2 Aralık 2015 Çarşamba

Çok mu önemsedik "ANNE OLMA"yı bu hayatta???

Çok mu önemsedik bu "anne olmak" kısmını hayatın?

Evet, ben çok önemsedim! Ama kendi hayatımı bıraktım, kendimi çocuklarıma adadım manasında değil pek... Ben, anne olmayı sevdim... Başka bir şey olamadığımdan değil! Başka bir şeylerin yanında en çok keyif aldığım şey olduğundan... Yorgunluğu ve kafa karışıklığı bol, yetemediğin inancı çok olsa da o ilişki içindeki saflığı çok sevdim ben... Bir de çocuktan sonra kendimi, tanımaya çalışmamı, kendi büyümemi anlamaya çalışmamı ilginç buldum ben...

Çocuktan önce umrumda bile değildi evde içtiğimiz sütün pastorize mi, uht mi yoksa çiğ mi olduğu? Benim için evde yoğurt yapmak neredeyse eşitti dumanın hareket denklemini bulmaya! Yediğimiz elmanın da vatanı, milleti, sülalesi, akrabası pek umrumda değildi; zira eve alınan elma 2. haftanın sonunda yenmeyip çürümeye başladığından atılıyor; biz de bu nedenle eve pek meyve almıyorduk! Hatta o dönem "annemin sınav zamanı bir tabağa soyup da masama getirdiği meyveler gözümde tütüyor" demişliğim de çoktur... Kısacası annemle vedalaşmak zorunda kaldığımız 2002 yılından evlendiğim 2006 yılına kadar ve evlendiğim 2006 yılından Mert'in doğduğu 2010 yılına dek (hadi belki hamileliği bu dönemden çıkarabiliriz kısmen) lezzet ve temizlik dışında nerenin malını yediğimin pek önemi yoktu!





2007-2008 falandı, Cadde'de bir manavdan aldığımız şeftalinin içinden böcek çıkınca yaygarayı basan ben, yıl 2012'de taaa uzak yollardan gelen sebze-meyve siparişimin içindeki marulların arasından tırtıl çıkınca zil takıp oynamıştım tabiri caizse! ne olmuştu bana bu 4 yıllık süreçte de ben böceklere ve sürüngenlere kendimi daha yakın hissetmeye başlamıştım? Haaaa evet çocukla birlikte pislik seviyem hiç olmadığım bir noktaya gelmişti kabul, yerlerde sürünmeyi de bebeklik döneminde çok iyi öğrenmiştim; ama konumuz bu değil! Engin bilgi kaynağı anne camiası ve internet birleşmiş bana dört koldan "sebzenin içindeki canlıyı öldürmeyen tarım ilacı seni de öldürmez"i öğretmişti! ya da bir başka deyişle "sebzenin içinde yaşayan canlı varsa orada kullanılan bir ilaç yoktur" gibi bir şey beynime kazınmıştı...

Neyse... Sonuçta evde "iki taşım" çorba kaynatmayı ağır iş sayan ben, kuru bakliyat dolabı çeşit çeşit hazır çorbadan geçilmeyen ben yıl 2015 "valla güzel tarhana hem domates hem kırmızı biberden yapılan oluyor" demeye başlamışsa, yayla çorbası dediğin 5 dakikalık hadise diye buyurmuşsa "beni sizler var ettiniz" diye oğlum ve kızımın önünde eğilmek boynumun borcudur artık!

Bu hazır çorbanın bir de ana yemeği vardı bu arada: "tavuk nugget"... Bizim buzluğun demirbaşlarındandı kendisi... Tavuk nugget'tan bu zamana geldiğimiz nokta: "eve zinhar tavuk giremez"e yakın bir nokta oldu! Bildiğimiz yerin- yan komşunun arka bahçede beslediği mesela (deeeeermişim!!!) - tavuğu ise ayda yılda bir girebiliyor işte eve...

Bu arada ben çocuklara kesinlikle çikolata, şeker vermiyorum diyen bir anne de değilim! (Haaaa elimden geldiğince sakız vermiyorum, o ayrı!! :))) Bak aspartamı da çocuklar doğduktan sonra öğrendim, bunu da yazalım kenera...) Yani aman bunu yemesin, onu şu kadar yesinci değilim; organik takıntılı hiç değilim (zira Türkiye'de organik tarıma kişisel olarak pek inanmıyorum- ama beni ikna etmek isteyen ve anlatan olursa da hiiiiç itiraz etmeden dinlerim, o ayrı); buna rağmen bir beslenme uzmanı, bir kimyager, bir gıda mühendisi edalarında yiyeceklerle ilgili isteyerek ya da istemeyerek bilgi topluyorum ve bu bilgiler sonra beni bir güzel eviriyor çeviriyor...

Bu yiyecek konusunun birkaç tık ötesinde de yine anne olduktan sonrasında beni benden alan bir "okul" ya da daha geniş kapsamıyla "eğitim"  konusu var ki gerçekten 2010 öncesi, hatta hatta belki 2012 öncesi benim için okulda eğitim "iyi bir okula gidip kendini hayata hazırlamak" gibi mesnetsiz bir düşünce olabilirdi... Şimdi geldiğim noktada "okul eğitimi" "canım inşallah (!) çocuklarımız, sevgi dolu öğretmenlerle karşılaşır, gerisi boş" kıvamında... Neyse bu okul ve eğitim konuu çorbadan, tavuktan, sütten çooook çok daha derin başlayınca hiç susmuyorum!

Ne soruyordum? "çok mu önemsedik bu annelik konusunu?" evet ben önemsedim valla, ama sanki keyif aldığım için önemsedim, yorgunluklarım çok olsa da "yük" olarak görmediğim için önemsedim, sevdiğim için önemsedim ve en çok da kendim için önemsedim... Bundan yaklaşık 4 sene önce, işimden istifa ettiğimde "bu büyük bir fedakarlık" diyenlere verdiğim yanıtım hala değişmedi: "ben bunu çocuğum için yapmıyorum; kendim için yapıyorum!"

(Sağlık durumlarını dışarıda bırakarak cümlemi kuruyorum) Herkesin nasıl bir anne olduğu (ve hatta anne olmadığı), neye taktığı, neyde rahat davrandığı, neyi önemsediği, neyi önemsemediği, hepsi hepsi kendi tercihi; tıpkı hayattaki diğer tercihlerimiz gibi; önceliklerimiz gibi...

Gece gece bu konu nerden düştü aklıma? Bugün bize taaaaa Antalya'dan gelen portakallardan :)))




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder