri huysuzluğu, akşam yemeğinin yenmekle yenmemek arası sinir harbi ve 'hadiiiii'ler içinde yenmesi, iki uyumak isteyen ama uymak istediğinin farkındaolmayan çocuğun direnme süreçleri vs vs vs... Bu örnekler çoğalabilir, çoğaltılabilir... Bir de bunun hepimizin evinden uzak olsun mümkünse, hastalık versiyonu var, onunla ilgili örneklere hiç girmeyeceğim!

Sabah 7'de uyanıp, geceden kalma olmayınca ve bugünlük rutinimize bağlı kalıp gayet monoton :) bir gün geçirirken bunları düşündüm: Rutin güzel şey:)

16 Ocak 2014 Perşembe

Iki Cocuklu Annenin Bir Cumartesi Gecesi 'Çılgınlığı' *

Geçen Cumartesi günü nasıl oldu, bir anda şartlar nasıl denk geldi bilmiyorum, önceden plan yapmadan, bir sürü şeyi organize etmeye gerek kalmadan çocukları evde babaanne ve hala ile bırakıp kendimizi sinema salonunda patlamış mısır paketimiz elimizde koltuklara oturmuş buluverdik…
Evde neredeyse 1 ayı bulan hastalık döngüsünden, sürekli birini iyileştir ötekisi hasta olsun sarmalından, en sona doğru bir de ben de hastalanıp yatarak dinlenemeyince psikolojik olarak iyice yorgundum ki Kerem Cumartesi günü annesi ve ablasının bizi ziyaretini fırsat bilip onlara “yemekten sonra bir işiniz yoksa kalır mısınız biz Zeynep’le sinemaya gidelim” deyiverdi…  Sonrasında ben hızla İpek’i uyuttum, Mert’e uykusu gelirse halasının ona kitap okuyabileceğini, uykusu gelmezse bütün akşam oyun oynayabileceğini söyleyip ışık hızıyla evden çıktık!! JMert, zaten uyku saatini 1 saat geçince kesin uyumak isteyecekti, e İpek de zaten uyuyordu…
Evden çıkmadan ne sinema saatlerini ne de bilet durumunu kontrol ettik, sadece direkt sinemaya gittik. Aklımızdaki filme bilet kalmadığını görünce de saati uyan ve bileti olan “Senin Hikayen”e giriverdik. “Senin Hikayen”le ilgili yorumlar okumuş, keyifli bir “bebek sahibi olma” “bebekli bir aile olduktan sonra” temasını işleyen bir film olduğunu biliyordum…
Gerçekten sonuna kadar keyifle izledim, uzun zamandan beri ilk defa uyumadan bitirebildiğim bir film oldu… Evde ne zaman bir dvd koysak sonunu ben getirememiş olduğumdan dolayı dvd izleme motivasyonumda ciddi bir düşüş olmuştu; demek ki sinemaya gelmek gerekiyormuş…
Başrollerinde Selma Ergeç, Timuçin Esen ve Nevra Serezli oynuyor. Tabii ki bir sinema eleştirmeni olmadığımdan filmi teknik, sanatsal vs yönlerinden yorumlamayacağım. Sadece bende bıraktığı hissiyatı paylaşmak amacım… Kurumsal hayatta çalışan genç, başarılı bir kadın; kendi işini yapan, işleri çalkantılı giden bir erkek, birbirlerini seven, hayatlarından memnun bir çift ve huysuz ihtiyarlığı keyifle birleştiren (erkeğin) anne babası…  İzlerken insanın sürekli “aaaa biz de”, “aaa ben de” dediği bir film… Çocuk isteyip istemediğine karar verme süreci, hamilelik haberini kocayla sonra aile ile paylaşma,  bebek alışverişi, Sebastian’a dönen koca kişisi, bebek alışverişi, “normal mi doğuracaksın sezaryen mi?” muhabbeti, “isim buldunuz mu?” sorunsalı, doğum sırasında “yok ben bunu çıkartamayacağım” hissiyatı, bebekle birlikte değişen hayat, uykusuz geceler, her bebeği sorana telefonundaki galeriyi gezdirmek(!), bebeği babaya bırakıp kızlarla dışarı çıkma heyecanı gibi gibi gibi bizim evden, sizin evden, hepimizin hikayelerinden çok benzer sahnelerle dolu bir filmdi… İzlerken ben çok keyif aldım, ve evet itiraf ediyorum kadının adama hamilelik haberini verdiği sahnede ultrason görselini gösterince adamın “ne o ur mu tümör mü kanser misin?” dediği anda sinema salonunda kahkaha atan bendim!!
Evet, film hamilelik, bebek, çocukla ilgili hepimizin evindeki hikayeleri anlatıyor ama bence en çok da hayatı anlatıyor… Bir yandan doğuyoruz, doğuruyoruz; diğer yandan ölüyoruz…  Doğumla ölüm arasında elimizde kalan ise keyifle yaşadığımız anlar, birbirimize olan sevgimiz, bıraktığımız anılar…

Keyifli, sonunda biraz da gözyaşı barındıran filmden çıktık, arabaya doğru caddede soğuk havada yürümek bile güzel geldi…”Bakalım Mert uyumuş mu bizi beklerken?” diye sorarken eve bir girdik ki Mert üzerine minik battaniyesini almış salonda uzanmış ama uyumaya sonuna kadar direniyor, diğer tarafta İpek biraz önce öksürerek uyanmış babaannesi onu ana kucağına oturtmuş etrafı izliyor… Gecenin 12’sinde eve girip bizim evin bıdıklarını bizi beklerken bulunca içimi müthiş bir mutluluk duygusu sardı… Kısacası bir cumartesi gecesi “çılgınlığı” bana çok iyi geldi…

* Bu yazı 16 Ocak 2014 tarihinde www.internetanneleri.com 'da yayınlanmıştır.