çocuklu hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuklu hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ağustos 2016 Perşembe

Anne Oldum ve Hayatım Değişti! Mi?




“Anne oldum ve hayatım değişti! Çocuklarıma kendimi adadım ve tüm hayatım onlar oldu! Onlar benim her şeyim!” gibi cümleler kursam bu toplumda hatta hatta bu dünyada hiç de yadırganacağımı sanmıyorum, hatta “iyi anne” etiketini pek hızlıca yapıştıranlar bol olabilir! Gerçek ise aslında şöyle benim için: “Anne oldum ve hayatım değişti! Çocuklarım büyürken kendi çocukluğuma, kendi büyüme sürecime, kendi yetişkinliğimle yüzleşmeye, hadi yüzleşme keskin bir kelime oldu, farkındalık ilişkisi kurmaya başlamanın keyfini fark ettim!” Keyif derken, içinde acının bol olduğu ama o acıyı aşabilirsen sonucunda bir iç huzur ihtimali taşıyan bir ihtimal…

Bu yukarıdaki bir paragrafçığı yazdım diye iç huzurunu bulmuş, yaşadığı anda kalmayı becerebilen, sonsuz keyifte bir insan olmadım pek tabii! Okuyorum, düşünüyorum, konuşuyorum: kendimce bir yoldayım- pek doğrusu, yanlışı olduğunu düşünmediğim… Kerem’le birlikte, çocuklarımızın bize, büyüme süreçlerinde ışık tutmalarına izin vermeye çalışıyoruz gücümüz el verdikçe… Kimi zaman ışık tutmalarına izin ver(e)mediğimiz de oluyor, o içimizdeki alışkanlıklardan, yaşadığımız kültürün bizdeki yansımalarından veya sadece ve sadece yüzleşme korkumuzdan dolayı…

Neyse… Bu yolculuk sonuçta bir yaşam boyu devam edecek diye zannediyorum… Kendimce bu süreçteki çıkarımımı paylaşmak istiyorum: Biz insanlar/ ebeveynler, ne kadar iyi çocuklar yetiştirirsek bu dünya o kadar güzel olacak diye düşünmüyorum ben! Bizler, ne kadar iyi (ya da ruhen sağlıklı ya da dengeli ya da farkındalığı yüksek) olursak bu dünya o kadar iyi olacak… Çünkü çocuklarımız bize, bizim onlardaki yansımalarımızı sunarak kendimize bir dönüp bakma imkanı sağlıyorlar ve biz ne kadar “iyileşirsek” onlar da zaten doğal olarak “iyi” oluyorlar! Bu, benim titrlerden, sıfatlardan, uzmanlıklardan, mesleklerden bağımsız sadece bir insan olarak görüşüm…

Ebeveynlik sürecimin başından beri ebeveynlikle ilgili “reçetevari” olan ya da okuyucuya farkındalık katmayı hedefleyen pek çok kitapla yolumu kesiştirdim…  Yaz başlamadan önce de bir kitap kulübü vesilesi ile elime geçen ve son bölümü hariç okuyabildiğim Brene Brown’ın “Cesur Yanınızı Kucaklayın” adlı kitabı benim için bir “kişisel farkındalık” yolunda çok anlamlı bir kitaptı… “İçten Ebeveynlik” adlı son bölümü ile aslında kişisel farkındalık ile ebeveynliği nasıl birbirinden ayıramayacağımı, ebeveynliğin kişisel farkındalık yolunda ne büyük bir anlamı olduğunu fark ettirdi bana. (bu arada kitapla ve içten ebeveynlikle ilgili sevgili arkadaşım Perihan Gürer de kendi yorumunu kendi blogunda paylaşmıştı, okumak isteyenler buyursun:))

Kitabın son bölümünden çok sevdiğim birkaç yeri alıntılamak istiyorum: 

 “Çocuk yetiştirmek gibi belirsiz bir çaba içindeyken kesinliğe duyduğumuz ihtiyaç, kesin ve açık “nasıl ebeveynlik yapılır” stratejilerini hem baştan çıkarıcı, hem de tehlikeli kılar. Tehlikeli deme nedenim, kesinliğin çoğunlukla mutlaklık, müsamahasızlık ve yargılamayı beraberinde getirmesidir. 

