anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ağustos 2016 Perşembe

Anne Oldum ve Hayatım Değişti! Mi?




“Anne oldum ve hayatım değişti! Çocuklarıma kendimi adadım ve tüm hayatım onlar oldu! Onlar benim her şeyim!” gibi cümleler kursam bu toplumda hatta hatta bu dünyada hiç de yadırganacağımı sanmıyorum, hatta “iyi anne” etiketini pek hızlıca yapıştıranlar bol olabilir! Gerçek ise aslında şöyle benim için: “Anne oldum ve hayatım değişti! Çocuklarım büyürken kendi çocukluğuma, kendi büyüme sürecime, kendi yetişkinliğimle yüzleşmeye, hadi yüzleşme keskin bir kelime oldu, farkındalık ilişkisi kurmaya başlamanın keyfini fark ettim!” Keyif derken, içinde acının bol olduğu ama o acıyı aşabilirsen sonucunda bir iç huzur ihtimali taşıyan bir ihtimal…

Bu yukarıdaki bir paragrafçığı yazdım diye iç huzurunu bulmuş, yaşadığı anda kalmayı becerebilen, sonsuz keyifte bir insan olmadım pek tabii! Okuyorum, düşünüyorum, konuşuyorum: kendimce bir yoldayım- pek doğrusu, yanlışı olduğunu düşünmediğim… Kerem’le birlikte, çocuklarımızın bize, büyüme süreçlerinde ışık tutmalarına izin vermeye çalışıyoruz gücümüz el verdikçe… Kimi zaman ışık tutmalarına izin ver(e)mediğimiz de oluyor, o içimizdeki alışkanlıklardan, yaşadığımız kültürün bizdeki yansımalarından veya sadece ve sadece yüzleşme korkumuzdan dolayı…

Neyse… Bu yolculuk sonuçta bir yaşam boyu devam edecek diye zannediyorum… Kendimce bu süreçteki çıkarımımı paylaşmak istiyorum: Biz insanlar/ ebeveynler, ne kadar iyi çocuklar yetiştirirsek bu dünya o kadar güzel olacak diye düşünmüyorum ben! Bizler, ne kadar iyi (ya da ruhen sağlıklı ya da dengeli ya da farkındalığı yüksek) olursak bu dünya o kadar iyi olacak… Çünkü çocuklarımız bize, bizim onlardaki yansımalarımızı sunarak kendimize bir dönüp bakma imkanı sağlıyorlar ve biz ne kadar “iyileşirsek” onlar da zaten doğal olarak “iyi” oluyorlar! Bu, benim titrlerden, sıfatlardan, uzmanlıklardan, mesleklerden bağımsız sadece bir insan olarak görüşüm…

Ebeveynlik sürecimin başından beri ebeveynlikle ilgili “reçetevari” olan ya da okuyucuya farkındalık katmayı hedefleyen pek çok kitapla yolumu kesiştirdim…  Yaz başlamadan önce de bir kitap kulübü vesilesi ile elime geçen ve son bölümü hariç okuyabildiğim Brene Brown’ın “Cesur Yanınızı Kucaklayın” adlı kitabı benim için bir “kişisel farkındalık” yolunda çok anlamlı bir kitaptı… “İçten Ebeveynlik” adlı son bölümü ile aslında kişisel farkındalık ile ebeveynliği nasıl birbirinden ayıramayacağımı, ebeveynliğin kişisel farkındalık yolunda ne büyük bir anlamı olduğunu fark ettirdi bana. (bu arada kitapla ve içten ebeveynlikle ilgili sevgili arkadaşım Perihan Gürer de kendi yorumunu kendi blogunda paylaşmıştı, okumak isteyenler buyursun:))

Kitabın son bölümünden çok sevdiğim birkaç yeri alıntılamak istiyorum: 

 “Çocuk yetiştirmek gibi belirsiz bir çaba içindeyken kesinliğe duyduğumuz ihtiyaç, kesin ve açık “nasıl ebeveynlik yapılır” stratejilerini hem baştan çıkarıcı, hem de tehlikeli kılar. Tehlikeli deme nedenim, kesinliğin çoğunlukla mutlaklık, müsamahasızlık ve yargılamayı beraberinde getirmesidir. 

Ebeveynlerin birbirlerine karşı bu kadar eleştirel olma nedenleri de budur; bir yöntem tuttururu ve bizim yöntemimiz, kısa süre içinde genel yöntem haline gelir. Kendi ebeveynlik seçimlerimizi çoğumuzun yaptığı şekilde saplantılı hale getirdiğimizde ve başkalarının farklı seçimler yaptığını gördüğümüzde , bu farklılığı sıklıkla kendi ebeveynliğimiz hakkında doğrudan eleştiri olarak algılarız.

