blog fırtınası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
blog fırtınası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Aralık 2013 Çarşamba

#BlogFırtınası : 4. gün - oyuncu anne Keriman...

Ehh bu aralar en öne çıkan kimliğim "annelik" ya  "Kafanızdan bir karakter atın ve onun hikayesini yazın" diyince de öyle süper kahramanlar, Balerina Cif kıvamında her şeye yetişir karakterlerden ziyade hayalimde çooook rahat hatta çocuk kısmı ağır basan bir anne canlandı... adı da Keriman (nedense bir isim bulayım dedim aklıma Keriman geldi; Kerem'in rahatlığından bu isim mi çağrışım yaptı acaba!!!???)

Keriman 32 yaşında 4 yaşına yaklaşan bir oğlu, 4 aylık da bir kızı var...Çalışmıyor, evde...Yani evde çalışmıyor... Saçma bulur "ev benim en rahat olmam gereken yer niye kasayım kendimi" der atar koltuğa kendini en rahatından... Evi derleyen toplayan ekstra kimse yok Kerimanların evinde; Keriman evi derliyor topluyor ama herkes kadar... Oğlu kadar, kocası kadar, hatta neredeyse kızı kadar! Salonda bir bardak kalmış onu mutfağa koyalım, hatta bulaşık makinesine koyalım ortalıkta sürekli alakasız şeyler dolanmasın derdi yok Keriman'ın, "amaaaan kullanırız kullanırız sonra hepsi birikince toplar kaldırırıız" der Keriman... Eve girince yere atılmış mont görünce etrafından dolanır Keriman, öyle alayım da asayım ya da "oğluma söyleyeyim de kendi asma sorumluluğu kazansın" falan diye de düşünmez Keriman, "amaaaaan çocuklu ev burası"der ve geçer, montu "yer"inde bırakır- ve geçer... "Çocuklar yemek yesin tabii, hem de en lezzetlisinden der Keriman, keyif alsınlar, lezzeti bilsinler" der; birlikte girer mutfağa ama öyle öncesinde temizlik kuralları, sıralı yapılacak işler listesi falan yoktur Keriman'ın... "Akşam uyku saati önemli tabii çocukların büyümesi için ööööyle çok geçlere kalmasınlar" der ama oğlu "bir kitap daha bir kitap daha bir kitap daha" derken 10 kitap okumaktan gocunmaz Keriman... Tabii çocuklar uyudu dur ben de mutfağı toplayayım, çamaşırları makineye atayım bıdı bıdı derdi de yoktur Keriman'ın "amaaaaan bir boş vakitte toplanır elbet, yıkanır elbet" der alır kitabını çekilir bir köşeye; kendiyle başbaşa kalmanın keyfini çıkarır Keriman...Dinlemez kimseyi, takmaz kafasına "doğru mu yaptım yanlış mı acaba" diye "olduğu kadar, olmadığı kader!" der yürür gider kendi yolunda... Yok bebeği sallamışım,yok uyku rutini yapmamışım,yok anne sütü 2 yaşına kadar vermişim ya da 2 aylıkken sütten kesmek zorunda kalmışım, emzik vermişim yanlış yapmışım,emzik vermişim doğru yamışım, tuvalet eğitimine geç kalmışım, katı gıdaya sebzeyle başlamışım,hayır hayır meyveyle başlamışım dertleri yoktur Keriman'ın önemli olan sohbettir çocuklarıyla oyundur... Oyuncu anne Keriman...

2 Aralık 2013 Pazartesi

#BlogFırtınası : 2. Gün


"...Tarih ve toplum arasındaki ilişki hangi yönde olursa olsun tek yönlü olmamalıdır..."* tarihçi olmamış bir tarih mezunu olarak evlendiğimde "çeyiz" namına kitaplarımı getirdim ben bizim eve... Bugünün görevi de "Herhangi bir kitabın, herhangi bir sayfasını açın ve bir satır seçin. O satırla yazıya başlayın, gerisi sizden…" olunca okul zamanındaki kitaplarımın önüne oturdum... birkaç kitap karıştırdım ama benim için pek de herhangi bir kitap olmayan bir kitabı seçtim, içini karıştırdım bu cümleyi görünce durdum sayfayı okudum... 

Düşündüm... Bundan 10 ve fazlası yıl önce okuldaydım ve o döneme dair en çok özlediğim anlar ders içi ve dışı gündemle, politikayla, tarihle, toplumla alakalı derinlemesine yaptığımız konuşmalar... Bugüne baktığımda yargılar, yorumlar maalesef geçmişe göre daha keskin, daha net, daha çerçeveli. Ya biz büyüdük, tartışmaya fırsat vermeyecek şeklide "insan sarrafı" olduk, net yorumlar yapıp her şeyi "çok" bilir olduk ya da içinde yaşadığımız dönem bizi tartışmalardan, farklı fikirlere saygı duymaktan alıkoymaya başladı.

Ve ne yazık ki çocuklar da bu kadar keskin hatlarla, siyah ve beyazlarla, "biz" ve "onlar" ile büyüyorlar; oysaki arada binlerce, milyonlarca renk; farklılık ve zenginlik var. Bir şeyin bize göre doğru olması her zaman ve herkesçe doğru olacağı anlamı taşımayabilir. 


En başta, tarih ve toplum arasındaki ilişki tek yönlü olmamalıdır diyerek başladım. Bence bu her türlü ilişkiyi anlamak, yorumlamak için doğru... Karşıdan bize gelen mesajları yorumlamakta çok ustayız da acaba bizim mesajlarımız nasıl anlaşılıyor onu da düşünmek gerek... Biri bize ya da çocuğumuza çaaat diye yaftayı yapıştırdı diye kızıyoruz da peki biz hiç mi etrafımızdaki insanları yaftalamıyoruz!! 


Tarih, tek yön, çift yön, düşünceler, tartışma, çeşitlilik, çocuklar, yaftalamak derken oradan oraya atladım, dağıldım... Aslında söyleyeceğim çok kısa ve öz: "biraz saygı!"


* "Geçmişin Sesi" Paul Thompson

1 Aralık 2013 Pazar

#BlogFırtınası : 1. gün :)

Bir varmış bir yokmuş... Zeynep, twitter'da timeline'da #blogfırtınası etiketi ile yazılmış tweetler görmüş, bu ne acaba demiş, gördüğü şu linke tıklamış, fikir hoşuna gitmiş haydi ben de yazayım demiş... Bugün 1 Aralık, 31 günlük ödevin ilk günü... Gün 2 Aralık olmadan yazayım istemiş...

Bir varmış bir yoknuş... yazı yazmak Zeynep'e hep iyi gelmiş, kendini en iyi ifade etme yolu olarak yazıyı hep öncelikli olarak tercih etmiş. Günlük tutmuş, notlar yazmış, anı defterleri doldurmuş, bunları saklamış... Okulda genelde "sıkıcı" bulunan kompozisyonları yazmaktan zevk almış, dönem ödevleri hazırlamış, arkadaşlarıyla mektuplaşmış... "Paper"lar yazmış üniversitede... Günlük tutmaya ara ara devam etmiş... Sonra ufak bir bebek vesile olmuş, bir blog tutmaya başlamış ama pek devamı gelmemiş. E ne de olsa çalışıyor o zamanlar... Ama çalışırken de bir bakmış yine yazmakla ilgili bir şeyler yapar olmuş yaptığı ana işin yanında; "çalışan iletişimi" ile ilgili kişi oluvermiş... Sonra iş hayatına ara vermiş, derken 2. bebek haberini almışlar... Zeynep, "bu blog tutmaya yeniden başlasam" demiş ve aklına geleni, ileride hatırlamak istediği her şeyi  bloguna taşımaya başlamış...

Gökten 3 elma düşmüş: biri kocasına, biri oğluna, biri de kızına...