Ebeveynlerin birbirlerine karşı bu kadar eleştirel olma nedenleri de budur; bir yöntem tuttururu ve bizim yöntemimiz, kısa süre içinde genel yöntem haline gelir. Kendi ebeveynlik seçimlerimizi çoğumuzun yaptığı şekilde saplantılı hale getirdiğimizde ve başkalarının farklı seçimler yaptığını gördüğümüzde , bu farklılığı sıklıkla kendi ebeveynliğimiz hakkında doğrudan eleştiri olarak algılarız.

İronik olarak , ebeveynlik bir utanç ve yargılama mayın tarlasıdır, çünkü çoğumuz çocuk yetiştirmek söz konusu olunca belirsizlik ve kendinden kuşku içinde zorlukla ilerleriz. Dahası kendi kararlarımızdan emin olduğumuzda, ender olarak kendimizi üstün gördüğümüz yargılamalarda bulunuruz… (sayfa 267-8)

… Doğum sancısı, sünnet, aşılar, beraber uyuma ve beslenme gibi ebeveynlik hakkında ayrılık yaratan ve/veya ihtilaflı meseleler hakkındaki sohbetleri dinlerken ya da blogları veya kitapları okurken duyduğunuz şey utanç, gördüğünüz şey ise acıdır… Yaptıkları seçimler yüzünden diğer insanları utandırıyorsanız, çocukların selametini önemsediğinizi ileri süremezsiniz. Bunlar devasa değer boşlukları yaratan karşılıklı dışlayıcı davranışlardır… (sayfa 285)

… Bir yılını Çocuk Koruma Hizmetleri’nde staj yaparak geçirmiş bir sosyal hizmet görevlisi olarak , sırf yanlış, farklı ya da kötü olarak yargıladığımız ebeveynleri korkutmak ya da küçümsemek için kötü muamele veya ihmal kavramlarını gelişigüzel biçimde kullanan tartışmalara çok da müsamaha gösteremiyorum… (sayfa 286)”

Bunu alıntılamak istememin en büyük nedeni, anne/ baba olduğumuz andan itibaren hepimiz çevremizden pek çok farklı konuda eleştirilere maruz kalıp bunaldık  değil mi? Ama, hadi itiraf edelim (mi?), çevremizde kendi ebeveynlik tarzımıza uymayan anne/baba davranışları gördüğümüzde onları eleştirdik mi?!!! 

Burada alıntıladığım kısım ebeveynliğimizin nasıl eleştirildiği ya da bizlerin ebeveynleri nasıl eleştirdiğimiz kısmı gibi gözüküyor belki ama kitabın taaa başından bir alıntılama yapmam gerekse seçeceğim yer tam da şu olurdu:

“Yetersizliğin 3 bileşeni ve bunların kültürü nasıl etkilediği üzerine düşünmenin bir  yöntemi de, aşağıdaki sorular üzerine kafa yormaktır:

  1. Utanç: İnsanları yönetmek ve/ya onları hizaya getirmek için alay konusu olma/ küçümsenme korkusu kullanılıyor mu? … Suçlamak veya kınamak norm haline gelmiş mi? … 
  2. Kıyaslama: … sürekli açık ya da gizli bir kıyaslama/ sıralama mevcut mu? Yaratıcılık bastırılmış mı? … Kendi yeteneklerinin ve katkılarının kabul edilmesinden ziyade, insanlar dar standartlara mı bağlı kalıyor?…
  3. Kopukluk: İnsanlar risk almaktan veya yeni şeyler söylemekten korkuyor mu?… Sessiz kalmak, hikayeleri, deneyimleri ve fikirleri paylaşmaktan daha kolay geliyor mu?…  (sayfa 42)“

Kısacası, ebeveyn olduktan sonra sıklıkla, günlük rutinde karşılaştığımız eleştiriler ve/ya istenmeden verilen tavsiyeler aslında sadece ebeveyn olmamızla/ olunmasıyla alakalı ve sınırlı değil sanırım! Yetersilik hissini utanç, kıyaslama ve kopukluğun bol olduğu topluluklarda her alanda yaşamamız pek bir olası bu kitaba göre!!! Peki ne yapacağız? Pek tabii bu kitapta bunun reçetesi yok! Kim bilir belki her birimiz için çözüm/ yanıt her ne ise kendi içimizde?!


Kitaptan "İçten Ebeveynlik Manifestosu"



11 Aralık 2015 Cuma

Çocuklar, biz ve (olası) İstanbul depremi...

Bu akşam yine evdekileri organize edip Mert'in okuluna toplantıya gittim; evdekiler alıştı artık benim "akşam toplantılarım"a... Okulun işlerine destek olmaya çalıştığımı biliyor Mert, eskiden her toplantıyı "kermes" toplantısı sanıyordu, artık öyle sanmıyor mesela :)

Bugünkü toplantımız "acil durum/ olası İstanbul depremi" konulu bir veli toplantısıydı... Bu konuyu konuşmaktan hiç ama hiç hoşlanmıyorum, içimde bir yerlerde sanki bir düğmeye basılmışçasına sıcaklamaya başlıyorum, derin derin nefes alıyorum falan! Ama konuşmak da lazım, "olacak"tan kaçamayacağımıza göre! Bugün okul müdürümüz ve öğretmenlerimizle biz veliler bir araya gelip deprem öncesi öğretmenlerimizin çocuklarımızla yapacakları tatbikatı, onlara bu tatbikatı nasıl anlatacaklarını dinledik... Sonra konunun sevimsiz taraflarına geldik: Depreme çocuklarımız okuldayken yakalanırsak ve (umuyoruz ki) bir enkaz durumu olmazsa okulumuzun öğretmenler ve çocuklarla nasıl tahliye edileceği, nerenin toplanma alanı ve velilerle buluşma alanı olarak kullanılacağı, çocukları kimlerin, ne kadar zaman içinde teslim alacağı/ alması beklendiği, alınamama durumuna karşı hangi B planının devreye gireceği, iletişim kanalımızın ne/ler olabileceği, çocuklar serviste iken bu durumun yaşanması durumunda neler yapabileceğimiz gibi gibi pek çok akla gelen ve gelmeyen noktayı konuştuk ve kendimizce bir veya birkaç plana bağladık. Yaşanmasını istemediğimiz ancak yaşanırsa da çocuklarımıza olabildiğince planlı, sağlıklı, güvenli ulaşabileceğimiz metodları belirledik kendimizce...



2 Aralık 2015 Çarşamba

Çok mu önemsedik "ANNE OLMA"yı bu hayatta???

Çok mu önemsedik bu "anne olmak" kısmını hayatın?

Evet, ben çok önemsedim! Ama kendi hayatımı bıraktım, kendimi çocuklarıma adadım manasında değil pek... Ben, anne olmayı sevdim... Başka bir şey olamadığımdan değil! Başka bir şeylerin yanında en çok keyif aldığım şey olduğundan... Yorgunluğu ve kafa karışıklığı bol, yetemediğin inancı çok olsa da o ilişki içindeki saflığı çok sevdim ben... Bir de çocuktan sonra kendimi, tanımaya çalışmamı, kendi büyümemi anlamaya çalışmamı ilginç buldum ben...

Çocuktan önce umrumda bile değildi evde içtiğimiz sütün pastorize mi, uht mi yoksa çiğ mi olduğu? Benim için evde yoğurt yapmak neredeyse eşitti dumanın hareket denklemini bulmaya! Yediğimiz elmanın da vatanı, milleti, sülalesi, akrabası pek umrumda değildi; zira eve alınan elma 2. haftanın sonunda yenmeyip çürümeye başladığından atılıyor; biz de bu nedenle eve pek meyve almıyorduk! Hatta o dönem "annemin sınav zamanı bir tabağa soyup da masama getirdiği meyveler gözümde tütüyor" demişliğim de çoktur... Kısacası annemle vedalaşmak zorunda kaldığımız 2002 yılından evlendiğim 2006 yılına kadar ve evlendiğim 2006 yılından Mert'in doğduğu 2010 yılına dek (hadi belki hamileliği bu dönemden çıkarabiliriz kısmen) lezzet ve temizlik dışında nerenin malını yediğimin pek önemi yoktu!


11 Eylül 2015 Cuma

Bu hafta sonu eğlenceli bir Çamur aktivitesi...

Çok uzun zamandır ne Mert'i ne de İpek'i oradan oraya çocuk atölyelerine götürmüyorum... Mert ile özellikle 1-3 yaş arasında çok yeri tecrübe etme fırsatımız oldu, ardından da atölyeler daha da çoğaldı zaten ama atölyelerin çoğalması hızı ile ters orantılı şekilde benim bu atölyelerin gerekliliğine inancım azaldı! Neyse bundan başka bir yazı çıkar eminim!

19 Temmuz 2015 Pazar

Her Anne Bu Cümleleri Mutlak Duyacaktır! Di mi???

Anneysen bazı cümleler var, mutlak duyacaksın... Duyduğuna verdiğin tepki kişiliğine bağlı... Ya da çocuğunun karakterine... Veya içinde bulunduğun döneme...




"Nasıl sütün var mı (bari)?"/ "Sütün yetiyor mu?" (bebeğin ilk zamanlarında)
"Gazı var onun gazı..."
"Orada nefes alabiliyor mu?"/"O şeyin içinde sıkılmıyor mu?" (wrap sling kullanıyorsanız kaçınılmaz)
"Neden ağlıyor?" (her dönemin hit sorusu) - Cevap olarak "N'APCAKSIN????!!!!" ya da "SANA NE" dememek için anne kendini zor tutabilir kimi çok zorlu anlarda!!!
"Bunlar daha iyi günlerin!"
....

17 Mayıs 2015 Pazar

Olumluya Odaklanma Başlasın!

Bugün Mert'in okulunda veli görüşmemiz vardı... İlkokul, ortaokul dönemi veli görüşmelerini yakınen biliyorum yeğenimin görüşmelerine de bilfiil katıldığımdan... Anaokul dönemi kesinlikle daha keyifli, KESİN BİLGİ! :)

19 Nisan 2015 Pazar

kız rengi, erkek rengi diye bir sey var (mı?!!!)

Dün web'de bir yazı okudum, hatta Facebook üzerinden de paylaştım, çocukluktan başlayan cinsiyet ayrımcılığı üzerine: "Kızlar Pembe Giyer Erkekler Mavi"... Öyle uzun uzadıya, detaylı değil ama anlamlı... Göz atmak isterseniz buradan buyrun...

Ben her türlü ayrımcılığa insan yaşamına (çift taraflı) mutsuzluk getirdiğini düşünüyorum.Hem ayrımcılığa maruz kalan için hem de maruz bırakan için... Hatta bol miktar da maruz bırakanı mutsuz ettiğini düşünüyorum ve en acısı da bu mutsuzluğun farkında bile olmadığına inanıyorum. Temelde de "çocukken nasıl büyütülmüş, nasıl bir düşünce yapısına maruz kalmış ki karşısındakini kolayca 'ötekileştirebiliyor'" diye düşünürüm. Neyse, bu benim iç dünyamda inandığım, arkasına kanıtlar, rasyoneller koyamayacağım bir düşüncem...

