İstanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İstanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ocak 2016 Pazartesi

Çocuklarla İstanbul'da yapılabilecek 40 şey :))




Çocuklarla belki de en iyi yapabildiğim şey onlarla birlikte gezmek... Başka ülkeler, başka şehirler, kendi yaşadığımız yerleri keşfetmek... Eh madem şimdi okullar tatil oldu, kimimiz nerelere gitsek, çocuklarla neler yapak düşüncesindeyiz ben elimdeki malzemeyi paylaşayım belki "keyifli bir gün"e vesile oluruz...

9 Şubat 2015 Pazartesi

Beyoğlu'nda Çocukla gezmek...

Yılbaşında Mertlerin okulunda alıştığımızdan biraz farklı bir yılbaşı piyangosu çekildi. Her bir çocuk Ocak ayı içinde tamamlamak üzere bir gizli görev piyangosu çekti. Mert'in gizli görevi de Maçka Parkı'nda yürüyüş ve teleferiğe binmek idi... Piyangoyu çeken Mert, oğlumla buraları gezecek olmaktan ötürü pek bir keyifli olan bendim...


24 Mart 2014 Pazartesi

Goztepe Ozgurluk Parki icinde bir Cocuk Kutuphanesi...

Türkiye’nin ilk İnteraktif Çocuk Kütüphanesi açıldı…
Sanırım geçtiğimiz yılın son aylarıydı, takip ettiğim anne gruplarından birinde Kadıköy ilçesi içerisinde bir çocuk kütüphanesi açabilmek için bir annenin  –Esra Akçay Duff-  insiyatifi ile başlatılan bir imza kampanyasından haberdar oldum… Konu kitap olunca, kitlesi de çocuk olunca… Benim için bir araya gelmesi en keyifli ikililerden… Önce imzamı attım internet üzerinden, sonra da imzalamaları için konuyu arkadaşlarımla paylaştım… Konu sadece beni heyecanlandırmamış ne güzel ki; 10.000’i aşkın kişi Kadıköy’de interaktif bir çocuk kütüphanesi açılması için imza atmış… Birkaç gün önce, kütüphanenin bugün (19Mart) açılacağı duyurusunu görünce hem heyecanlandım hem de mutlu oldum: “Demek ki verdiğimiz imzalar dikkate alınabiliyormuş”  dedim kendi kendime… “Demek bu ülkede kitapla ve çocukla ilgili güzel şeyler de olabiliyormuş” diye geçirdim içimden… ve tabii ki bu insiyatifi başlatan anneye gıpta ettim: “ne güzel bir şeydir çocuklarına ‘ben sizler ve sizin gibi pek çok çocuk için iyi bir şeyler yapmaya çalıştım ve yaptım’ diyebilmek” diye düşündüm…
Bugün de kütüphanenin açılışına gittim, hem nasıl bir yer olduğunu merak ettiğim için hem de “o” anne ile tanışmak istediğim için…
Sıcacık, güzel bir bahar havası… Özellikle hafta içi en sevdiğim parkların başında gelen Özgürlük Parkı… Bisikletler, scooterlar, kumda, salıncakta, kaydırakta çocuklar, banklarda insanlar, anneanne, babaanne, dedelerin torun keyfi vs derken kalabalığa ulaştım. Selamiçeşme Özgürlük Parkı’nın kuzey yönü girişinden girince hemen sağda… Ya da kumlu park alanının hemen yanında…  Tek katlı, aydınlık, şirin bir bina… İçinde kitaplar var, öyle kıyıda köşede kalmış, sadece kitap olsun diye konulmuş kitaplar değil… Çoğu Mert’le bizim çok büyük keyifle okuduğumuz kitaplardan… Arada ebeveyn kitapları da var dikkatimi çeken, Montessori kitabı algıda seçicilikle ilk gözüme gözüken belki de…  Tahta oyunlar, oyuncaklar var raflarda ve aktivite masalarında… Kısacası Mert’i gözümün önüne getirdiğimde keyifle zaman geçirebileceği bir yer…
Geçtiğimiz aylarda gittiğimiz Almanya tatilinde orada yaşayan arkadaşımızın evinin hemen karşısındaki çocuk kütüphanesini çok beğenmiştik… Orada şu yorumu yapmıştım: “ne yazık ki bizler Türkiye’de, kendimiz ya da çocuklarımızın bir aktiviteye katılması için para ödemeye alıştık!” Halka açık, hele hele çocuklar için bu şekilde var edilen alanların çok çok çok değerli olduğuna inanıyorum bundan dolayı…  
Biz ortamın keşfini İpek’le yaptık bugün, sonra da Mert’i okuldan alıp tekrar parka uğradık. Saat 5’te kapanacak olan kütüphaneye giremedik ancak Mert’e nasıl bir yer olduğunu anlattım, ilk fırsatta Mert’le gelmeyi arzu ediyorum. Evet ben park, bahçe,kum, sahil, deniz, Açıkhava seven bir anne olarak parkın ortasında kitap okuma, aktivitelere katılma fikri beni çok mutlu ediyor… Belki bir umut diyorum,  ne kadar çok çocuk alışveriş merkezleri dışında da hayat olduğunu bilirse büyüdüklerinde daha da çok sahip çıkarlar toprağa, ağaca, doğaya…
 Peki nedir  bu “Türkiye’nin ilk interaktif çocuk kütüphanesi” ?
Amacı nedir?
-          Özellikle 0-6 yaş arası okul öncesi çocukların sosyalleşerek, deneyerek, gözlemleyerek, hissederek ve keşfederek öğrenmeleri, küçük yaşta kitap okuma kültürü kazanmalarını amaçlıyor.
-          Ailelerin çocuklarıyla kütüphaneye gelip okumalar yapıp aktif okuma kültürünü oluşturmalarını sağlamak.
-          Ailelere çocuklarıyla nasıl kaliteli vakit geçirebileceklerini ve çocuklarına pedagojik açıdan nasıl davranmaları gerektiği konusunda yol göstermek.
-          Aileleri; aile içi şiddet, çocuk hakları, çocuk bakımı gibi konularda belediyenin pedagogu ve uzmanlar liderliğinde eğitim seminerleri düzenleyerek bilgilendirmek.
-          Çocukların sosyalleşerek, deneyerek, gözlemleyerek, hissederek, keşfederek öğrenmelerini sağlamak.
-          Özellikle büyükşehirlerde yaşayan ailelerin bir araya gelerek çocuk yetiştirmenin yüklerini paylaşarak bu yükün azalmasına yardımcı olmak.
-           
Neler yapılacak burada?
-          Çocuklara yönelik gönüllü veliler tarafından düzenli kitap okuma saatleri düzenlenecek
-          Deneyler yapılacak
-          Hayaller kurulacak
-          Un ve su gibi yenilebilir malzemelerden oyun hamuru, parmak boyası yapılacak
-          Ahşap bloklarla oyunlar oynanacak
-          Çocuk eğitimi, çocuk gelişimi, çocuk-aile ilişkisi gibi konularda eğitimler, seminerler düzenlenecek
Çocuklarımızın İnteraktif Kütüphanesi nasıl işleyecek?
-          Kış aylarında 10.00- 17.00, yaz aylarında ise 09.00- 18.00 saatleri arası kütüphane açık olacak.
-          Pazartesi günleri dışında her gün açık olacak.
-          Her gün saat 11.00 ve 15.30’da okuma saati düzenlenecek.
-          Okuma saatleri haricinde, aileler diledikleri kadar kütüphanede kalıp, kitapları okuyup çocuklarıyla vakit geçirebilecekler.
-          İlk dönemlerde kitap ödünç verme sistemi bulunmayacak.
-          Kitapların sayısını arttırmak yapacağımız kitap bağışları ile bizlerin elinde
Bakın başka neler düşünülmüş?
-          Bebekli anneler için emzirme koltuğu
-          Çocuk tuvaleti
-          Alt açma ünitesi
Kütüphane içerisinde mevcut.

Daha detaylı bilgi istersek:



Bugün açılışı yapılan küçük bir kütüphane bana umut verdi, çocuklar, kitaplar, oyunlar ve hayal gücü… Ne güzel ki bunları çıkarsız olarak düşünen insanlar hala var; sadece düşünmekle kalmayıp aksiyona geçmeleri, bizlerden imza desteği, yerel yönetimlerden de yönetim desteği bulmaları “galiba hala ümit var!” dedirtti bana bugün…

* Bu yazı 24 Mart 2014 tarihinde www.internetanneleri.com adresinde de yayınlanmıştır.

3 Şubat 2014 Pazartesi

Kocaman bir "proje alanı"

"İnsanın doğduğu değil, doyduğu yerdir memleketi" diye bir söz var... Benim için biraz farklı bu: insanın keyif aldığı, özgür olduğu yer diye tanımlamayı tercih ediyorum ben benim için memleket kavramını... Ben hiç şehir değiştirmedim, İstanbul'da doğdum, İstanbul'da okudum, İstanbul'da doydum... Hayatımın 25 senesi doğduğum, büyüdüğüm yer Bakırköy'de ve Bahçelievler'de yaşadım... Bir sürü anı biriktirdim... Küçüklüğümde sık sık kaldığım babaannemlerin evi Bakırköy Meydanı'na bakardı. Dedemle Bakırköy Çarşısı'nda yürür, Kartaltepe Parkı'na giderdik... Babaannemin anlattığından bildiğim Bakırköy Kız Meslek Lisesi'nden çıkan kızlar babaannemlerin evinin önünden geçerken giriş katında olan evin camından dışarıyı izleyen beni sevmeden geçmezlerdi... Annemle pasajlardan alışveriş yapardık, Gür Çarşısı vardı annemin sık sık uğradığı... Sonra biraz daha büyüdük, ilkokuldaydım İstanbul'un ilk alışveriş merkezi Galleria açıldığında, tam ortasındaki buz pistinde paten yapmayı öğrendiğimde. Dedemin, babaannemin, babamın, annemin, geçmiş yıllarda "Bakırköy Çarşısı'na indik mi herkesle selamlaşırdık, çünkü herkes tanıdıktı" cümlesini duyarak büyüdüm... Okulun ilk günü mutlak Bakırköy'e inerdik, Beyaz Adam'a gider defter, kap kağıdı, kalem alırdık... Sonra ortaokul ve lisede İngilizce kitapları almak için Haşet Kitabevi de girdi devreye...

Sonra evlenme arifesinde Kerem'le nerede yaşamak istediğimize karar verirken ben de doğma büyüme Bakırköylü olan Kerem de artık kalabalıklaşan, değişen, anılarımızdaki kadar naif kalamamış olan çocukluk mekanımızda değil de Kadıköy'de yaşamayı tercih ettik.Tabii o dönem Kerem'in işinin bu yakada olmasının da payı büyüktü...

Ben Kadıköy'ü hep çok sevdim... Benim için medeni idi, böyle hafif "yazlık havasında" idi, iki şıpıdık terlik, bir şort, tişort çık dışarı bir yer idi...Ki benim için hala öyle... Evleri kısa, sokakları güneşli idi... İşte bu noktada hala öyle demek ne yazık ki zorlaşıyor artık... 8 senedir çok severek yaşadığım, 1 senelik Avrupa Yakası arasında bile her hafta sonu cadde de cadde diyerek geldiğim yer, sokaklar, caddeler değişiyor korkarım... 3-4 katlı apartmanlar yıkılıyor yerine 10-12 katlı apartmanlar yükseliyor son sürat... Üzülüyorum... O naiflik kayboluyor diye... Daha da kalabalıklaşacak diye... Kalabalığın doğal sonucu insanlar kabalaşacak diye... Bizim çocuklar sokaklarda oynayamıyor diye üzülürken artık parklar iyiden iyiye uzun binaların gölgesinde kalacak diye...

Korkuyorum...Bu aralar gördüğüm hafriyat kamyonlarından, buldozerlerden, vinçlerden, mikserlerden bizlere bol bol betonlar kalacak diye... Depreme dayanıksız binalar yenilensin diye başlatılan bir süreçten neredeyse her sokakta bir, iki inşaat alanına gelindi... Her gün bir şirket bir sokağı kapatıp beton döküyor, eski bina yıkıyor, bir şeyler yapıyor... Ve hızla o eski doku kaybolup sokakları daha da gölgede bırakan binalar yükseliyor... Her gün yeni bir "proje alanı" yazısı görüyorum, Kadıköy hızla tamamen "proje alanı" haline geliyor... Ve ben üzülüyorum, kendim için, çocuklarım için, burada keyifle yaşayanlar için...


7 Haziran 2013 Cuma

İstanbul'da çocukla gezme kültürü alışveriş merkezi dolaşmak olmasın... #AVMleriboykotediyoruz

Geçen haftasonu Gezi Parkı'nda olaylar ciddi boyutta devam ederken, ben parka gidememenin bünyemde yarattığı rahatsızlıkla kendimce evden twitter üzerinde sağlıklı paylaşımlar yapmaya çalışarak ve televizyonların sessizliğinde en azından bizim sokaktaki sosyal medya bağlantısı olmayanlarda farkındalık yaratmak amacıyla kocaman bir kağıda "Diren Gezi Parkı" yazıp salonun camına astım. Hatta ben bu yazıyı astıktan 2 saat kadar karşı apartmanda bir pencerede daha bu yazıyı görünce çocukça sevindim bile...

Yazıyı hazırlarken tabii ki Mert de sordu... Ne yapıyordum, ne yazıyordum, o da bir şeyler yazabilir miydi vs vs... Ben de çok kısaca ona şehrin tam merkezinde bir park olduğunu ve onun yıkılıp yerine bir alışveriş merkezi yapılmasının istendiğini söyledim. Ama parkın yıkılmasını istemeyen insanların biraraya gelip parkın yıkılmasını istemediklerini söylediklerini ben de parka şu anda gidemeyeceğim için böyle bir yazı hazırladığımı söyledim birkaç cümle ile... Sonra çok fazla bir şey sormadı. Onun büyük resim defterinden 3 sayfa koparıp birbirine yapıştırıp pencereye asacağım yazıyı hazırlarken o da beni taklit etti kendince: defterinden bir sayfa çıkarıp kendince bir şeyler yazdı çizdi...

Neredeyse 1 haftadır pencerede yazımız asılı; o arada sadece eve gelenlere yazıyı park için astığımızı söyledi, daha da fazla bir şey sormadı/ söylemedi....

Bu akşam yurtdışından dün gelen eşimle 1 haftadır olanların detaylarını konuşurken parktan konuştuğumuzu farkeden Mert merakla "anne parka ne oldu?" diye sordu. Ben yine kısaca parkın yıkılmak istendiğini ama İstanbul gibi büyük ve kalabalık bir şehirde çok az park alanımız olduğu için parkın yıkılmasını istemeyen çok fazla insanın olduğunu ve onların parkta bulunarak parkın yıkılmasına izin vermek istemediklerini, şarkılar söylediklerini, hep birlikte yemekler yediklerini söyledim. "Hep mi oradalar?" diye sordu, ben de çok doğal "eveeeeet sürekli oradalar" dedim. "Peki gece ne yapıyorlar?" dedi. Ben de gece de orada olduklarını hatta bir kısmının çadır kurup parktaki çadırlarda uyuduğunu söyledim. Mert'in bir anda gözleri parladı ve "anne orada kaydırak var mı?" diye sordu, ardından da çok büyük bir merak ve şevkle "anne ne zaman biz de gideceğiz?" dedi... Valla o an
hemen onu alıp hemen parka gitmek istedim:)))

Ezelden beri çocuğuyla sürekli alışveriş merkezi gezen bir anne olmadım... Birinci sebebi buraların hastalık yuvası olduğuna inanmam, ikincisi ise alışveriş merkezlerinden çıkınca kendimi inanılmaz yorgun hissetmem... Hep kendimce alacağın bir şey varsa çık caddeden, Kadıköy'den al; çocuğunu gezdireceksen de Özgürlük Parkı'na / Göztepe Parkı'na git, sahile çık dedim. Bundan sonra bunu daha da
inanarak söyleyeceğim ve uygulayacağım sanırım... 35 haftası dolmak üzere olan 1çocuklu1gebe olarak Gezi Parkı'na gidip Gezi Parkı'nın direnişine bilfiil katılamadım ama kendi çapımda alışveriş merkezi çılgınlığının "her mahallede bir tane" kıvamına gelmemesi için kendimce böyle bir direniş buldum...



31 Mayıs 2013 Cuma

anne karnındaki kızıma ve 3 yaşındaki oğluma mektup

Bugün 31 Mayıs 2013... Babanızla "çıkmaya başladığımız" 31 Mayıs 1999 tarihinden tam 14 yıl sonra... 31 Mayıs'ın bizim kişisel tarihimizde değeri ve önemi çok büyük; ama bugün itibariyle doğduğumuz ve yaşadığımız ülke için de unutulmayacak bir tarih oluyor... Bugünden bir 14 yıl sonra neler yaşıyor,neler konuşuyor oluruz bilemiyorum ama hala ümit etmek istiyorum- sizlerle birlikte sağlıkla, keyifle, insanca, yaşayabileceğimiz,düşündüklerimizi açıkça konuşabileceğimiz, inançlarımızı inandığımız şekilde yaşayabileceğimiz, doğayla içiçe olabildiğimiz, evimizin yanındaki parkın hala yaşadığı, sahilimizde hala yürüyüş yapabildiğimiz, gidebilecek ormanlarımızın olduğu doğduğumuz, büyüdüğümüz yerde yaşayabilmeyi ümit ediyorum...

Bugün, içinde bulunduğumuz ortamda benim aklımın almakta zorlandığı şeyler yaşıyoruz: konu bu kez din değil, etnik köken değil, ideoloji ya da siyasi görüş değil; sadece bu şehirde yaşayan insanlar şehirlerine sahip çıkmaya, tercihlerinin, sayısı neredeyse yüzlerce olacak alışveriş merkezinden yana değil; parklardan yana olduğunu anlatmaya, seslerini duyurmaya çalışıyor... Ama şehrin orta yeri savaş alanına dönmüş halde; ben elimde telefonum ve bilgisayarım insanların durumlarını ve şehrin merkezinde neler olduğunu izlemeye çalışıyorum... Televizyonlar sessizlik içinde...

Dün ve ondan önceki gün "hiçbir şey değişmeyecek biliyorum ama destek için ben de orada olmalıyım" dediğim ve gitmek istediğim ama karnımdaki seni tehlikeye atamayacağım için gitmediğim park için uzaktan, evimizden kendimce ne yapabilirim diye düşünüyorum sadece... Bugün yaşananları okudukça ve gördükçe çok üzülüyorum, ama bir yanımda da içimde garip bir ümit dalgalanmaya devam ediyor... Her şey için sessiz kalan, koyun olmaya alışmış bizler acaba kendi hayatımız, çocuklarımızın hayatları için sesimizi çıkarmaya başlıyor muyuz diyerek ümitleniyorum...

Bilmiyorum...Gelecek günler bize ne gösterecek,insanlar isteklerini, tercihlerini söyledikçe saldırıya maruz kalmaya devam mı edecek yoksa daha toleranslı, sağduyunun hakim olduğu günlerin bugün bir kıvılcımı mı olacak; bilmiyorum. Tek bildiğim bugün şehrin göbeğinde parkımızı, çevreyi ve doğayı bir nebze olsun korumaya çalışan insanların dün, bugün yaşadıklarını hak etmedikleri...



Ben bugün, dün, ondan önceki gün orada bulunamadım ama elimden geldiğince sizin parkta, sokakta, sahilde, ormanda ağaç, çiçek, böcek görerek büyümeniz için çabalayacağım. Haaa bugün bunu niye yazdım- yukarıda bahsettiğim gibi bugün ileride çok anımsanacak bir gün olabilir ve karıncanın dediği gibi: "Ben de biliyorum yalnız başıma yangını söndüremeyeceğimi, ama hangi tarafta olduğum belli olsun..." Ben sizi alışveriş merkezleri içinde oradan oraya koşturarak büyütmek değil, benim de çocukluğumda büyüdüğüm gibi sokaklarda kirlenerek, parklarda sallanarak, denizin tadını çıkararak büyütmek istiyorum...

Ümit işte...