annelikten sonra değişen kariyer yolları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
annelikten sonra değişen kariyer yolları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Kasım 2017 Pazartesi

Ne menem şey şu "kariyer"?

"Bir meslekte zaman ve çalışmayla elde edilen aşama, başarı ve uzmanlık"mış tanımı TDK 'ya göre...  Yani "acaba zaman içinde farklı farklı meslekler ya da uzmanlıklarda elde edilmiş olsa o kariyer olmaz mı?" diye içimdeki protest taraf bir ayaklanıverdi "Kariyer"in sözlük anlamını okuyunca...

İnsan Kaynakları'nda çalıştığım o çooook eski zamanlardaki ilk direktörüm bana "Kariyer, kişinin kendi elindedir." demişti. "Yani biri istedi diye bir şey olmazsın, terfi etmezsin ya da görev değiştirmezsin, ancak sen istiyorsan bir şeyler değişir, aynı kalır ya da gelişir." Bu duyduğum söz bana, her, bir şey yapmak istediğimde güç verdi; başkasının benim hayatım, benim ihtiyaçlarımla ilgili farkında olması mümkün olamazdı ki! Farkında olacak olan, isteyecek olan, peşinde duracak olan ben olmalıydım! Bu cümle kendi hayatımda da, İnsan Kaynakları'nda çalıştığım süre boyunca mülakatlarını yaptığım kişilere de, şirket içinde İK sürecine ortaklık ettiğim arkadaşlarıma da, kendi özel yaşamımda fikir soran arkadaşlarıma da sıklıkla tekrarladığım bir cümle oldu... Sen istediğin kadar işini iyi yap, sorumluluk al, geliştir kendini, ne istediğini kendin bilmezsen ya da bilsen bile bunu ilgili kişilere karşı dile getirmezsen kimse gelip de sana "elimizde şöyle bir iş var, gel onu sen yap!" demez (yani genelde)! Çünkü çoğunlukla o konuya ilgin olabileceği bile bilinmiyordur. Oysaki sen bunu dile getirdiğinde, öncelikle sen ne istediğini fark etmişsindir, bunun için kendince bir yol kurmuşsundur, sonrasında da yöneticini, konuyla ilgili kişiyi ya da iş arkadaşını bu isteğinle ilgili bilgilendirmişsindir. Yani artık ilgili kişi de konudan haberdardır, daha da fazlası senin isteğinin olması yolunda bir parça sorumluluk sahibidir de hatta! (tabii konu olasılıklar dahilinde bir konu ise! Yani şimdiye kadar muhasebede uzmanlaşmış bir kişi iken "ya benim çocukluk hayalim astronot olmaktı. Bu konudan yöneticimi haberdar edeyim." demek ne kadar anlamlı olur bilemiyorum! :) )

Aylar sonra, unuttuğum bloguma bu konu ile dönüş yapmam manidar tabii... TDK'nin tanımı ile tam da kariyer değiştirme amacı güttüğüm bu dönemde, bugün Kerem'in (kendisi 36 yıllık yaşamımın 18 yılında yer alan, 11 yıllık eşimdir.) üniversite öğrencilerine "kariyer" üzerine yaptığı bir konuşmayı dinleme fırsatı yakaladım. O konuşma ile kafamdaki bazı kavramlar tekrar anlam kazanmak istedi sanırım!

Mesela, performans. TDK, bu sözcüğü de "başarım" olarak açıklıyor. Neyse ki, peki "başarım" nedir diye baktığımda ilk anlamda "elde edilen başarı" yazsa da ikinci anlamda "Herhangi bir olayı veya durumu başarma isteği ve gücü" yazmış da TDK, yine benim protest yanımdan fırlayan "ne yani sonucunda başarı yoksa o bir performans değil midir?" sorumla muhatap olmak zorunda kalmayacak kimse! 

Performans için Kerem bir yerde şu eşitliği kullandı: 
Performance = Potential - Interference

Bu eşitliği anlamak için bir de Potansiyel ne demek onu hatırlayalım: TDK pek hoş yazmış ama uzun uzun yazmak yerine kendi sözcüklerimle "içimizde var olan, açığa çıkmamış güç/ yetenek" demek istiyorum.

Interference 'ın da Türkçe karşılığı "engel" demek.

Yani "içimizde var olan güç"- "karşılaştığımız/ yarattığımız engel(ler)" = "ortaya çıkan sonucumuz/ işimiz" oluyor.

Hah burada, her an hazır nazır bekleyen kendimi sorgulama sürecim devreye giriverdi, yukarıdaki işleme biraz tersinden baktı ve "ÇAT!" diye yargısını zihnime yapıştırıverdi:

Değiştirmek istediğim kariyer (!) yolumda 100 birim potansiyelim olsun, bu 100 birim, bu işi yapacağıma olan inancım, bugüne kadar kendimi eğitmem, hazırlamam, geliştirmem, konuya hakimiyetim vs olsun. Sonuca, yani performansa baktığımda ortaya çıkan henüz somut bir şey yok, yani planlarım, düzenlemelerim var ama hayata geçmiş olumlu ya da olumsuz bir sonuç yok; yani Performans 0. Eeee o zaman bu eşitlikten "engel" başlığına ne düştü?! Pek tabii ki kocaman bir 100!!! 

Yani, uzun lafın kısası bir iş yapmak istiyorsanız, onu hayal etmek, planlamak, istemek süper bir başlangıç. Ama o işin ortaya çıkması için zihninizde sürekli konuşan bir engel makinesi varsa, onun farkına varmak da ayrıca iyi bir itici güç olabilir. Ben bugün, evde sürekli konuştuğum eşimin kalabalık önündeki konuşmasından kendime bu eşitliği aldım çıktım! Haaaa, engel dediğimiz şey sadece insanın kendisi değil pek tabii... İş yaparken pek çok dışsal engel çıkacak, ama en sıkıntılısı "şu sıkıntı olabilir, bu problem çıkabilir!" diyen, daha o dışsal engel çıkmadan engeller üreten zihindeki "engel makinesi" sanki...

Sonuç olarak ister adına kariyer diyeceğimiz "iş yapma, para kazanma, meslek sahibi olma" sürecimiz olsun, ister hayatımızın bambaşka alanları... Elimizde bir "çıktı" olmasını istiyorsak, potansiyelim var, aklım başım da yerinde, neden yap(a)mıyorum diyorsak, dönüp bir bakalım; dışsal engeller varsa o engeller ne, aşılabilir mi, farklı bir şekilde çözülebilir mi? Dışsal bir engel henüz gözükmüyor ama zihinde olası engellerle boğuşuyorsak fark edelim, o olasılıkları selamlayalım ve yapılacaklar listemizdeki ilk maddeye odaklanalım...

Son not: "yapalım, edelim..." dediğime bakmayın her bir cümle zihnimi bu konuda sakinleştirmek, içsel engelleri farkettiğimi belirtmek ve kendi kendime "harekete geç!" demek üzere, tamamen kendime yazılmıştır. Buraya da yazılmak sureti ile konulmuştur ki yeri geldikçe dönüp dönüp yine okuyabileyim! :))






5 Eylül 2014 Cuma

İyi Dev Biranda :)

Çok uzun zamandır kendisiyle Anne Baaak! için bir röportaj yapmak istiyordum. Ancak bu isteğimi sadece kendim biliyordum, Biranda'nın haberi yoktu. Sanırım ben birebir tanıdığım kişilere bu tip ricalarımı çok daha zor iletiyorum. Sanki, istemezlerse "hayır" deme haklarını tanışıklığımız ve aramızdaki ilişki nedeniyle kullanamazlarmış gibi geliyor... Neyse benim bu düşünceme bir de yaz tatilleri eklenince ara iyice açıldı... Ancak süreci hızlandıran Biranda oldu; kendisine isteğimi iletince Biranda,adına uygun hızda bana "e yarın buluşabiliriz" dedi. 

Veeee böylece bizim için çok ayrı yeri olan "mahallemizin" çocuk kitapçısı İyi Cüceler'in geçtiğimiz 2.5 sene boyunca iki iyi devinden biri olan Biranda ile keyifli birkaç saat geçirdik.


22 Nisan 2014 Salı

Çocuk kitapları yazarı Defne Ongun Müminoğlu ile röportaj

Birkaç ay önce Mert'e babaannesinin hediye ettiği "Sağlıklı Beslenme" isimli kitap vesilesi ile tanıştık Defne Ongun Müminoğlu'nun kitapları ile... Evde sürekli bir sağlıklı beslenme konusu söz konusu olduğundan babaannesi kitabı görünce Mert'in ilgisini çekeceğini düşünmüş, nitekim öyle de oldu... Bu kitap ile biz "Burcu ve Berk" isimli iki kardeşin hikayelerini anlatan, anlatırken de çocuklara mesajlar veren altı kitaplık bir seri ile tanıştık, kısa zamanda seriyi tamamladık ve o kadar çok okuduk ki Mert artık serinin tüm kitaplarını ezberledi...

Tam yoğun bir şekilde "Burcu ile Berk" serisini okuduğumuz zamanlardı, "mahallemizin çocuk kitapçısı" İyi Cüceler'de bu kitapların yazarı Defne Ongun Müminoğlu'nun bir okuma saati yapacağını haber aldık ve tabii ki bu okuma satine katıldık:) Sürekli okuduğu kitapları yazan insanı görüyor olmak Mert'i oldukça şaşırttı, önce benim kucağımda kitabı dinlerken sayfalar ilerledikçe Mert de kendini ön sıraya atıverdi, günün sonunda Mert kitaplarından birini imzalatırken ben de Defne Hanımile sohbet etme imkanı buldum. O sohbet sırasında kendisi ricamı kırmadı ve Anne Baaaak!'ta yayınlanmak üzere sorularımı yanıtlamayı memnuniyetle kabul etti.

Buyrun, karşınızda "Burcu ile Berk" serisinin yazarı, kızının doğumunun ardından profesyonel hayattan başka bir hayata yelken açan bir anne, http://sifirkilometrebizdiklar.com/ blogunun bloggerı, benimergenlik dönemimde keyifle kitaplarını okuduğum yazar İpek Ongun'un kızı Defne Ongun Müminoğlu...

Kimdir Defne Ongun Müminoğlu?

Bu çok zor bir soru. Özgür ruhlu, seyahate bayılan, çalışmadan duramayan ama hayatında denge ve huzur isteyen bir kişi. Pek çok işe el atmaktan çekinmeyip, sonra kendini tüketebilen de bir varlık! Hayatta dengeyi bulmaya çalışan, yaptığı işlerin fayda sağlaması için uğraşan, bunu hedefleyen biri Defne. Bazen oluyor, bazen olamıyor ama denemeye devam... J

Çocuktan önceki Defne ile çocuktan sonraki Defne arasındaki farklar neler oldu?

Çocuktan önceki Defne, çok yoğun çalışan, çocuklarla nasıl iletişim kurabileceğini keşfedememiş(!), özgürlüğüne son derece önem veren, maceraperest  bir insan. Çocuktan sonraki Defne ise, önceliğini koşulsuz şartsız başkasına veren (yani kızına), daha temkinli, hâlâ özgürlüğüne düşkün ama bu konuda kendinden pek çok konuda özveride bulunan, çocuk dünyasını hayranlıkla izleyen biri. 

Sizce, siz nasıl bir annesiniz?

İyi olmaya çalışan, kimi zaman başaran kimi zaman başaramayan bir anneyim J



Annelikte sizi en çok ne/ler zorladı şimdiye kadar?

Sabretmek, sabretmek, sabretmek ve tüm çabalara rağmen, zaman zaman kendini yeterli bulamamak.

Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?

Okul yıllarında olsun, iş hayatımda olsun, yazı ile ilintili olan her şey hoşuma giderdi. Kızım doğduktan sonra yoğun iş hayatına ara verme kararı aldım. Çünkü işe devam edersem onu bir başkası büyütecekti. Çok sevdiğim fakat çok yoğun bir işim vardı. Dolayısıyla bu kararı almak hiç de kolay olmadı. Yine de bir seçim yapmam gerektiğine inandım ve kızımı seçtim.
Ancak uzun yıllar çalışmış biri olarak, başkaları ile paylaşabileceğim, sosyalleşebileceğim bir şey yapmadan günlerimi geçiremezdim. Böylelikle zaten çok sevdiğim yazı yazmayı, bir blog çerçevesinde yapmaya karar verdim ve bir gecede “0 km.Bızdıklar”ı kurdum. Bu olduğunda 2009 senesiydi.
Kısa süre sonra “Mini Baby&Pregnancy Dergisi”nde köşem oldu. Ardından” ALL,forkids Dergisi”nde yazmaya başladım. Bu iki dergiye ek olarak okulumun (Tarsus Amerikan Koleji) dergisi olan “BizLetter”da da yazıyordum.
Derken, 2011 senesinde Edukids, birlikte” Hikâyeli Yapboz” yapmak için teklif getirdi. Onlarla çok keyifli ve faydalı bir çalışma yaptık. Dört ayrı hikâyeyi anlatan, her hikâyenin altı karttan oluştuğu bir yapboz seti çıkarttık. Sette bir de minik hikâye kitapçığı var. Hikâyeler ve yapboz içerik tasarımını ben yaptım. Böylelikle ilk hikâye kitabı tecrübesini edindim.
2013 senesinde de Artemis Yayınları’ndan “Burcu ve Berk ile...” serim çıktı J

Geçenlerde anneniz İpek Ongun’un 1995 yılında ben 14 yaşında iken okuduğum “Lütfen Beni Anla” adlı kitabını buldum evde. İçine göz gezdirdim, düşündüm, yazılanları yıllar sonra bir anne olarak okudum… Bir anne olarak kendisini sıklıkla çocuğunun yerine koyabilen, empati kurabilen bir anneniz varmış sizi büyütürken, kitap bana böyle hissettirdi… Hepimiz anne olmadan önce “anne olunca annem gibi olmayacağım” dediklerimiz vardır sonra anne oluruz ve annemiz gibi de oluruz sıklıkla J Sizin de kendi anneliğinizde “tıpkı annem gibi bir anne oldum” dediğiniz neler oldu bugüne kadar?

Çok haklısınız. İstediğimiz kadar annemizi eleştirelim, sonunda bizler de anne olunca onlar gibi oluyoruz. Benim annem pek eleştirilecek bir anne değildi. Hâlâ da öyle.
Öte yandan, genç kızken oflayıp pufladığım şeyleri şimdi ben kızımdan istiyorum. O değerleri ve öğretiyi ben ona aktarmaya çalışıyorum, aynı annemin bize yaptığı gibi. Kızım da oflayıp pofluyor, aynı benim anneme yaptığım gibi J

Kızınız “Anne baaak ne yaptım?!!” dese çok mutlu olursunuz?

Öğendiklerini uyguladığında, hatta onlara kendince bir şeyler  katıp, yepyeni bir şey yarattığında çok gururlanıyorum. O da çok güzel hikâyeler yazmaya başladı. Kullandığı dil çok net, çok güzel. Sekiz yaşında bir çocuk olarak beni bazen çok şaşırtıyor.

“öğretici” /”mesaj veren” kitaplarınız var;  hangi konuda yazacağınıza nasıl karar veriyorsunuz? Kızınızla gündelik yaşadığınız olayların etkisi oluyor mu?

Kesinlikle! Malzemem kızım J
Şaka bir yana, aslında ihtiyaçtan yola çıkarak konuları belirledim. Önemli olduğunu, benim olduğu kadar başka ebeveynlerin de bu bilgilere ihtiyacı olduğunu, olacağını düşündüğüm için yazdım. Kendim kitap seçerken de bana ne veriyor diye düşünürüm. Vakit çok dar. O nedenle okuduğum kitabın bana bir şeyler katması benim için çok önemli.
Ancak çocuklara kitap yazarken, okutabilmek lazım. Yoksa işe yaramıyor. Haklı olarak sıkılıyorlar. Doğru mesajı çaktırmadan vermek lazım J “Burcu ve Berk ile...” serisinde bunu yapmaya çalıştım. 

Neden “0 km bızdıklar”?

Çünkü bir insan doğduğunda hayatının sıfırıncı kilometresinde oluyor. Son derece saf, temiz, almaya ve algılamaya açık oluyor. Onların çocukluk hâllerine hayranım. Bloğumun çocukların ve onların ebeveynlerinin bu dönemlerine yardmcı olmasını arzuladım. Bu nedenle “0 km.Bızdıklar” dedim. (Bızdık kelimesi bizim ailede çok kullanılırdı)

Hem çocuğunuz olup hem de işiniz çocuklarla alakalı olunca dört bir yanınız mecburen çocuklarla çevrili gibi. Çocuklar ve annelik dışında hangi konuda ve ne zaman bir sohbetin içindeydiniz?

Ben birbirinden farklı konularda bir şeyler yapmak, birbirinden çok farklı yapıda insanlarla vakit geçirmekten çok hoşlanıyorum. Her yapılan iş, her atılan adım ve her tanıdığım insan bana bir şey öğretiyor, bir yenilik, bir heyecan katıyor hayatıma. Bazen fazla dolduruyorum sepeti, boğuyorum kendimi. Sonra tekrar gözden geçirip, hafifletiyorum ki nefes alabileyim. Ama her türlü, tekdüze bir hayat hiç bana göre değil.

Yani kızıma bayılıyorum ama onsuz vakit de geçirmek istiyorum. Pek çok seyahate birlikte gidiyoruz fakat eşimle başbaşa olmaya da ihtiyaç duyuyor, arada buna göre program yapıyorum. Ya da çocuk ilintili çalışmalar yaparken, arkadaşlarımla ya da aile büyükleriyle de vakit geçiriyor, dengeyi kurmaya çalışıyorum. Akşam arkadaşlarla keyifli bir yemek bazen çocuksuz olmayı gerektiriyor ve iyi geliyor. Pek çok şapkamız var. Zaman zaman değiştirmek bizi dengeliyor adeta.


Veee Son soru… (oğlum)Mert soruyor: Burcu ile Berk nerede?

Hayalimde J