23 Mart 2015 Pazartesi

bir 5 yaş doğum günü...

Mart benim için çok güzel bir ay... Bana anneliği öğreten biricik oğlumu kucağıma aldığım ay... Benim gibi fazlasıyla gerçekçi, doğrucu, mantıkçı, zaman zaman sıkıcı oğlak burcu annesine hayatın farklı taraflarını göstermek için gelmiş olabilir bu "bilmiş" balık :)


mutlu ebeveyn=mutlu çocuk

Her sene Mart ayı böyle oluyor: uzun ve hızlı... Bir önceki ayın kısalığından mıdır yoksa havalar soğuk olsa da günlerin uzamaya başlaması ile baharın geldiğine inanılması mıdır bilmem... İçinde bir de çok merakla beklenen, 6 ay öncesinden gün sayılmaya başlanan bir 5 yaş doğum günü olunca çok da hareketli başladı! Bir de araya bir haftalık güzel bir aile tatili sıkıştırılınca çok da keyifli başladı... Ama bu yazıda bunlardan bahsetmeyeceğim, arada derede yetişmek için çaba harcadığım keyifli bir seminerden bahsedeceğim.3 saat boyunca bir sürü şey yazmışım not defterime ancak öyle uzun uzadıya da bahsetmek değil istediğim; kısaca bende bıraktığı tadı aktarmaya çalışacağım...

HT Hayat'ın 6 Mart'ta düzenlediği ve Amerikalı ilişki terapisti Stan Tatkin'in konuşmacı olduğu "Wired For Love" / "Aşk ve İlişkiler Semineri"ne katılmak için koşuşturmalı bir haftanın içinde gerçek anlamda çaba gösterdim. İyi ki de göstermişim de katılmışım dedim seminerin sonunda... Kerem, o gün şehir dışında olmasaydı birlikte katılacaktık; gerçekten çift katılımı da ayrı bir güzel olurmuş...

9 Şubat 2015 Pazartesi

Beyoğlu'nda Çocukla gezmek...

Yılbaşında Mertlerin okulunda alıştığımızdan biraz farklı bir yılbaşı piyangosu çekildi. Her bir çocuk Ocak ayı içinde tamamlamak üzere bir gizli görev piyangosu çekti. Mert'in gizli görevi de Maçka Parkı'nda yürüyüş ve teleferiğe binmek idi... Piyangoyu çeken Mert, oğlumla buraları gezecek olmaktan ötürü pek bir keyifli olan bendim...


15 Aralık 2014 Pazartesi

Lohusa Depresyonu Farkındalık Haftası içindeyiz...

Perihan, benim ilk, internet ortamında takip ettiğim bir blogger anne idi, sonra çocuklarımız aracılığı ile tanıştık ve arkadaş olduk... Şimdilerde hem hala takip ettiğim bir blogger hem de ara ara bir araya gelip çocuklarımızı, hayatlarımızı konuştuğumuz, açık sözlülüğünü de ayrıca çok sevdiğim bir arkadaş :)  Kendi blogunu takip ettiğim gibi zaman içinde kurucularından olduğu ve çok değerli paylaşımları olan "Uykusuz Anneler Kulübü"nü de merakla takip ettim. Şimdilerde bu kulüpten ne zaman atılacağımı ve kesintisiz uykularıma ne zaman geri döneceğimi merakla bekliyorum :)

Uykusuz Anneler, uykucubebek.com ile elele vererek Aralık ayının 3. haftasını Lohusa Depresyonu Farkındalık Haftası olarak ilan ediyorlar  ve bu konuda çalışmalar yapıyorlar...



Yarın (16 Aralık Salı)saat 13.00'da Hisar Hastanesi'nde Uzman Psikolog Aysun Bal Ömeroğlu'nun konuşmacı olacağı  "Lohusayım, Farkındayım" semineri gerçekleşecek... Yakınlarda doğum yapacaksanız ya da yeni anneyseniz veya yakınlarda baba olacak ya da olduysanız dinlemekte fayda görebileceğiniz bir seminer.