İronik olarak , ebeveynlik bir utanç ve yargılama mayın tarlasıdır, çünkü çoğumuz çocuk yetiştirmek söz konusu olunca belirsizlik ve kendinden kuşku içinde zorlukla ilerleriz. Dahası kendi kararlarımızdan emin olduğumuzda, ender olarak kendimizi üstün gördüğümüz yargılamalarda bulunuruz… (sayfa 267-8)

… Doğum sancısı, sünnet, aşılar, beraber uyuma ve beslenme gibi ebeveynlik hakkında ayrılık yaratan ve/veya ihtilaflı meseleler hakkındaki sohbetleri dinlerken ya da blogları veya kitapları okurken duyduğunuz şey utanç, gördüğünüz şey ise acıdır… Yaptıkları seçimler yüzünden diğer insanları utandırıyorsanız, çocukların selametini önemsediğinizi ileri süremezsiniz. Bunlar devasa değer boşlukları yaratan karşılıklı dışlayıcı davranışlardır… (sayfa 285)

… Bir yılını Çocuk Koruma Hizmetleri’nde staj yaparak geçirmiş bir sosyal hizmet görevlisi olarak , sırf yanlış, farklı ya da kötü olarak yargıladığımız ebeveynleri korkutmak ya da küçümsemek için kötü muamele veya ihmal kavramlarını gelişigüzel biçimde kullanan tartışmalara çok da müsamaha gösteremiyorum… (sayfa 286)”

Bunu alıntılamak istememin en büyük nedeni, anne/ baba olduğumuz andan itibaren hepimiz çevremizden pek çok farklı konuda eleştirilere maruz kalıp bunaldık  değil mi? Ama, hadi itiraf edelim (mi?), çevremizde kendi ebeveynlik tarzımıza uymayan anne/baba davranışları gördüğümüzde onları eleştirdik mi?!!! 

Burada alıntıladığım kısım ebeveynliğimizin nasıl eleştirildiği ya da bizlerin ebeveynleri nasıl eleştirdiğimiz kısmı gibi gözüküyor belki ama kitabın taaa başından bir alıntılama yapmam gerekse seçeceğim yer tam da şu olurdu:

“Yetersizliğin 3 bileşeni ve bunların kültürü nasıl etkilediği üzerine düşünmenin bir  yöntemi de, aşağıdaki sorular üzerine kafa yormaktır:

  1. Utanç: İnsanları yönetmek ve/ya onları hizaya getirmek için alay konusu olma/ küçümsenme korkusu kullanılıyor mu? … Suçlamak veya kınamak norm haline gelmiş mi? … 
  2. Kıyaslama: … sürekli açık ya da gizli bir kıyaslama/ sıralama mevcut mu? Yaratıcılık bastırılmış mı? … Kendi yeteneklerinin ve katkılarının kabul edilmesinden ziyade, insanlar dar standartlara mı bağlı kalıyor?…
  3. Kopukluk: İnsanlar risk almaktan veya yeni şeyler söylemekten korkuyor mu?… Sessiz kalmak, hikayeleri, deneyimleri ve fikirleri paylaşmaktan daha kolay geliyor mu?…  (sayfa 42)“

Kısacası, ebeveyn olduktan sonra sıklıkla, günlük rutinde karşılaştığımız eleştiriler ve/ya istenmeden verilen tavsiyeler aslında sadece ebeveyn olmamızla/ olunmasıyla alakalı ve sınırlı değil sanırım! Yetersilik hissini utanç, kıyaslama ve kopukluğun bol olduğu topluluklarda her alanda yaşamamız pek bir olası bu kitaba göre!!! Peki ne yapacağız? Pek tabii bu kitapta bunun reçetesi yok! Kim bilir belki her birimiz için çözüm/ yanıt her ne ise kendi içimizde?!


Kitaptan "İçten Ebeveynlik Manifestosu"



3 Ağustos 2014 Pazar

bu aralar ben...

Bu aralar ben çok şey yapmak istiyorum...

Art arda bir sürü (sırada bekleyen) kitabımı okumak, yazılar yazmak, fotoğraflar çekmek, evi sadeleştirmek, gezmek, bir sürü yeni şey öğrenmek, elimden gelen bir sanat olsun ve bir şeyler üreteyim istiyorum da istiyorum...

