24 Haziran 2013 Pazartesi

hastane çantasını hazırlarken


Evet gerçekler yavaş yavaş yaklaşırken ben de hastane çantasını yavaş yavaş hazırlamaya başladım... Ben kendimce şöyle bir çanta hazırlıyorum, belki ileride ihtiyacı olup bakanlara da bir yardımım dokunmuş olur... Bu arada "Zeynep, yazmamışsın ama şunu da unutma sakın" diyen olursa lütfen eklesin yorumlara... Burçlara çok itibar etmeyen ama dün okuduğu bir yazı sonrası "evet tipik bir Oğlak burcu annesiymişim" diyen biri olarak listeler, listeler ve listeler.. Artık sıkıcılıklarım, planlarım ve listelerime de bir kisve buldum ya benden rahatı yok: n'apalım Oğlak burcu böyle diyip sıyrılacağım işin içinden:)))

Gelelim listeye:

ANNE İÇİN:
- Gecelik/ pijama
- Terlik
- Hastaneden çıkarken giymek üzere kıyafet
- Çorap (Mert'in doğumu öncesi ve sonrası ayaklarımbuz kesmişti; hoş o tarihte havaların pek sıcak olduğu da söylenemez ama tedbirli olmakta fayda var) ve çamaşır
- saç fırçası/ tarak
- makyaj malzemeleri (bilenler bilir benim konuyla pek alakam yok ama olmazsa olmaz diyenler olabilir)
- Diş macunu & diş fırçası ve diğer hijyenik ihtiyaçlar
- Kırmızı taç/ toka
- Kamera / Fotoğraf makinesi (şarj aletleri, gerekliyse boş cd vs gibi gerekli ekipmanları da unutmamak gerek)
- Cep telefonu şarjı
- (bu benim çantaya özel olabilir,hangi arkadaşım duyduysa "deli misin?" dedi) mini photo printer- hastaneye gelenlerle çekilen fotoğrafları basıp kendilerine vermek için- özellikle fotoğrafı dijitalde tutmaya alışık olmayan ve mutlaka ellerinde olmasını isteyen aile büyükleri için :)))
- varsa ikram edilecek çikolata, şeker ve türevleri ile kullanılacaksa süslemeler
- hatıra defteri

BEBEK İÇİN:
- Hastane çıkışında giyebileceği kıyafet (body, tulum, çorap, eldiven, bere vs)
- Ana kucağı

REFAKATTEKİ BABA VE (varsa) AĞABEY / ABLA İÇİN:
- Pijama ve yedek kıyafet
- oyuncak (boyalar, oyun hamuru, birkaç oyuncak araba vs..)




36. hafta doktor kontrolü ve 37. haftayı tamamlarken

Yaklaşık 40 haftalık (+/-2 hafta) hamilelik sürecinde 37. haftayı tamamladık... Tamamladık diyorum,çünkü bu süreci ben, Kerem, Mert ve İpek bebek birlikte sürüyoruz tüm keyifli anlarıyla, yorgunluklarıyla,krizleriyle ve hayat akışı ile...

Yerli/yabancı tüm kaynaklarda 37. haftanın tamamlanması ile artık erken doğum sürecinin bittiği ya da bir başka deyişle bu tarihten itibaren doğacak bebeğin normal zamanı içinde doğmuş olarak kabul edildiği yazıyor. Tabii bebeğin büyümesi halen devam ediyor(muş). Bu günü tamamlayarak ben psikolojik olarak rahatladım açıkçası; nedense 32-33. haftadan sonra sanırım sıcakların da etkisi, benim büyümem ve hareketlerimin zaman zaman kısıtlanması ve bu kısıtlanmadan evde zaten bir çocuk var olduğu için hiç hoşlanmamam nedeniyle erken doğuracakmışım hissi çok ağır basıyordu. Hatta geçen haftaki 36. hafta doktor kontrolümün ardından doktorum "seni 2 hafta sonra göreyim." diyince "e demek ki erken doğuracağıma dair bir ibare yok!" dedim kendi kendime... Zaten NST'ye (anne adayının karnına bağlanan ve bebeğin hareketlerini,kalp atışlarını, kasılmalarını kaydeden alet) bağlandığımda da içeridekinin çıkmaya hevesli bir modda olmadığını farkettik. 36 hafta boyunca kendinden görüntü vermekten kaçınan minik bebeğimiz bu hafta da yine yüzünü saklayarak bize pek fazla bir görüntü vermedi... 

37. haftanın sonlanması itibariyle 1çocuklu1gebenin dünyasında neler var? Tabii öncelikli olarak yapılacak işler listeleriyle dolaşıyorum; mesela:

- hastane çantamızı hazırlıyorum- İpek'e (inşallah her şey yolunda giderse) hastaneden çıkışında gerekli olacak giysileri ve bana hastanede gerekli olacak eşyaları ve tabii ki odamızı süslemek üzere gerekli olacak malzemeleri bavula koydum. Mert'e ve Kerem'e gerekli olabilecek eşyaları da koydum mu bavul arabanın bagajındaki yerini almaya hazır olacak. Mert'e eşya dedim,çünkü Kerem'le hastane sürecinde Mert'in de yanımızda olmasına karar verdik. Bakalım zorluğu mu kolaylığı mı ağır basacak ama biz hep birlikte hastanede olalım istiyoruz... Bu konuda yaşayacağımız tecrübeleri doğum sonrası buradan aktarırım umuyorum:))

- Doğuma kadar bitirmek istediğim kitaplarım var onları bitirmeye çalışıyorum: kimisi doğumla ilgili, kimisi kardeşlikle,kimisi de 3 yaş ve civarı krizleriyle:))) Bu kitaplardan da özellikle bloga yazmak istediğim notlar var, artık onları da uygun bir zamanda yazmaya çalışacağım. biri 0, diğeri 3.5 yaşında iki çocuk için bir anda kitap çeşitliliğim arttı... İşin kötü tarafı Mert'in bebekliğini unuttuğumu düşünerek yenidoğanlarla ilgili bir şeyler de okumam gerektiğini düşünüyorum ama sanırım ona zaman yok:))) Artık onları yaşadıkça okuyacağım ve hatırlayacağım; ya da daha iyisi okumama gerek kalmadan yaşadıkça hatırlayacağım.

- 37. hafta ve Haziran ayının ortası ile birlikte; yani benim büyümem ve sıcakların artması ile birlikte gece uykularım oldukça kesintili bir şekle girdi. Sürekli olarak "Eylül'de doğum yapacaklara kolay gelsin" diyerek dolaşıyorum. Bütün yazı hamileliğin son dönemiyle geçirecekleri için onlarla ciddi bir empati içindeyim:))) Bir de tansiyon hastası olan, ya da ayakları sürekli ödemli dolaşan teyzeleri anıyorum ve onlar için de kolaylıklar diliyorum... Mert'e hamileyken aldığım kilo ile başabaş gidiyor gibiyim;şimdiye kadar 13.5 kilo aldım ama sanki 25 kilo almışım gibi hissediyorum... Bu nedenle kısa zamanda yoğun kilo alımı yaşayanları da sıklıkla anıyorum. Kısacası bu dönemde empatim inanılmaz yüksek boyutta dolaşıyorum... Haaa hala Mert'i kucağıma alıyor muyum, hayatı normal akışında yaşamaya çalışıyor muyum, hala hızlı hareket ediyor muyum??? evet, evet, evet... Tabii sonra bir anda ne olduğumu anlamadan "dur ben bi' oturayım, ben bi' uyuyayım, ben bi' dinleneyim" modu açılıveriyor. İçimdeki "sonuçta hamileyim, hasta değil; hiçbir şey bunları yapmama engel değil" düşüncesi ile vücudumun arada verdiği "yeteeeeer!" sinyali kapışıveriyor... Bu kapışma arasında da zaman geçip gidiyor işte...

- Tabii bir de bu dönemin psikolojik çeşitliliği var anlatmak gereken... Kaygı seviyesi, merak seviyesi bu ara tavan yapmış durumda bende... Bebek sağlıklı olacak mı, doğumum iyi geçecek mi, doğum sonrası ev hayatımız nasıl olacak, Mert nasıl tepki verecek yeni hayatına, iki çocuklu hayatta anne babalık nasıl olacak, iki çocukta adaletli olmak zor olacak mı, gibi gibi gibi bin tane soru geliyor kafama... Kimine "bu dünyadaki ne ilk, ne son ne de tek iki çocuklu ev bizim evimiz olacak" diyerek kolayca cevap bulup geçebilirken kiminde "acaba"lar ile  takılı kalabiliyorum... Neyse okuduğum pek çok yazıya göre bu kaygılar da normal:))) Mert'e hamileyken bilinçli olarak doğum süreci ile ilgili kimseden hikaye dinlememeye çalışmış ve doğum hakkında detaylı yazılar okumamıştım; ama bu süreçte zaten daha önce doğum yapmam nedeniyle tüm sürece hakimim, ayrıca sanırım bu sefer etrafımda çok fazla bebekli insan var ve birçok hikayeye (neyseki çoğu pozitif doğum öyküsü:)) maruz kalıyor, pek çok şey okuyorum... Belki de tüm bunlardan dolayı en basitinden Mert'e hamileyken hiç hissetmediğim ya da anlamadığım yalancı doğum sancıları/ Braxton Hicks sancılarını son 2-3 haftadır çok net hissettiğimi düşünüyorum.

- Son olarak ara ara doğumun başlayacağı zamana ilişkin planlar yapıyoruz... Gece, sabaha karşı, gün içinde ya da akşam saati olması; Mert'in uykuda, okulda ya da uyanık ve bizimle olduğu saatlerden hangisine denk gelmesi durumunda nasıl ilerleyeceğimiz,kimi/kimleri arayacağımız vs vs gibi çeşitli planlarımız var mesela... Ama çok iyi biliyorum ki ne kadar çok plan olursa olsun bu doğum denilen şey hiç düşünmediğimiz ve planlamadığımız bir şekilde olabilir ve biz planlar yaparak sadece doğum öncesi süreçte kendimizi rahatlatmaya çalışıyoruz...

7 Haziran 2013 Cuma

İstanbul'da çocukla gezme kültürü alışveriş merkezi dolaşmak olmasın... #AVMleriboykotediyoruz

Geçen haftasonu Gezi Parkı'nda olaylar ciddi boyutta devam ederken, ben parka gidememenin bünyemde yarattığı rahatsızlıkla kendimce evden twitter üzerinde sağlıklı paylaşımlar yapmaya çalışarak ve televizyonların sessizliğinde en azından bizim sokaktaki sosyal medya bağlantısı olmayanlarda farkındalık yaratmak amacıyla kocaman bir kağıda "Diren Gezi Parkı" yazıp salonun camına astım. Hatta ben bu yazıyı astıktan 2 saat kadar karşı apartmanda bir pencerede daha bu yazıyı görünce çocukça sevindim bile...

Yazıyı hazırlarken tabii ki Mert de sordu... Ne yapıyordum, ne yazıyordum, o da bir şeyler yazabilir miydi vs vs... Ben de çok kısaca ona şehrin tam merkezinde bir park olduğunu ve onun yıkılıp yerine bir alışveriş merkezi yapılmasının istendiğini söyledim. Ama parkın yıkılmasını istemeyen insanların biraraya gelip parkın yıkılmasını istemediklerini söylediklerini ben de parka şu anda gidemeyeceğim için böyle bir yazı hazırladığımı söyledim birkaç cümle ile... Sonra çok fazla bir şey sormadı. Onun büyük resim defterinden 3 sayfa koparıp birbirine yapıştırıp pencereye asacağım yazıyı hazırlarken o da beni taklit etti kendince: defterinden bir sayfa çıkarıp kendince bir şeyler yazdı çizdi...

Neredeyse 1 haftadır pencerede yazımız asılı; o arada sadece eve gelenlere yazıyı park için astığımızı söyledi, daha da fazla bir şey sormadı/ söylemedi....

Bu akşam yurtdışından dün gelen eşimle 1 haftadır olanların detaylarını konuşurken parktan konuştuğumuzu farkeden Mert merakla "anne parka ne oldu?" diye sordu. Ben yine kısaca parkın yıkılmak istendiğini ama İstanbul gibi büyük ve kalabalık bir şehirde çok az park alanımız olduğu için parkın yıkılmasını istemeyen çok fazla insanın olduğunu ve onların parkta bulunarak parkın yıkılmasına izin vermek istemediklerini, şarkılar söylediklerini, hep birlikte yemekler yediklerini söyledim. "Hep mi oradalar?" diye sordu, ben de çok doğal "eveeeeet sürekli oradalar" dedim. "Peki gece ne yapıyorlar?" dedi. Ben de gece de orada olduklarını hatta bir kısmının çadır kurup parktaki çadırlarda uyuduğunu söyledim. Mert'in bir anda gözleri parladı ve "anne orada kaydırak var mı?" diye sordu, ardından da çok büyük bir merak ve şevkle "anne ne zaman biz de gideceğiz?" dedi... Valla o an
hemen onu alıp hemen parka gitmek istedim:)))

Ezelden beri çocuğuyla sürekli alışveriş merkezi gezen bir anne olmadım... Birinci sebebi buraların hastalık yuvası olduğuna inanmam, ikincisi ise alışveriş merkezlerinden çıkınca kendimi inanılmaz yorgun hissetmem... Hep kendimce alacağın bir şey varsa çık caddeden, Kadıköy'den al; çocuğunu gezdireceksen de Özgürlük Parkı'na / Göztepe Parkı'na git, sahile çık dedim. Bundan sonra bunu daha da
inanarak söyleyeceğim ve uygulayacağım sanırım... 35 haftası dolmak üzere olan 1çocuklu1gebe olarak Gezi Parkı'na gidip Gezi Parkı'nın direnişine bilfiil katılamadım ama kendi çapımda alışveriş merkezi çılgınlığının "her mahallede bir tane" kıvamına gelmemesi için kendimce böyle bir direniş buldum...