28 Kasım 2014 Cuma

Babywearing, Bebek Taşıma ve Sling Üzerine...

Dikkat bu yazı bol miktarda fotoğraf içerir! :)

Evet, bol miktarda fotoğraf içeriyor çünkü 16 aylık iki çocuklu yaşamımın "vazgeçilmez eşyalarım listesi" yapsam daimi 1 numarasında olan slingimin en güzel anlatıcısı fotoğraflar... Tabii çoğu selfie şeklinde, çünkü genelde kimse beni o halde çekmeyi akıl etmemiş ya da genelde İpek'le yalnız olduğumuz anlarda benim aklıma bir fotoğraf çekmek gelmiş...
İpek, 5 günlük ve ilk wrap tecrübemiz... biraz korku ile olması gerekenden gevşek bağlamışım! :)

24 Kasım 2014 Pazartesi

Bir "Öğretmenim Canım Benim" Yazısı...


Son günlerde Mert'le okuduğumuz ve içimi çok ısıtan kitaplardan bir tanesi... Kısacık bir hikaye... Sonunda bıraktığı his ise kocaman... Öyle mesaj kaygısı falan taşımıyor, mesajı alıyorsunuz ama bas bas bağıran, altı kırmızı kalemlerle çizili bir mesaj değil bu... Narin, nazik...

21 Kasım 2014 Cuma

Annelik Bir İkilem Yaşama Sanatı (mıdır?)

Bugün okuldan Mert'i almaya giderken geç kalmak üzere olmanın da verdiği bir sıkıntıyla içimde deriiiiin bir özlem hissettim oğluma karşı... Bu ilk değil...

12 Kasım 2014 Çarşamba

Çocuklarla Yurt Dışı Tatili- Fransa ve İtalya- 2. Bölüm

Çocuklarla Ekim ayında gerçekleştirdiğimiz 5 günlük kısa Fransa turunun Nice ile ilgili ilk bölümünü burada paylaşmıştım. Şimdi Nice dışı olarak anlatacağım ikinci ve son bölümü karşınızdayım :)


yolculuk öncesi çalışma notlarım :)

27 Ekim 2014 Pazartesi

Çocuklarla yurt dışı tatili- Fransa ve İtalya

Biz gezmeyi, yeni yerlerle birlikte yeni insanlar görmeyi seven bir aileyiz... Ben ve Kerem, üniversiteden beri her fırsat bulduğumuzda, elimizde para olduğunda gezmeyi, seyahat etmeyi tercih ettik hep... Çocuklarımız da öyle olsun istiyoruz, öncelikleri satın alacakları bir eşyadan çok gezecekleri bir ülke, şehir, köy olsun istiyoruz... (yani sanırım öyle istiyoruz,bunu hiç konuşmadık ama tercihlerimiz ve davranışlarımız bu yönde :))

Bayram tatili yaklaşırken de elimizde hiçbir program yoktu, sadece Kerem'in bu yıl sonunda zamanı dolacak milleri ve Kasım ayında da benim ve Kerem'in süresi bitecek Schengen'imizden muhabbet açılmışken bir akşam önce mevsim itibariyle nereye gideceğimize karar verdik, uçak biletlerimizi aldı (çok son dakika planı olduğu için bayramın 3. gününe bilet bulabildik gidiş için) ve temiz, ekonomik bir otel buldu Kerem. Ardından 5 günlük Nice (Güney Fransa) merkezli programı doldurma görevi bana düştü.


28 Eylül 2014 Pazar

Çamur ve çocuk, çamur ve anne :)

Bugün Mert'le birlikte kendimizi çamura attık...

Ocak 2013'te çocukların (ve tabii büyüklerin de) doğada olmasının değerine inanmış anneler tarafından kurulmuş NaturKid'in Atölye Çamur etkinliğine katıldık. Göztepe Mehmet Sait Aydoslu İşitme Engelliler Ortaokulu'nun bahçesinde Pazartesi'den bu yana gerçekleşen ve yarın son bulacak olan etkinlik birçok heykel çıkartmış ortaya...

16 Eylül 2014 Salı

Birinin her istediği kapıyı istediğinde çalmaya hakkı var mıdır?

Gerçekten... Bunu hiçbir ironi içermeden gerçek anlamıyla soruyorum; var mıdır?

Her hafta Salı günü saat 11.30 civarlarında bizim kapı çalıyor, süt ve yumurta satan orta yaşlarda bir bey safiyane güler yüzüyle "yumurta alır mısınız?" diye soruyor!

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Kardeşlerin aynı odayı paylaşması

Uzun zamandır aklımdaydı...

Hatta kendime zaman da koymuştum...

Tatiller bitsin, yaz sonu, hem İpek de 1 yaşını geçmiş olur, uyku, emme vs nispeten bir düzende olur diyordum...

Mert ile İpek aynı odayı paylaşsa iyi olur gibi geliyordu bana...

Dün de evde olmanın verdiği bir güçle bir anda kendimi İpek'in eşyalarını Mert'in odasına taşırken buldum...

Haaa Mert zaten birkaç aydır "eveeeeet aynı odada olalım" diyordu...

Neler düşündüm(k), neden böyle bir karar aldım(k), neler yaptık, neleri değiştirdik ilk fırsatta yazacağım... Hala düzenlenmesi gereken iki oda beni bekliyor!

Ama merak ediyorum: Çocukları aynı odayı paylaşan/ paylaşmış olan anneler aktarmak isterlerse tecrübelerini, bu işin negatif, pozitif yanlarını paylaşabilirler mi?

Bakalım bizde bu iş nasıl ilerleyecek?

14 Ağustos 2014 Perşembe

Sizinki Hangi Tip Annelik?

Böyle anketler vardır hani, sorulara verdiğin yanıta göre şıklarını sayarsın a şıklarından daha çok yanıtın varsa x tip sevgilisindir/ kadınsındır/ karaktersindir, b'lerden çoğunluktaysa y tipsindir, c'lerden fazla ise z tipsindir gibi!...

Bu anneliğinde tipleri var mı acaba? Bana göre cevap "hayır yok" yani böyle sınıflandırılabilecek kadar belirgin değil... Bence her annenin anneliği, parmak izi gibi kişiye özel hatta çocuğun parmak izi gibi, çocuğa özel... Yani birden fazla çocuğu olunca insanın, çocuklarının aynı yaş dönemlerinde üzerine giydiği annelik kıyafeti değişiklik gösterebiliyor sanki?!...

Kendime bakıyorum da Mert'in ilk 1 yılında ben sürekli okuyan, kitapları hatmedip doğruları bulmaya çalışan, çocuk kitaba uygun yola girmeyince kendi kendini yiyip bitiren bir anneydim. İpek'in ilk 1 yılında ise yine kitap okumaya devam eden, ama kesinlikle daha seçici, ama bundan 3.5-4 sene önceki gibi her yazanı "kesin doğru" kabul etmeyen, hatta çoğu zaman kendi doğrusunu kendi hisleri ile bulmaya çalışan bir anne oldum. Bunun pek çok nedeni var bence: bir kere kitaplar çoğunlukla Batı kültürü baz alınarak yazılmış olduğundan dolayı okurken her şeyi yüzde yüz uygulamaya çalışmak beni bazen gereksiz yordu! Annenin kendi kültürüne, yani hem toplumsal hem de kendi bireysel geçmişini içeren kültürüne adapte edebilmek, yani kitabı süzmek bence anneyi oldukça rahatlatabilecek bir "ilk adım". İkincisi çocuğu tanımak, hatta çocuğun işaretlerini izlemek çok değerli gibi geliyor bana... Ve üçüncüsü annenin iç sesine kulak vermesi...İnsan kitaplardan doğruyu çok kolay öğreniyor, bunun üstüne çocuğunu da tanımaya çalışıyorsa kendi iç sesi hiç ara vermeden çalışmaya/ konuşmaya/ bazen ise fısıldamaya devam ediyor. İşte o ses aslında hem anne olarak benim yapabileceklerimi çok iyi biliyor hem de çocuğumun/ çocuklarımın kabul edebileceklerini...

Örneğin ben Mert'in bebekliğinde tam bir Tracy Hogg fanı idim, yatır kaldır metodunu, E.A.S.Y'i, şşşşhhh-pat'ı o dönemde kelime kelime anlatıyordum çevremdekilere... İpek'te ne oldu? Uyku için bir "eğitim", "disiplin" sürecine sokmadım kendimi de İpek'i de... Kendi düzenimizi zamanla bulduk, kimi zaman kucakta uyuttum, kimi zaman yatağında pışpışlayarak vs... Neye itiyacı olduğunu anlamaya çalıştım (ya da kendimin neye ihtiyacı var, kendimi dinlemeye çalıştım)...

Aynı durum beslenme için de geçerli, aktiviteler için de, tuvalet alışkanlığı (gerçi daha İpek'te bu sürece girmemize çok var) için de...Genel yaklaşımım kitapları, makaleleri okuyayım; farkındalık kazanayım, genel geçer doğruyu öğreneyim ama kendi düzenimizi kendimize göre oluşturayım...

2 gün önce Mert'e incir çekirdeğini doldurmayacak bir nedenden ötürü fazlasıyla çok kızdım! Bağırdım, söylendim!!! Sakinleşmem uzunca bir zamanımı aldı! Normalde çok kolay yönetebileceğim bir huysuzluk anını yönetemedim, yönetmek istemedim! Çünkü bir gece önce neredeyse hiç uyumamış ve sabrımı ilk fırsatta kaybetmeye meyilli bir hale bürünüvermiştim! Doğrunun ne olduğunu bile bile yanlışı yapmak da ayrıca can sıkıcı bir mevzu... Neyse 2 gün önceki günümüz pek hoş geçmedi ama dün Mert'e onunla sakince konuşmak yerine bağırdığım için çok üzgün olduğumu söyledim, o da bana kendisinin mızmızlanmamaya çalışacağını benim de daha sakin olmamı istediğini belirtti. Çok medenice konuştuk yani :)

Tüm bunların üzerine ben bu sabah bu linkteki yazıya denk geldim, aslında yazılalı bayağı zaman olmuş ama daha önce okumamıştım. Okuyunca bana iyi geldi, kendini kitabi anne baba olmaya zorlayan anne babalara (zamanında/ hatta hala zaman zaman benim olduğum gibi) iyi gelebileceğini düşünerek buradan da paylaşmak istedim. Samimi olmak ve kendin gibi olmak annelikte de kilit özelliklerden bence... Tabii ki kendim olacağım derken her şeye esip kükreyen biri isek sürekli bir sinir küpü şeklinde dolaşalım demiyorum bu arada:) Çocuk, insana kendisini tanıması, kendi çocukluğunu anlaması için bir fırsat da sunuyor aslında; bu fırsatı kullanıp kendimize ve çevremize zarar veren yönlerimizi törpüleyebiliyorsak ne de güzel:))

Kısacası sonuç: Bu anneliğin tipleri yok bana göre, her birimizinki kendimize özel... Doğrular da öyle, yaşananlar da, yaşananlara verilen tepkiler de... Kimseyle kendimizi kıyaslamamak, hatta hatta çocuklarımızı kıyas yanılgısına düşmeyip kendimiz olmak bana göre en kolayı...