Biz çocukken (ve hatta büyüdüğümüzde) annemin kahverengi dolaplı bir dikiş makinesi vardı ve annem orada bayağı bayağı kendi çapında üretim yapardı... Burda dergilerinden modeller çıkarır, keser, biçer, bana, ablama, kendisine kıyafetler dikerdi... Biz büyüdükçe burun kıvırmaya başladık, annem de "giymeyecekseniz emeğime yazık" demeye başladı. Ama o makinede hep bir şeyler üretmeye devam etti.... Hiçbir zaman o makine nasıl kullanılıyor diye merak etmedim, bir gün kullanır mıyım diye aklımın köşesinden bile bir düşünce geçmedi... Kaldı ki kopan düğmeyi dikmek bile benim için sıkıntılı bir mevzu! Ama gel gör ki, yaşla mı bağlantılı, çocukların olmasından mı, iş hayatında olmamamdan mı, Pinterest'te gördüğüm DIY projelerinden mi, hobi edinmeyi sevmekten mi bilmiyorum biraz önce internette dikiş makinesi bakarken buldum kendimi! Geçici bir heves mi, istek mi, keyifli olur mu, sıkılır mıyım bilmiyorum ama sanki şu an evde bir makine olsa deneyeceğim gibi geldi... Farklı desenlerden kumaş parçalarını birleştirip perde yapabilir miyim acaba ya da İpek'e bir elbise ya da salona renk renk yastıklar???

Ama sonra bir kitabı bile bitiremediğim bir dönemdeyken ne çok şey yapmak istiyorum da gerçekçi miyim diye kendimi sorguluyorum! Acaba, İpek'in büyüme atakları, dişleri derken uykuya aç olduğum bu dönemde ayak üstü uyanıkken rüyalarda mı geziniyorum? :)

12 Nisan 2014 Cumartesi

uykusuzken ben, ben degilim!!

Dun sabah "uykusuzken ben, ben degilim" diye attigim tweet ile gune basladim! Zaten bir onceki gunu de pek sonlandiramamistim!!!

Oncesindeki iki gece guguk kusu gibi saat basi uyanan Ipek, dun sabaha baglanan gece, tarihinde ilk defa neredeyse butun gece uyumama rekorunu kirdi!

Saat 1 civari gece uykusundan uyanan Ipek Hanim butun gece sut emmek, kucakta durmak ve mizildanmak uzere kendince tercihlerini bana dikte ettirdi! !! Arada kendince uyudu!! Tabii ki kucagimda!!!

Tam olarak yataginda uyudugunda saat 6'ya geliyordu!!!

Eh Mert de 8'e dogru uyaninca ve Ipek de uyanmak için ufacik bir sesi bile bahane olarak kullanabilince bizim evde gun baslayiverdi... hem de Ipek'in butun gun surecek vizildamalariyla!!!

Sanirim Ipek'in 3. dişi yolda... gelecek daha 25 dis oldugunu düşündükçe  sanirim uykusuzluga daha dayanikli bir hale getirmeliyim kendimi, cunku gercekten "uykusuzken ben, ben degilim!" Huysuzum, hem de cooook!!!

Ha bi de şu dişlerle bi' anlaşma yapabilsem: cikma günleri mümkünse evin baba kişisinin şehir dışında olmadığı gunlerde olsa....





28 Ekim 2013 Pazartesi

Gezenti anne için önemli bir konu: Emzirme Odası

İpek doğduktan sonra sanırım 5. günden itibaren dışarılardayız... Bu dışarılarda gezinmelerimiz (İpek de nisbeten uyumlu bir bebek olduğundan) artık daha uzun sürmeye başladı. Bazen Mert'i sabahtan okula bırakıp dışarıdaki işleri halletmeye ya da yürüyüş yapmaya İpek'le birlikte çıkıyoruz öğleden sonra Mert'i okuldan alma saatine kadar bazı günler dışarıda kalıyoruz, sonra Mert'i okuldan alıp hep birlikte eve dönüyoruz... Bu gezilerin bir de haftasonu daha kalabalık yaptığımız versiyonları var tabii..

Bu ara farkettim ki gideceğim yerle/yerlerle ilgili ilk dikkat ettiğim şey İpek'in uyku saatinin ardından nerede olma ihtimalimiz olduğu ve İpek'i rahatça emzireceğim bir yer olup olmadığı... Aslında ben İpek'i emzirme örtümüzle her yerde emzirebiliyorum ama İpek bundan pek memnun olmuyor ve üzeri örtülü bir şekilde emmek istemiyor çoğu zaman. Ve bence de çok çok haklı, hangimiz yemeğimizi özellikle de çok aç olarak uyandığımız bir uykunun ardından sıkış tepiş bir şekilde kendimizi kısıtlayarak yemek isteriz? Bana kalsa emzirmek çok çok doğal bir eylem olduğundan kendimize uygun rahat edebileceğimiz her yerde örtü var yok derdi olmaksızın emzirebilmeliyiz!! Ama şu toplumsal normlar,kurallar vs yok mu onlara uymadık mı herkes bir anda fazlasıyla rahatsız oluyor!!! e dolayısıyla biz de bir anda suçluluk (!) duygusuna yeniliyoruz... 

Neyse konudan çok sapmayayım.. Bu ara benim için emzirme odası olan yerler, restoranlar, mağazalar ayrı bir sempati kazanıyor... Biz çok alışveriş merkezi alışveriş merkezi gezen bir aile değiliz ama tabii ihtiyaç durumunda İstanbul'da adım başı varolan güzide merkezlerimize uğruyoruz. Şimdiye kadar içinde emzirme odası olmayan bir alışveriş merkezine rastlamadım. İyileri var, bir de yapılmış olmak için yapılmış olanları var diye ikiye ayırabiliriz avm'lerdekileri... 

Sokaklardaki emzirme ihtiyacına bağlı olarak avm dışı yerlerdeki emzirme odalarının bir listesini hazırlamaya çalışıyorum. Lütfen bilen, gören, deneyimleyen varsa eklesin yorumlara... Twitter'da #emzirmeodası başlığıyla da ekleyebilirsiniz. 

Ben listeyi başlatıyorum, haydi el birliğiyle uzatalım listeyi. Biliyorum çok uzun bir liste olmayacak belki, ama kim bilir belki bir bilinç başlatırız da mekan sahiplerinin bu ihtiyaçla ilgili farkındalıkları artar ve bu liste daha da uzar:))

Ben en yakınımda, son zamanlarda gittiğim yerlerle başlıyorum:

  • Şaşkınbakkal Mothercare mağazası: Mothercare mağazası Mert yeni doğduğunda o dönemki bu civarda yaşayan ya da bu tarafa gezmeye gelen tüm bebekliler gibi benim de kurtarıcımdı. Eski binasında 2. katta kocaman bir emzirme odası vardı. Hatta orası anneler arası önemli bir sosyalleşme alanıydı... Gel zaman git zaman Mothercare yine Şaşkınbakkal'da başka bir binaya taşındı, orada da yine 2. kata bir emzirme odası koydu ancak bir önceki kadar kapsamlı ve büyük bir alan olamadı maalesef burası. Bir alt değiştirme sehpası ve bir emzirme koltuğundan ibaret küçük bir odacık... Ama yine de biz emziren annelerin aklına ilk gelen yerlerden biri... Keşke Mothercare yetkilileri eski kapsamlı emzirme odası gibi bir yer ayırabilseler bu binada da...
  • Şaşkınbakkal Joker mağazası: Joker buradaki mağazasını açalı çok olmadı aslında,bir süre önce de üst katlarını da bünyesine katıp daha büyük bir mağaza haline geldi. Bir ay kadar önceydi uğradığımda emzirme odası yapıp yapmadıklarını sormuş mağaza içinde iki tane emzirme odası olduğunu öğrenmiştim.Biri giriş katında yeni hazırlanıyordu, dçğerini görmemiştim. Dün alt kattaki küçük odayı kullandım emzirmek için. Küçük, içinde bir koltuk ve alt değiştirme sehpası olan bir odaydı. Emzirmeyi tamamlayınca bir de en üst kattaki odaya şöyle bir göz attım. Bu oda, diğerinden daha büyük olmakla birlikte aşağıdaki gibi koltuk ve alt değiştirme sehpası bulunduruyor. Her iki odada da lavabo bulunmuyor.
  • Şaşkınbakkal Marks&Spencer mağazası: Yine tek annelik emzirme odalarından bir tanesi. Mağazanın çocuk/bebek reyonunun bulunduğu katta tuvaletlerin yanında yer alıyor. Sallanan bir koltuk, ayak uzatmak için bir puf ve portatif alt değiştirme sehpası bulunuyor. Burada da lavabo bulunmuyor.
Katlı mağazaların emzirme odalarını denerken aklıma Şaşkınbakkal Boyner de geldi ve orada da bir emzirme odası olup olmadığını sorduğumda bir alt değiştirme odası olduğunu öğrendim. Bir tuvalete eklenmiş portatif alt değiştirme sehpası var burada sadece... Gerçi Şaşkınbakkal çevresinde zaten yukarıda yazdığım alternatifler bulunuyor. Bağdat Caddesi üzerinde Şaşkınbakkal- Suadiye çevresinde alternatifler var iken bu konuda Caddebostan çevresi oldukça eksik kalıyor diye düşünüyordum...

