çocukluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocukluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Kasım 2014 Pazartesi

Bir "Öğretmenim Canım Benim" Yazısı...


Son günlerde Mert'le okuduğumuz ve içimi çok ısıtan kitaplardan bir tanesi... Kısacık bir hikaye... Sonunda bıraktığı his ise kocaman... Öyle mesaj kaygısı falan taşımıyor, mesajı alıyorsunuz ama bas bas bağıran, altı kırmızı kalemlerle çizili bir mesaj değil bu... Narin, nazik...

16 Nisan 2014 Çarşamba

#OtizmiFarketYasamiPaylas

Geçtiğimiz hafta başında Sosyal Anneler'in Otizm Dostları Derneği (ODDER) ile anneleri buluşturmayı hedeflediği organizasyonun duyurusunu görünce hemen katılım için kaydımı yaptırdım. Otizm ile ilgili son bir yıldır, bence sosyal medyadaki annelerin de başarılı çalışmaları sonucu bir farkındalık edindiğimi düşünüyorum, ancak ilk elden dinlemek, farkındalığımı belki çevremdekilerin farkındalık kazanması için bir adım öteye taşımak için bu buluşmaya katılmak istedim. Katılımım sonrasında da "iyi ki gelmişim" diyerek ayrıldım, özellikle de her alanda ayrımcılığın yoğun şekilde yapıldığı günümüzde her türlü ayrımcılığa karşı olan ve olmaya çalışan bir birey ve iki çocuk yetiştirmeye çalışan bir anne olarak bu buluşma bana çok iyi geldi?


- çünkü çocuklarımı ayrımcı zihniyetten uzak, her türlü farklılığın zenginlik olduğunu bilerek büyütmek istiyorum.
- çünkü çocuklarımın her tür ayrımcılığa karşı sesi çıkan, ayrımcılığa karşı gelebilen bireyler haline gelebilmelerini istiyorum.
- çocuklarımın ayrımcılıkla karşılaşan insanlara karşı acıma duygusu ile bakmalarını değil vicdanlarıyla yaklaşmalarını istiyorum.
- çocuklarımın ayrımcılığa maruz kalmaları durumunda güçlü durabilmelerini istiyorum.

Bunlar kendi çocuklarım için kendi içimdeki isteklerim ve bunların gerçekleşmesi için küçük yaşlarından itibaren (şimdilik sadece Mert'e) farklılıklarla ilgili pek çok şey anlatıyorum... Ancak bir de çevremiz var, onların zihinlerinde de eğer varsa ayrımcı fikirler, onları biraz olsun değiştirebilmek, onların zihinlerinde farkındalık yaratabilmek de müthiş bir amaç... Zaten dünkü buluşmanın da bir amacı bu idi...

Gelelim Otizm ile ilgili dinlediklerime:

Konuşmacı, geçen yıl yine Nisan ayı (Otizm farkındalık ayı) içerisinde Twitter'da takip etmeye başladığım bir anne, İrem Afşin idi.

ODDER, yeni bir dernek ve sadece Otizmli çocukların ailelerinden oluşmuyor, normal gelişim gösteren çocukların ailelerinden de üyeleri var. ODDER'in öncülüğünde gerçekleştirilen "Anneler Buluşmaları" yaklaşık 1 yıldır devam ediyor.

Öncelikli olarak bugünden aklımızda kalması gereken bir sözcük var: Otistik değil OTİZMLİ ÇOCUK diyoruz ya da OTİZMİ OLAN ÇOCUK. Otistik kelimesini zihnimizden atıyoruz, çünkü kullanımında aşağılama var; yerine OTİZMLİ'yi kullanmaya başlıyoruz.

OTİZM

- Doğuştan gelişiyor. Henüz hamilelik sırasında, anne karnında tespit edilemiyor.
- Beynin ve sinir sisteminin farklı gelişen yapısından ye da işleyişinden kaynaklandığıdüşünülüyor.
- Genetik altyapıya dayanıyor.
- Karmaşık nörolojik- biyolojik tabanlı bir gelişim bozukluğu

Türkiye'de 1 yaş sonrası (18 ay civarı) teşhis edilebiliyor,Avrupa'da 8. ayda teşhis var.

İstatistiklere bakarsak
- bugün ABD'de 0-6 yaş aralığında her 50 çocuktan biri otizmli. Türkiye'de ise maalesef sağlıklı sayısal veri yok! 0-14 yaş arası 550000 olduğu tahmin ediliyor, aileleri/ yakınlarıyla yaklaşık 2.5 milyonluk bir nüfusu direkt etkiliyor.
- dünyada son yıllarda şeker, kanser, aids dahil olmak üzere birçok hastalıktan daha fazla otizm teşhisi alınıyor.

Otizmde, eğitimle ilerleme çok mümkün ancak çoğunlukla düzelme inancının düşük olduğu gözlemleniyor.

Nedenleri:

- Otizm genetik bir rahatsızlık
- Genetik faktörler çevresel koşullardan etkileniyor, örneğin:
  • yanlış beslenme
  • çevre kirliliği
  • kimyasal maddeler
  • aşırı antibiyotik kullanımı
  • hamilelikte yanlış ilaç kullanımı
  • leaky gut aşırı geçirgen bağırsak sendromu
Nedenleri ile ilgili yanlış bilinenler ise şöyle:

Otizm,
  • çocuk yetiştirme biçimiyle
  • ırkla
  • sosyoekonomik koşullarla
  • toplumla ilgili değildir.
Çocuklarda otizmden ne zaman şühelenilmeli?
  • Annesi olarak sizinle ya da başkalarıyla göz kontağı kurmuyorsa
  • İsmi söylendiğinde veya çağrıldığında dönüp bakmıyorsa
  • Söyleneni işitmiyor gibi davranıyorsa
  • Konuşmada yaşıtlarının gerisinde kalmışsa
  • Başkalarıyla söyleşi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğu varsa
  • Basmakalıp yineleyici ya da özel bir dil kullanarak garip konuşuyorsa veya konuşması hiç gelişmemişse
  • Gözleri sık sık bir şeye takılıp kalıyorsa
  • Anlamsız gülme ya da ağlama krizleri yaşıyorsa
  • Parmağıyla istediği şeyi işaret edip gösteremiyorsa
  • Oyuncaklarla amacına uygun oynamayı beceremiyorsa
  • Bir şarkının bir bölümünü sürekli söylüyorsa
  • Ayak parmakları ucunda odanın bir ucundan diğer ucuna koşturuyorsa
  • Düzeni bozulduğunda aşırı tepki veriyorsa
  • Kendisine ve çevresine yönelik zarar verici davranışlara sahip ise
çocuklarda otizmden şüphelenilebilir.

(Zeynep'in notu: ancak ben kişisel olarak şunu da eklemek isterim: Çoğumuz çocuklarımızın büyüme/ gelişim sürecinde pek çok sorunla, bazen çocuğun karakterinden ya da büyüme sürecinden kaynaklı sorunla karşılaşabiliyoruz. Karşılaştığımız/ karşılaşacağımız yukarıdaki herhangi bir durumda DİREKT otizm ya da farklı bir rahatsızlık şüphesine girmek de annelik sürecimizin sağlıklı ilerlemesinde sıkıntı yaratabilir diye düşünüyorum. Bu nedenle evet farkındalığımızı koruyalım, hastalıklarla ilgili bilinçli olalım ama bence öncelikli olarak çocuklarımızı çok çok iyi gözlemlediğimizden emin olalım.) 

Peki Otizmin tedavisi var mı?

Otizmin nedenleri ve yapısı tam olarak çözülemediğinden KESİN tedavisi de HENÜZ mevcut değil.

uygulanan yöntemler şöyle:

1. Biyolojik tedaviler- özellikle beslenme beynin gelişimi için çok önemli
2. Eğitim şart!- bireyselleştirilmiş özel eğitim tedavi sürecinde çok çok çok önemli. Çeşitli eğitim metodları var:

  • oyun terapisi
  • konuşma terapisi
  • resim terapisi
  • duyusal bütünleme
  • müzik terapisi- ORFF
  • AIT- işitsel terapi
  • neurofeedback
eğitimle ilgili Türkiye'den üzücü bir bilgi: Yoğun eğitim süresi gelişmiş ülkelerde HAFTADA 40 saat, Türkiye'de AYDA 6-12 saat!!

Otizm yaklaşık 1 yaş civarıteşhis ediliyor ve erken teşhis erken bireysel gelişim anlamına geliyor. Erken bireysel gelişim de erken gelişme demek oluyor.

Eğitim her vatandaş için anayasal bir hak, otizmli çocuk için ise anayasal bir hak olmanın ötesinde bir tedavi.

Ne yazık ki eğitimde en büyük sorun AYRIMCILIK! Yazılı kurallar var ancak uygulamada sorun var! Sadece okullarda değil, normal gelişimli çocukların velilerinden tanık olduğu çok üzücü konuşmaları aktarınca İrem Hanım bu yazıyı kesinlikle yazmama gerektiğine inandım. Çünkü, sadece otizmli değil tüm farklılıkları kucaklayıcı çocuklar yetiştirdiğimizde daha yaşanabilir bir ülkede, dünyada yaşıyor olacağız. Ayrımcılık her türü ile çok acıtıcı, cinsiyet için de din için de,ırk için de, fiziksel ya da gelişimsel özelliklerimiz için de! Ve ne yazık ki çocukların ayrımcılığı anne babalarının bir yansıması!

KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ çok çok önemli... Peki nedir Kaynaştırma Eğitimi? Özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin eğitimlerini, destek eğitim hizmetleri de sağlanarak normal gelişim gösteren akranları ile birlikte resmi ve özel; okul öncesi, ilköğretim, orta oğretim ve yaygın eğitim kurumlarında sürdürmeleri esasına dayanan özel eğitim uygulamalarıdır. Daha detaylı bilgi için buradan MEB'in sayfasına bakılabilir.

ODDER, Otizmli çocukların anneleri ile biraraya gelmenin yanı sıra tüm anneleri kapsamaya devam etmeyi planlıyor. Nisan ayı, Otizm Farkındalık Ayı ve bu ay etkinlikler, buluşmalar devam ediyor:

18 Nisan Cuma 12:00-14:00 arası Birsen Başar ile Otizmin İç Sesi Beyoğlu Mısır Apartmanı'nda...

22 Nisan Salı Otizmde Beslenme Şişli Florance Nightingale'de...

26 Nisan Cumartesi 9. Anneler Buluşuyor Toplantısı; Uzman Psikolog Pınar Mermer ile "Otizmli Bireylerin Rahat Etmesi için Diğerleri Ne Yapmalı?" saat 13:00'te Bağlarbaşı Kültür Merkezi'nde...




2 Ekim 2013 Çarşamba

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Semineri'nin ardından...

Dün Mert'i okula bıraktıktan sonra son zamanlardaki klasik görünümümde yani İpek üzerime bağlı halde evin kızları olarak "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Semineri"ne katıldık birlikte:)

İz Koçluk, Sınır Tanımayan Ebeveynler Topluluğu Derneği ve İnternet Anneleri'nin ortaklaşa düzenlediği bu seminerde İz Koçluk'tan Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) Koçu Elgiz Henden ve dünyada DEHB'li gençlere koçluk hareketini başlatan Amerikalı koç Jodi Sleeper-Triplett'i dinledik. Bu seminere katılmamdaki ana neden Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite sözcüklerini gündelik hayatımızda çok duymam ve aslında ne olduğu ile ilgili bilgilenmek ve farkındalık kazanmak istememdi. Çocuklar biraz hareketli oldu mu yerinde duramadı mı sokaktaki insanların bile "hiperaktif galiba!!" diye teşhis (!!) koymaları kaçınılmaz, okula giden çocuklardan disiplinaltına girmeyen çocuklara "hiperaktif" sıfatının eklendiğini son yıllarda çok duyuyoruz...Ben de bu hem hiperaktivite ve dikkat eksikliği gerçekten ne demek, bu bir  rahatsızlık mı, nasıl anlaşılır gibi sorulara yanıt bulmak için seminere katıldım, aldığım notları konuyu merak edenlerle paylaşmak isterim:

* DEHB nedir?- DEHB beyin temelli,gerçek tıbbi bir bozukluktur. Yaş,cinsiyet, zeka seviyesi,din, ırk, sosyoekonomik duruma bakılmaksızın herkesi ve her yaşı etkileyebilecek bir bozukluktur.

*DEHB'nin nedenleri zor bir doğum, düşük doğum ağırlığı, beyin hasarları, hamilelikte sigara ve alkol kullanımı olabileceği gibi çevresel faktörler de olabilir.

*DEHB'yi teşhis etmek karmaşık bir süreçtir. DEHB'nin varlığını teşhis edebilmek için kişinin, semptomların en az 6 ay boyunca önemli bir kısmını gösteriyor olması, günlük yaşamında belirgin sorunlar yaşıyor olması gerekir. Teşhis sürecini karmaşık hale sokan,bu semptomlar normal davranıştaki sivrilik formunda görülebilir.

(İz Koçluk DEHB Koçu Elgiz Henden ile yapılan bir röportajdan alıntı: Eğer çocukları yerinde duramıyorsa, sessiz ve sakin oynamakta güçlük çekiyorsa, yerli yersiz koşup tırmanıyorsa, oturması gereken yerde uzun süre oturamıyorsa, çok konuluyorsa, sırasını beklemekte zorlanıyorsa ve sözünü sürekli kesiyor ve sabredemiyorsa bu tür çocuklar için hiperaktivite konusunda, yönergeleri başında sonuna izleyemiyorsa, evde ve okulda malzemelerini unutuyorsa, detayları atlıyorsa, bir işe konsantre olmakta zorlanıyorsa, düzensiz ise, ilgileri kolayca kayboluyorsa dikkat eksikliği konusunda şüphelenmek gerekir. http://workingmother.com.tr/index.php/no-menu/item/707-çocuğunuzda-dehb-olduğunu-nasıl-anlarsınız)

*DEHB'li bir çocukla iletişim kurarken ebeveynlerin zorlayıcı dili değiştirmesi ve olumlu bir iletişim dili seçmesi önem taşır. Yargılayıcı cümleler yerine destekleyici cümleler tercih edilebilir. Çünkü dil değişmeden düşünce değişmez. (Zeynep'in notu: ben bu dil değişikliğinin sadece DEHB'li çocuklarda değil tüm çocuklarda olumlu sonuç verebileceğine inanıyorum) :

- "bunu yapmana izin veriyorum" yerine "senin için iyi/ senin için sorun değil"
- "-meli/-malı" yerine "olabilir"
- "zorundasın" yerine "tercih edersin"
- "bu bir ayrıcalıktır" yerine "bu senin için özeldir"
-"uyarıyorum" yerine "hatırlatıyorum"
- "bekliyorum" yerine "tercih ediyorum"
- "söylemiştim" yerine "istemiştim"

*Anne babalığın zorluğu doğruyu bilmeye rağmen yanlışa izin vermek...
* Evde DEHB'li bir çocuk/ genç varsa mutlaka başka bir DEHB'li birey daha vardır.DEHB'nin genetik özelliği var ve bu nedenle ebeveynler DEHB'li çocuklarının en az kendileri kadar başarılı olabileceğine
inanmalı.

*DEHB'li bir çocuğa yapacakları adım adım listelenerek verilmelidir. Örneğin "git odanı topla" demek bir şey ifade etmeyecektir, çocuk nereden başlayacağını bilemez. Pencereyi aç, çamaşırları sepete at gibi yapılması gerekenler adım adımlistede belirtilmelidir. Okuma yazmayı henüz öğrenmemiş çocuklar için resimli liste hazırlanabilir.Listenin sonuna da "ihtiyaç duyduğunda ben buradayım" eklenmelidir.

Öğretmenler için kısaca...

 DEHB olmak nasıl bir şey?
- yağmurlu havada silecekler olmaksızın son sürat ilerlemek gibidir.
- parazitli bir radyoda sevdiğin müziği dinlemeye çalışmak gibidir.
- Şefi olmayan orkestrayı dinlemek gibidir.

Bir dersi anlatmaya başlamadan önce DEHB'li öğrenci hazırlanmalıdır. Konuya ait kilit kelimeler verilmelidir.

Beden dilini kullanmak önemlidir. Öğretmenle öğrenci arasında sınıfın geri kalanının bilmeyeceği bir dil geliştirebilirler. Sınıf içinde öğretmen bir soru sorduğunda DEHB'li öğrencinin elini kalem tutarak kaldırması "bu sorunun cevabını biliyorum.", kalemsiz kaldırması "bu sorunun cevabını bilmiyorum" olarak kodlanabilir örneğin. Çocuğu anlaşılmak motive edecektir.

6 basamakta DEHB'yi ele almak:
1. harekete geçmek: planlamak,önceliklendirme yapmak ve aksiyona geçmek
2. odaklanmak: kimse sevdiği bir aktiviteden daha sıkıcı bir aktiviteye geçmek istemez bu nedenle sıralama tam tersi şeklinde olmalıdır.
3. çabalamak:
4. duyguları kontrol etmek: örneğin bir öğretmenin keskin bir şekilde "hayır bu söylediğin yanlış" demesi çocukların duygularını yönetmesi açısından zordur
5. zihin açıklığını düzenleyecek bir aktivite bulmak: bazı kişiler için bu spor olabilir.
6. hatırlamak: kısa süreli hafızaları zorlayıcı olabilir. Yapılacakların sıralı olarak belirtilmesi ve tekrarlanması önemlidir.

* Jodi Sleeper-Triplett'in uyguladığı ve bizlere anlattığı DEHB koçluğunun modelindeki anafikir şöyle: sadece önceliklendirmeyi öğrenerek DEHB'li bireyin hayatı daha kolay bir hale gelebilir. Koçluk süresince uygulanan model şöyle: önce hedefleri belirle, aksiyon adımlarını koy ve uygula, aksiyon sonrası ödüllendir ve kendine güvenin gelişimine katkı sağla.

İz Koçluk'un okuma materyalleri arasında ise yararlı olabileceğini düşündüğüm şu notları paylaşmak isterim...

DEHB olan çocukların anne babalarına tavsiyeler (Dr. Russel Barkley):

1. Kurallar koyduğunuz zaman bunların çok spesifik olmasına dikkat edin ve kuralları yazıp asın.
2. Ödülleriniz çocuklarınız için anlamlı ve güçlü ödüller olsun.
3. Sık sık geribildirim yapın, çocuğunuza onun ne yaptığının farkında olduğunuzu gösterin.
4. Çocuğunuza beklentileri ve planları konusunda yardım edin.
5. Çocuğunuzun iyi günleri olabileceği gibi kötü günleri de olabileceğini göz önünde bulundurun.
6. Olumsuzlar, yapamadığı şeyler, cezalara odaklanmak yerine olumlulara odaklanın.
7. Bir karakter sorunu ile değil bir biyolojik sorunla mücadele etmekte olduğunuzu her zaman hatırlayın.
8. Çok konuşup nasihat vermeyin, davranışlarınız daha öğretici olacaktır.
9. Espri anlayışınızı kaybetmeyin ve sabırlı olun.
10. Kendinize ve çocuğunuza karşı hoşgörülü olun. Bu işte birliktesiniz ve elinizden geleni yapıyorsunuz.

Seminerin sonunda kendisinde DEHB olduğunu belirten bir katılımcının sözleri aklımda çok yer etti: "DEHB'nin bir hastalık olmadığı ve bu durumda olan çocukların aslında 'normal' dediğimiz insanlardan farklı düşünerek dünyamızda farklılıklar yarattığı, daha yaratıcı olabildikleri ve bu insanlarla zaman geçirmenin çok keyifli olduğu..." cümleleri aklıma kazındı. Genel olarak "farklı" olanı kırmızı kalemle işaretleyen bir toplum olduğumuzu düşündüğüm için bu cümleler bana çok çok anlamlı geldi.