28 Ekim 2013 Pazartesi

Gezenti anne için önemli bir konu: Emzirme Odası

İpek doğduktan sonra sanırım 5. günden itibaren dışarılardayız... Bu dışarılarda gezinmelerimiz (İpek de nisbeten uyumlu bir bebek olduğundan) artık daha uzun sürmeye başladı. Bazen Mert'i sabahtan okula bırakıp dışarıdaki işleri halletmeye ya da yürüyüş yapmaya İpek'le birlikte çıkıyoruz öğleden sonra Mert'i okuldan alma saatine kadar bazı günler dışarıda kalıyoruz, sonra Mert'i okuldan alıp hep birlikte eve dönüyoruz... Bu gezilerin bir de haftasonu daha kalabalık yaptığımız versiyonları var tabii..

Bu ara farkettim ki gideceğim yerle/yerlerle ilgili ilk dikkat ettiğim şey İpek'in uyku saatinin ardından nerede olma ihtimalimiz olduğu ve İpek'i rahatça emzireceğim bir yer olup olmadığı... Aslında ben İpek'i emzirme örtümüzle her yerde emzirebiliyorum ama İpek bundan pek memnun olmuyor ve üzeri örtülü bir şekilde emmek istemiyor çoğu zaman. Ve bence de çok çok haklı, hangimiz yemeğimizi özellikle de çok aç olarak uyandığımız bir uykunun ardından sıkış tepiş bir şekilde kendimizi kısıtlayarak yemek isteriz? Bana kalsa emzirmek çok çok doğal bir eylem olduğundan kendimize uygun rahat edebileceğimiz her yerde örtü var yok derdi olmaksızın emzirebilmeliyiz!! Ama şu toplumsal normlar,kurallar vs yok mu onlara uymadık mı herkes bir anda fazlasıyla rahatsız oluyor!!! e dolayısıyla biz de bir anda suçluluk (!) duygusuna yeniliyoruz... 

Neyse konudan çok sapmayayım.. Bu ara benim için emzirme odası olan yerler, restoranlar, mağazalar ayrı bir sempati kazanıyor... Biz çok alışveriş merkezi alışveriş merkezi gezen bir aile değiliz ama tabii ihtiyaç durumunda İstanbul'da adım başı varolan güzide merkezlerimize uğruyoruz. Şimdiye kadar içinde emzirme odası olmayan bir alışveriş merkezine rastlamadım. İyileri var, bir de yapılmış olmak için yapılmış olanları var diye ikiye ayırabiliriz avm'lerdekileri... 

Sokaklardaki emzirme ihtiyacına bağlı olarak avm dışı yerlerdeki emzirme odalarının bir listesini hazırlamaya çalışıyorum. Lütfen bilen, gören, deneyimleyen varsa eklesin yorumlara... Twitter'da #emzirmeodası başlığıyla da ekleyebilirsiniz. 

Ben listeyi başlatıyorum, haydi el birliğiyle uzatalım listeyi. Biliyorum çok uzun bir liste olmayacak belki, ama kim bilir belki bir bilinç başlatırız da mekan sahiplerinin bu ihtiyaçla ilgili farkındalıkları artar ve bu liste daha da uzar:))

Ben en yakınımda, son zamanlarda gittiğim yerlerle başlıyorum:

  • Şaşkınbakkal Mothercare mağazası: Mothercare mağazası Mert yeni doğduğunda o dönemki bu civarda yaşayan ya da bu tarafa gezmeye gelen tüm bebekliler gibi benim de kurtarıcımdı. Eski binasında 2. katta kocaman bir emzirme odası vardı. Hatta orası anneler arası önemli bir sosyalleşme alanıydı... Gel zaman git zaman Mothercare yine Şaşkınbakkal'da başka bir binaya taşındı, orada da yine 2. kata bir emzirme odası koydu ancak bir önceki kadar kapsamlı ve büyük bir alan olamadı maalesef burası. Bir alt değiştirme sehpası ve bir emzirme koltuğundan ibaret küçük bir odacık... Ama yine de biz emziren annelerin aklına ilk gelen yerlerden biri... Keşke Mothercare yetkilileri eski kapsamlı emzirme odası gibi bir yer ayırabilseler bu binada da...
  • Şaşkınbakkal Joker mağazası: Joker buradaki mağazasını açalı çok olmadı aslında,bir süre önce de üst katlarını da bünyesine katıp daha büyük bir mağaza haline geldi. Bir ay kadar önceydi uğradığımda emzirme odası yapıp yapmadıklarını sormuş mağaza içinde iki tane emzirme odası olduğunu öğrenmiştim.Biri giriş katında yeni hazırlanıyordu, dçğerini görmemiştim. Dün alt kattaki küçük odayı kullandım emzirmek için. Küçük, içinde bir koltuk ve alt değiştirme sehpası olan bir odaydı. Emzirmeyi tamamlayınca bir de en üst kattaki odaya şöyle bir göz attım. Bu oda, diğerinden daha büyük olmakla birlikte aşağıdaki gibi koltuk ve alt değiştirme sehpası bulunduruyor. Her iki odada da lavabo bulunmuyor.
  • Şaşkınbakkal Marks&Spencer mağazası: Yine tek annelik emzirme odalarından bir tanesi. Mağazanın çocuk/bebek reyonunun bulunduğu katta tuvaletlerin yanında yer alıyor. Sallanan bir koltuk, ayak uzatmak için bir puf ve portatif alt değiştirme sehpası bulunuyor. Burada da lavabo bulunmuyor.
Katlı mağazaların emzirme odalarını denerken aklıma Şaşkınbakkal Boyner de geldi ve orada da bir emzirme odası olup olmadığını sorduğumda bir alt değiştirme odası olduğunu öğrendim. Bir tuvalete eklenmiş portatif alt değiştirme sehpası var burada sadece... Gerçi Şaşkınbakkal çevresinde zaten yukarıda yazdığım alternatifler bulunuyor. Bağdat Caddesi üzerinde Şaşkınbakkal- Suadiye çevresinde alternatifler var iken bu konuda Caddebostan çevresi oldukça eksik kalıyor diye düşünüyordum...

Geçtiğimiz günlerde Caddebostan Kültür Merkezi'ne gittiğimde İpek'i emzirmem gerektiğinde Kültür Merkezi içinde kesin bir emzirme odası vardır inancıyla odanın nerede olduğunu sordum ve kültür merkezi içinde emzirme odası olmadığını öğrendim. Keşke olsaydı dedim hem kendi kendime hem de twitter üzerinden Kadıköy Belediyesi'ne... Belki bir gün olur kim bilir...

Caddebostan Kültür Merkezi'nde emziremeyince ve İpek'in süt krizinin başlayacağını düşünerek o gün kendimi uzun zamandır gide gele kendimi evimde gibi hissetmeye başladığım İyi Cüceler Çocuk Kitapçısı'na attım:)) Bu arada twitter üzerinde #emzirmeodası başlığında yazarken Caddebostan Nivokido'dan orada rahatlıkla emzirebileceğimizi belirten bir tweet aldım... En kısa zamanda İpek'i orada da emziririm artık, Mert oyuncaklarla haşır neşir olurken...

Son olarak emzirme odasını kullandığım ve memnun kaldığım iki restoranı da eklemek isterim buraya:

  • Et-inn Restoran Sahrayıcedid: Et-inn bence ciddi anlamda çocuk-bebek-anne dostu bir restoran. Mert için oyun parkları, İpek içinse emzirme odası ve bizim için de rahatlığıyla ön plana çıkıyor... Emzirme odasında "yok yok" diyebilirim. Lavabo, emzirme koltuğu, alt değiştirme sehpası, emzirme minderi, bebek bezi, ıslak mendil, pişik kremi gibi gerekli olan her malzeme odada mevcut. Tek annenin emzirmesi için düzenlenmiş, ancak genişçe bir oda.
  • Kırçiçeği Pide Ataşehir: Kırçiçeği'nin de yine tek annelik, ama lavabosu, emzirme koltuğu ve alt değiştirme sehpası var. Bu arada Kırçiçeği'nde çocuklar için ayrı bir tuvalet de var, bu da özellikle Mert'in beğenisini kazandı:)
  • Krispy Kreme Şaşkınbakkal: Henüz buradaki emzirme odasını deneme fırsatım olmadıben de varlığını twitter'daki #emzirmeodası başlığından öğrendim.
Restoranlar kısmında eminim eklenecek daha çok yer vardır. Ben genelde İpek'i yemek öncesi uyuttuğum için farkettim ki restoranlarda emzirme odalarını yeni yeni deneyimlemeye başlıyorum. Deneyimledikçe de bu listeye eklemeye devam edeceğim. Alışveriş merkezlerini ise bu yazıda hiç yazmadım, ehemn hemen hepsinde iyi ya da kötü bir emzirme odası olduğu için...

Ancak bence esas ihtiyaç Kadıköy, Beyoğlu, Bakırköy, Nişantaşı gibi sokakta alışveriş ya da yürüyüş yapılan yerlerde emzirme odasına sahip mağazaların olması... Lütfen siz de bu tip yerleri biliyorsanız paylaşın listeyi uzatalım...

21 Ekim 2013 Pazartesi

eskinin "inek öğrencisi"nin bugünkü pazartesi sendromu...

Vallahi billahi ben tatillere karşı değilim, hele de uzun tatillerde hepimiz birlikteyiz ya seviyorum...Arada evet tırlatıyorum "burası ev, insan yaşıyor burada" türünden çıkışlarım ya da tatilin sonlarına doğru fazla birlikteliğin getirdiği şımarıklıkların doz aşımı oluyor ama bir arada bir şeyler yapmayı da seviyorum...

Seviyorum da... Çalışmayan (ya da evde çalışan mı demek gerekir:)) bir anne olarak yıllar sonra yeniden bugün pazartesi sendromum tavan yaptı! Geçen Mart-Nisan aylarında Mert okula başladı alıştı derken Temmuz'da İpek'in doğumunun da hemen ardından yaz tatiline giren okul ve okulun başlamasının 1 hafta ardından tatile giden biz, tatilden gelince değiştirilen okul, tam okulda oryantasyon dönemi bitmek üzereyken çıkagelen 9 günlük tatil....

Ve 3 gündür gündüzleri meme emmememe savaşları veren İpek...

Ve dün gece sadece 4 saat kadar uyumuş bir anne...

Pazartesi sendromu içimde patladı! Zaten sabah 6'da uyumuş bir anne olarak sabah uyanıp ilk cümlesi "ben bütün gün uyuyacağım anne!" olan oğluma pek de alışık olmadığı biçimde "tamam oğlum." dedim ve uyumaya devam ettim... Sonra bu cümlenin doğasına uymadığını fark eden oğlum yeni bir cümle attı ortaya: "ben artık okula gitmeyeceğim anne!" ve buna da hiç alışık olmadığı şekilde "tamam oğlum" dedim ve uyumaya devam ettim... Neyse bu denemeleri birkaç cümleyle daha devam etti, beni çıldırtamayacağını anladı ki sanırım "Ben okulumu seviyorum ama bugün gitmek istemiyorum" dedi sonra da "Bir tane Miki izleyeyim sonra götürürsün beni" dedi...

Sonra da onu bugun normale göre daha erken alacağım konusunda söz verdim kendisine... Valla yukarıda yazdığım cümlelerle sınanma sürecim yaklaşık 1.5 saat sürdü sonunda da okula bıraktım ama bırakırken hala bir şeyler söylüyordu. Bir yandan "aferin Zeynep bak bu işler sakin sakin de hallediliyormuş" derken kendi kendime diğer yandan "valla yarın da zorlarsa gücüm yok" diyordum... Bu okul meselesi var ya tam anlamıyla "ne seninle ne sensiz" durumu... İşin zor kısmı şu ki hayat boyu okulu seven bir "inek" öğrenci olarak Mert'le bu konuda empati kurmam da zor oluyor!!

15 Ekim 2013 Salı

BU-GÜN BAY-RAM ERKEN KALKIN ÇOCUKLAR....

en sevdiğim bayram şarkısı.....  herkese iyi bayramlar:)))

Bir elin beş parmağı aynı değil...

Dün akşam evdeki iki bıdığın uyku sürecinde ben de daha fazla dayanamayıp 9'da uyuyuverince sabahın 5'inde ayağa dikiliverdim işte "bugün bayram erken kalkın çocuklar" tadında...

Biraz önce İpek'i emzirirken aklıma geleni buraya yazmak istedim:

Evin ilk çocuğu "adapte olunan", ikinci çocuğu ise "adapte olan" oluyor dedim kendi kendime... Yani en azından bizim evde böyle sanki...

Yani ilk çocuk doğmadan önce tüm ortam ona göre hazırlanıyor, doğduktan sonra anne baba olan bizler ona göre günümüzü, hayatımızın akışını planlıyoruz... İkinci ise akışın içinde kendine yer buluyor,kendini o akışa adapte ediyor... Şanslı şanssız ayrımına, haksızlık muhabbetine girmeyeceğim çünkü ben daha önce de yazdığım gibi evin birinci çocuğu da ikinci çocuğu olmanın da kendine özgü şansı ve zorlukları olduğuna inanıyorum. Ve bu şans ve zorlukların da ileriki yıllarında insanın hayatına izler bıraktığına...

Çok kısa bir örnek: Mert doğduğu zaman (tabii gazlı bir bebek olmasının da etkisiyle) uykuları çok kısa süreli olunca ve ben yorgunluk içindeyken damarlarımda olduğunu düşündüğüm "otoriter murebbiye" kanı etkisiyle "bu çocuğu bir düzene sokmalıyım" demiş 3. aydan sonra bir uyku düzeni sağlamaya başlamıştım. Ama aslında Mert bizi kendi düzenine sokmuştu bence... Gündüz uyku saatiyse evde olalım, aman akşam rutinini bozmayalım, banyosu, emmesi ve uykusu üçlemesini  sarsmayalım derken biz bayağı bayağı kendimizi Mert'e uydurmuştuk. Şimdi bakıyorum da İpek bizim düzene kendini uydurma sürecinde sanki... Tabii bunda artık her yazımın içinde geçen, olmazsa olmazımız "carrierımız da çokama çok etkili... İpek, bizim günlük düzenimiz içinde uykusunu da uyuyor, emmesini de tamamlıyor (ya da bazen reddediyor), etrafını da anlamaya çalışıyor... Hangisi daha iyi ya da doğru diye bir soru olsa bence bu işin tek doğrusu falan yok hepsi dönemine göre kendi doğrusunu bulmaya çalışıyor... Benim için Mert'in bebekliğinde düzen kurmak çok çok çok önemliydi şimdi ise şunu farkediyorum zorunlu bir düzen kurmasan da çocuk/bebek kendi düzenini yaratıyor... Tabii bu şimdi içinde bulunduğumuz zaman için geçerli kimbilir gelecek günler neler gösterecek, neler düşündürecek???

Ha bu arada "kıskanma" ya da ilk çocuğun ikinciyi "kabullenme" sürecinin bizim evdeki izleri önümüzdeki günlerde yazmayı planladığım "deriiiiiin" bir yazı konusu:)))

Hep söylediğim hep derinden hissettiğim esas gerçekse şu: "sağlıklı olsunlar da geri kalanı detay"... İstediğimiz çıkarımları, psikolojik analizleri yapalım, uykusu için şu, aman okulu için bu, yemekleri için bunlar diyelim... önce sağlık... Tabii sağlıklı olmaları için yemekleri, uykuları  ve pek çok konunun peşinde dolaşıyoruz, "en doğruyu" yapalım istiyoruz bu inkar edilemez ama sağlık olmadığı zaman kendimizi bazen didikleyip durduğumuz konular da ne kadar basit kalıyor... Sabahın bu erken saatinde uyanmışken, bilgisayrı elime alıp bir şeyler yazmak istemişken ve kendimi konudan konuya atlama potansiyelinin en üst noktalarında bulmuşken her şeyin ötesinde tüüüüüüm çocuklara "sağlık" diliyorum...

7 Ekim 2013 Pazartesi

Bu köşe kitap köşesi:))

Tatil dönüşü yeni "eğitim yılı"nın başlamasıyla Mert de yeni bir okula başladı... "yeni okul" dediğime bakmayın aslında bizim okul serüvenimiz daha başlamadan önce aklımızdaki tek okuldu burası ama hamilelik döneminin etkisiyle eve en yakın okul bizim için en iyi tercihmiş gibi gözüktü... Nisan ayından itibaren Mert'in devam ettiği okuldaki öğretmenini çok sevmesi, okulun bizim balkondan gözüküyor olması, ortamın çok renkli olması gibi nedenlerden dolayı tatil dönüşü okul değişim sürecimizin zorlu olabileceğini tahmin ediyordum... Tabii bu başlı başına başka bir yazı konusu olur... Sadece şunu söyleyebilirim: anne babaların kendi çocuk yetiştirme tarzlarına uygun ve/ya kendilerine örnek olabilecek, anne&babayı da geliştirebilecek bir okul bulduklarında onun peşini bırakmamaları gerekirmiş...

Neyse konu aslında kitap okumayla ilgiliydi, ben bunu neden okuldan başlattım? Çünkü Mert'in okulunda çok güzel, insana huzur veren, insana "ben de kitabımı alsam da şuraya oturup okusam" dedirten birkitap okuma köşesi var. Ve sanırım Mert de bu köşeyi çok seviyor ve sürekli burayla ilgili bir şeyler anlatıyor... Ben de birkaç gündür evin her tarafına yayılmış kitapları topladığımızda yine raflara tıkmak istemiyordum. Okul bana çok güzel bir örnek oldu; bugün Mert okuldayken odasında minik bir okuma köşesihazırladım. Yatağının yanındaki komodini kitaplığa çevirip onun yanına da minik bir açılır kapanır koltuk koydum; bakalım beğenecek mi okuldan gelince?

 Mert ona kitap okunmasını çok seven bir çocuk, bir süredir de eğer o anda biz ona kitap okuyamıyorsak bizim ona okuduğumuz kitapları neredeyse ezberlediği için kendi kendine resimlerine bakıp hikayeyi kendine anlatıyor. Ona ne yaptığını sorarsak da "kitap okuyorum" cevabını alıyoruz. Bu için için beni çok mutlu ediyor ve inşallah hayatı boyunca bu ilgisi hiç değişmez diyorum. Ben çocukluğumdan itibaren çok severdim kitap okumayı, hala da öyle... Hatta Kerem'le evlendiğimizde Kerem'e "benim çeyizim kitaplarım" demiştim. Her ne kadar eskisi kadar yoğun kitap okuyamasam da hala elimde bitmesi bazen uzun zaman alsa da bir kitap oluyor. Mert'e ve İpek'e hangi huylarımız,özelliklerimiz geçer bilmiyorum ama umarım hep merak eden, okuyan, araştıran, hayal güçlerini zenginleştiren bireyler olurlar.

Mert'in kitap ilgisi tuvalet alışkanlığı kazanma sürecinde de bize yardımcı oldu. Bazen uzun süren bekleme süreçlerinde kitap dinlemek, resimlere bakmak Mert'ebence çok iyi geldi. Bu resimdeki banyo tipi kitaplık da bize tuvalet alışkanlığı kazanma sürecinden miras kaldı:))


Bugünkü düzenlemenin ardından raftan 5 kitap düştü onlar da İpek'in kısmeti oldu:))






3 Ekim 2013 Perşembe

Bugün sıkılmışım içimi dökesim gelmiş!!

Bu ara bazen sinir olduğum, bazen de "amaaaaan boşver" dediğim bir konu var: Bazı insanların etrafındaki insanların hayatı ile ilgili ahkam kesmesi!! Bugün de dün gece Mert ve İpek ikilisinin uykularının bolca bölünmesi benim neredeyse hiç uyku uyuyamama ve dolayısıyla da bugün asabi bir halde olmama neden olunca "amaaaan boşver" havasında takılamadım! 

Özellikle çocuğunuz / bebeğiniz varsa insanların sizinle ilgili ahkamlar kesme ihtimali bir anda artıveriyor!! 

"Aman havalar çok soğuk dışarı çıkarma bu çocuğu bu kadar hasta olur!", "Alışveriş merkezine bebekle gitme, oralar mikrop yuvası!", "emzik yere düşünce içme suyuyla yıkıyorsun değil mi?!!", wrap slingle ilgili söylenenleri yazmıyorum bile artık!!! Bir de Mert ve İpek'le birikte iken sanki Mert'in anlaması mümkün değilmiş gibi "nasıl kıskanıyor mu kardeşini?" sorusu var!!!

Tabii ki çocuklarımın başına kötü bir şey gelsin istemem, çok pimpirikli bir tavır takınmamakla birlikte hem Mert hem de İpek için elimden geldiğince ortamlarını güvenli ve sağlıklı halde tutmaya çalışıyorum ama tabii ki yetemediğim/ yetemeyeceğim anlar olacaktır. Ama insanlara kalsa çocukluysan hele hele bebkliysen evde oturacaksın, her şeyi maksimum sterilize edeceksin, çoğunluğun alışkanlıklarını taşıyacak ve öyle davranacaksın. Farklıysan yanlış yapıyorsun!!!

Bazen böyle kendince çok doğruları vurgulayan didaktik tiplere "ne biliyorsun da ahkam kesiyorsun hayatımla ilgili" demek istiyorum... 

Bu tip tutumdaki insanları gördükçe kendimce şöyle bir çıkarım yapıyorum: bizim toplumumuzda kendinden küçüğe güvenmek, doğruyu yapabilir diye düşünmek yok. Bu, yaşı büyüklerin gençlere güvenmemesi olarak da ortaya çıkıyor; anne babaların çocuklarına güvenmemesi olarak da... Çocuk ya genç ya nereden bilecek... Tecrübesi yok ya beceremez!! Bu yüzden kazık kadar olana kadar çocukların arkası toplanıyor, sorumluluk kazandırmakta zorlanıyor bizim toplumda bence... 3 yaşında bir çocuk sürahiden su koymaya kalktığında da "aman! düşürürsün ben koyayım suyunu" ile başlıyoruz 30'una gelip de çocuğu olduğunda o çocuğa bakamayıp kesin(!)hasta edeceği inancıyla devam ediyoruz.

Bi' güvenilebilse ah bi' güvenilebilse... Hem üste vazife olmayan işlerden kurtulacak bu insanlar hem de gerçekten kendine güvenen çocuklar/ gençler yetişecek. Oysaki bizde "kendine güvenen" çocuk denilince çok konuşan, her şeye cevap yetiştiren çocuk anlaşılıyor çoğunlukla... Sonra bu çok konuşan kendine güvenli çocuklar büyüdüğünde o güne kadar pek bir sorumluluk alıp gerçekte sorun çözücü olmadıkları için içi boş "kendine güven"leri ile oradan oraya savruluyorlr...

Neyse etrafta laf olsun diye konuşan insanlardan sosyolojik / psikolojik çözümlemelere girdim kendimce... Sosyal psikoloji ya da toplum psikolojisi üzerine çalışan uzmanlardan bu konu üzerine araştırma yapanlar varsa/ olursa merakla okumak isterim kesinlikle...

2 Ekim 2013 Çarşamba

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Semineri'nin ardından...

Dün Mert'i okula bıraktıktan sonra son zamanlardaki klasik görünümümde yani İpek üzerime bağlı halde evin kızları olarak "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Semineri"ne katıldık birlikte:)

İz Koçluk, Sınır Tanımayan Ebeveynler Topluluğu Derneği ve İnternet Anneleri'nin ortaklaşa düzenlediği bu seminerde İz Koçluk'tan Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) Koçu Elgiz Henden ve dünyada DEHB'li gençlere koçluk hareketini başlatan Amerikalı koç Jodi Sleeper-Triplett'i dinledik. Bu seminere katılmamdaki ana neden Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite sözcüklerini gündelik hayatımızda çok duymam ve aslında ne olduğu ile ilgili bilgilenmek ve farkındalık kazanmak istememdi. Çocuklar biraz hareketli oldu mu yerinde duramadı mı sokaktaki insanların bile "hiperaktif galiba!!" diye teşhis (!!) koymaları kaçınılmaz, okula giden çocuklardan disiplinaltına girmeyen çocuklara "hiperaktif" sıfatının eklendiğini son yıllarda çok duyuyoruz...Ben de bu hem hiperaktivite ve dikkat eksikliği gerçekten ne demek, bu bir  rahatsızlık mı, nasıl anlaşılır gibi sorulara yanıt bulmak için seminere katıldım, aldığım notları konuyu merak edenlerle paylaşmak isterim:

* DEHB nedir?- DEHB beyin temelli,gerçek tıbbi bir bozukluktur. Yaş,cinsiyet, zeka seviyesi,din, ırk, sosyoekonomik duruma bakılmaksızın herkesi ve her yaşı etkileyebilecek bir bozukluktur.

*DEHB'nin nedenleri zor bir doğum, düşük doğum ağırlığı, beyin hasarları, hamilelikte sigara ve alkol kullanımı olabileceği gibi çevresel faktörler de olabilir.

*DEHB'yi teşhis etmek karmaşık bir süreçtir. DEHB'nin varlığını teşhis edebilmek için kişinin, semptomların en az 6 ay boyunca önemli bir kısmını gösteriyor olması, günlük yaşamında belirgin sorunlar yaşıyor olması gerekir. Teşhis sürecini karmaşık hale sokan,bu semptomlar normal davranıştaki sivrilik formunda görülebilir.

(İz Koçluk DEHB Koçu Elgiz Henden ile yapılan bir röportajdan alıntı: Eğer çocukları yerinde duramıyorsa, sessiz ve sakin oynamakta güçlük çekiyorsa, yerli yersiz koşup tırmanıyorsa, oturması gereken yerde uzun süre oturamıyorsa, çok konuluyorsa, sırasını beklemekte zorlanıyorsa ve sözünü sürekli kesiyor ve sabredemiyorsa bu tür çocuklar için hiperaktivite konusunda, yönergeleri başında sonuna izleyemiyorsa, evde ve okulda malzemelerini unutuyorsa, detayları atlıyorsa, bir işe konsantre olmakta zorlanıyorsa, düzensiz ise, ilgileri kolayca kayboluyorsa dikkat eksikliği konusunda şüphelenmek gerekir. http://workingmother.com.tr/index.php/no-menu/item/707-çocuğunuzda-dehb-olduğunu-nasıl-anlarsınız)

*DEHB'li bir çocukla iletişim kurarken ebeveynlerin zorlayıcı dili değiştirmesi ve olumlu bir iletişim dili seçmesi önem taşır. Yargılayıcı cümleler yerine destekleyici cümleler tercih edilebilir. Çünkü dil değişmeden düşünce değişmez. (Zeynep'in notu: ben bu dil değişikliğinin sadece DEHB'li çocuklarda değil tüm çocuklarda olumlu sonuç verebileceğine inanıyorum) :

- "bunu yapmana izin veriyorum" yerine "senin için iyi/ senin için sorun değil"
- "-meli/-malı" yerine "olabilir"
- "zorundasın" yerine "tercih edersin"
- "bu bir ayrıcalıktır" yerine "bu senin için özeldir"
-"uyarıyorum" yerine "hatırlatıyorum"
- "bekliyorum" yerine "tercih ediyorum"
- "söylemiştim" yerine "istemiştim"

*Anne babalığın zorluğu doğruyu bilmeye rağmen yanlışa izin vermek...
* Evde DEHB'li bir çocuk/ genç varsa mutlaka başka bir DEHB'li birey daha vardır.DEHB'nin genetik özelliği var ve bu nedenle ebeveynler DEHB'li çocuklarının en az kendileri kadar başarılı olabileceğine
inanmalı.

*DEHB'li bir çocuğa yapacakları adım adım listelenerek verilmelidir. Örneğin "git odanı topla" demek bir şey ifade etmeyecektir, çocuk nereden başlayacağını bilemez. Pencereyi aç, çamaşırları sepete at gibi yapılması gerekenler adım adımlistede belirtilmelidir. Okuma yazmayı henüz öğrenmemiş çocuklar için resimli liste hazırlanabilir.Listenin sonuna da "ihtiyaç duyduğunda ben buradayım" eklenmelidir.

Öğretmenler için kısaca...

 DEHB olmak nasıl bir şey?
- yağmurlu havada silecekler olmaksızın son sürat ilerlemek gibidir.
- parazitli bir radyoda sevdiğin müziği dinlemeye çalışmak gibidir.
- Şefi olmayan orkestrayı dinlemek gibidir.

Bir dersi anlatmaya başlamadan önce DEHB'li öğrenci hazırlanmalıdır. Konuya ait kilit kelimeler verilmelidir.

Beden dilini kullanmak önemlidir. Öğretmenle öğrenci arasında sınıfın geri kalanının bilmeyeceği bir dil geliştirebilirler. Sınıf içinde öğretmen bir soru sorduğunda DEHB'li öğrencinin elini kalem tutarak kaldırması "bu sorunun cevabını biliyorum.", kalemsiz kaldırması "bu sorunun cevabını bilmiyorum" olarak kodlanabilir örneğin. Çocuğu anlaşılmak motive edecektir.

6 basamakta DEHB'yi ele almak:
1. harekete geçmek: planlamak,önceliklendirme yapmak ve aksiyona geçmek
2. odaklanmak: kimse sevdiği bir aktiviteden daha sıkıcı bir aktiviteye geçmek istemez bu nedenle sıralama tam tersi şeklinde olmalıdır.
3. çabalamak:
4. duyguları kontrol etmek: örneğin bir öğretmenin keskin bir şekilde "hayır bu söylediğin yanlış" demesi çocukların duygularını yönetmesi açısından zordur
5. zihin açıklığını düzenleyecek bir aktivite bulmak: bazı kişiler için bu spor olabilir.
6. hatırlamak: kısa süreli hafızaları zorlayıcı olabilir. Yapılacakların sıralı olarak belirtilmesi ve tekrarlanması önemlidir.

* Jodi Sleeper-Triplett'in uyguladığı ve bizlere anlattığı DEHB koçluğunun modelindeki anafikir şöyle: sadece önceliklendirmeyi öğrenerek DEHB'li bireyin hayatı daha kolay bir hale gelebilir. Koçluk süresince uygulanan model şöyle: önce hedefleri belirle, aksiyon adımlarını koy ve uygula, aksiyon sonrası ödüllendir ve kendine güvenin gelişimine katkı sağla.

İz Koçluk'un okuma materyalleri arasında ise yararlı olabileceğini düşündüğüm şu notları paylaşmak isterim...

DEHB olan çocukların anne babalarına tavsiyeler (Dr. Russel Barkley):

1. Kurallar koyduğunuz zaman bunların çok spesifik olmasına dikkat edin ve kuralları yazıp asın.
2. Ödülleriniz çocuklarınız için anlamlı ve güçlü ödüller olsun.
3. Sık sık geribildirim yapın, çocuğunuza onun ne yaptığının farkında olduğunuzu gösterin.
4. Çocuğunuza beklentileri ve planları konusunda yardım edin.
5. Çocuğunuzun iyi günleri olabileceği gibi kötü günleri de olabileceğini göz önünde bulundurun.
6. Olumsuzlar, yapamadığı şeyler, cezalara odaklanmak yerine olumlulara odaklanın.
7. Bir karakter sorunu ile değil bir biyolojik sorunla mücadele etmekte olduğunuzu her zaman hatırlayın.
8. Çok konuşup nasihat vermeyin, davranışlarınız daha öğretici olacaktır.
9. Espri anlayışınızı kaybetmeyin ve sabırlı olun.
10. Kendinize ve çocuğunuza karşı hoşgörülü olun. Bu işte birliktesiniz ve elinizden geleni yapıyorsunuz.

Seminerin sonunda kendisinde DEHB olduğunu belirten bir katılımcının sözleri aklımda çok yer etti: "DEHB'nin bir hastalık olmadığı ve bu durumda olan çocukların aslında 'normal' dediğimiz insanlardan farklı düşünerek dünyamızda farklılıklar yarattığı, daha yaratıcı olabildikleri ve bu insanlarla zaman geçirmenin çok keyifli olduğu..." cümleleri aklıma kazındı. Genel olarak "farklı" olanı kırmızı kalemle işaretleyen bir toplum olduğumuzu düşündüğüm için bu cümleler bana çok çok anlamlı geldi.