Geçtiğimiz günlerde Caddebostan Kültür Merkezi'ne gittiğimde İpek'i emzirmem gerektiğinde Kültür Merkezi içinde kesin bir emzirme odası vardır inancıyla odanın nerede olduğunu sordum ve kültür merkezi içinde emzirme odası olmadığını öğrendim. Keşke olsaydı dedim hem kendi kendime hem de twitter üzerinden Kadıköy Belediyesi'ne... Belki bir gün olur kim bilir...

Caddebostan Kültür Merkezi'nde emziremeyince ve İpek'in süt krizinin başlayacağını düşünerek o gün kendimi uzun zamandır gide gele kendimi evimde gibi hissetmeye başladığım İyi Cüceler Çocuk Kitapçısı'na attım:)) Bu arada twitter üzerinde #emzirmeodası başlığında yazarken Caddebostan Nivokido'dan orada rahatlıkla emzirebileceğimizi belirten bir tweet aldım... En kısa zamanda İpek'i orada da emziririm artık, Mert oyuncaklarla haşır neşir olurken...

Son olarak emzirme odasını kullandığım ve memnun kaldığım iki restoranı da eklemek isterim buraya:

  • Et-inn Restoran Sahrayıcedid: Et-inn bence ciddi anlamda çocuk-bebek-anne dostu bir restoran. Mert için oyun parkları, İpek içinse emzirme odası ve bizim için de rahatlığıyla ön plana çıkıyor... Emzirme odasında "yok yok" diyebilirim. Lavabo, emzirme koltuğu, alt değiştirme sehpası, emzirme minderi, bebek bezi, ıslak mendil, pişik kremi gibi gerekli olan her malzeme odada mevcut. Tek annenin emzirmesi için düzenlenmiş, ancak genişçe bir oda.
  • Kırçiçeği Pide Ataşehir: Kırçiçeği'nin de yine tek annelik, ama lavabosu, emzirme koltuğu ve alt değiştirme sehpası var. Bu arada Kırçiçeği'nde çocuklar için ayrı bir tuvalet de var, bu da özellikle Mert'in beğenisini kazandı:)
  • Krispy Kreme Şaşkınbakkal: Henüz buradaki emzirme odasını deneme fırsatım olmadıben de varlığını twitter'daki #emzirmeodası başlığından öğrendim.
Restoranlar kısmında eminim eklenecek daha çok yer vardır. Ben genelde İpek'i yemek öncesi uyuttuğum için farkettim ki restoranlarda emzirme odalarını yeni yeni deneyimlemeye başlıyorum. Deneyimledikçe de bu listeye eklemeye devam edeceğim. Alışveriş merkezlerini ise bu yazıda hiç yazmadım, ehemn hemen hepsinde iyi ya da kötü bir emzirme odası olduğu için...

Ancak bence esas ihtiyaç Kadıköy, Beyoğlu, Bakırköy, Nişantaşı gibi sokakta alışveriş ya da yürüyüş yapılan yerlerde emzirme odasına sahip mağazaların olması... Lütfen siz de bu tip yerleri biliyorsanız paylaşın listeyi uzatalım...

8 Eylül 2013 Pazar

tanımadığım bir blogger anne :((

İpek doğduktan sonraki ilk blog yazımın doğum hikayemiz olacağını düşünüyordum ama ne yazık ki dünden beri beni çok etkileyen gün içinde ara ara aklıma geldikçe üzülmeme neden olan bir vefatı yazmak istedim...

Düne kadar ismini bilmediğim, hiç tanımadığım bir annenin vefatı :(

Kendimi bildim bileli özellikle geride küçük bir çocuk kalmışsa genç bir ölüm beni çok etkiler... Anne ya da babası yanında olmadan büyüyecek olan çocuğu düşünürüm...

Dünden beri de Stilettolu Anne  Güneş Sayın Kalyoncu'nun oğlunu düşünüyorum:(( Güneş Sayın Kalyoncu'nun oğluna hamilelik dönemini anlattığı ve bir hafta önce çıkan kitabı Stilettolu Anne ve Made in Barcelona Bebek 'ten ne yazık ki dün vefatı nedeniyle haberdar oldum... Hayat garip...

Güneş Sayın Kalyoncu'ya Allah'tan rahmet, tüm ailesine de çok büyük sabır diliyorum...Ama galiba en çok da henüz 2.5 yaşındaki oğluna annesini hayallerinde, anılarında hiç ama hiç kaybetmemesini diliyorum...


Stilettolu Anne'nin blogu: http://stilettoluanne.blogspot.com
Stilettolu Anne'nin kitabına ulaşabilmek için: