19 Kasım 2013 Salı

Aile ile okulun aynı felsefeye inanması büyük şans...

Bu konuyu uzun zamandır yazacağım, biraz daha zaman geçsin süreci daha sağlıklı anlatabileyim istiyorum; bu nedenle de bilerek erteliyordum anaokulu sürecinde geldiğimiz noktayı...

Geçen sene Şubat ayı boyunca Mert için evimize yakın pek çok anaokulu gezdim. Aslında Mert 2 yaşındayken öğrendiğim, gidip konuştuğum ve hatta Mert 3 yaşına gelince kesin buraya gidecek dediğim bir anaokulu vardı kafamda ancak eve çok yakın değildi ve bingooo ben hamileydim- her gün Mert'i evden çıkar, arabaya bindir, okullara taşı yapmak istemedim ve o dönemki muazzam (!) araştırma sürecim başladı. İlk içimize sineceğini düşündüğümüz anaokulunu denedik, oraya sadece 8 gün gidebildik. (Blogu takip edenler o dönemki içinde bulunduğum hali hatırlayabilirler belki... okumak isteyenler buradan buyursun) Sonrasında da hep aklımızda iyi bir alternatif olarak düşündüğümüz bizim evin balkonundan bahçesini görecek kadar bizim eve yakın olan anaokuluna gitmesine karar verdik.

Bu çevrede olumlu bir algısı olan, temiz, güleryüzlü öğretmenleri, genişçe bir bahçesi olan keyifli bir okuldu... Ve ne güzel ki Mert burayı 3 günde benimsedi, ne bana ne de kendisine sıkıntı yaratmadan okuluna gitmeye başladı; bunda çokcana yakın olan ve Mert'in o dönem çok sevdiği öğretmeninin etkisi çok büyük bence...
Mert okula başladı, ancak bizim Kerem'le evdeki okul sıkıntısı muhabbetlerimiz bitmedi. Öncelikli olarak Kerem, sonraki dönemde de ben Mert'in okuldan "mızmızlanarak" gelen bir çocuk olmaya başladığını düşündük. Mert okula gitmeden önceki süreçte bize isteklerini yapmamız için çeşitli nedenler öne süren bir çocukken okul süreciyle birlikte tutturma, mızmızlanma, bağırma, ağlama "güçlerini" kullanabileceğini farketti. Bu dönemde Kerem ısrarla bunun okulda çevre koşulları ile öğrenilen davranışlar olduğunu söylerken ben içinde bulunduğu yaş döneminin ve benim hamileliğimin etkili olabileceğini savunuyordum. Ama için için de neredeyse tüm anaokullarında olan ve benim kabul edemediğim ödüllendirme, yemeği bitmediyse yedirme, sınırlı boyama yapılması vs gibi konulardan da sıkıntı duyuyordum.

Haziran sonu gibi, daha İpek aramıza katılmadan önce, Mert'in huysuzluklarının tavan yaptığı günlerden birinde (ara ara kendimi lojistik olarak zorlasam ve oraya mı göndersek dediğim-iz) okulu aradım ve kayıt alıp almadıklarını sordum.Okul müdürü bana kayıtların dolduğunu ancak yer açılma durumunda yedek listeye dönüş yapacaklarını söyledi. Kayıtların dolması, yedek liste vs diyince hamilelikte listeye yazılan okul zamanı gelmeden kayıt yapılıp yer tutulan okullardan zannetmeyin lütfen... Küçük, minik bir okul bizimkisi... Az çocuk var, bu nedenle liste miste işlerine girmek zürunda kaldık...

Neyse ben ümidimi kaybettim... Ara ara acaba Mert'i okula göndermesek mi, bir sene daha evde mi kalsa, ama kardeş de geliyor, ben n'apacağım, off bu çocuk sürekli bağırarak ağlamaya devam mı edecek dediğimiz yaz ayları içinde bir de kardeş konusu eklendi gündemimize... Sezar'ın hakkı Sezar'a, İpek nedeniyle şimdiye kadar Mert bizi çok zorladı dersem hakkını yemiş olurum. Ama benden talepleri İpek'in doğumuyla ciddi ölçüde arttı. Bu arada okul tatile girdi, okul açıldı,3-4gün okula gitti, sonra biz tatile gittik... Derkeeen araya okula gidilmemiş uzunca bir zaman girdi ve biz tatildeyken bir gün telefonum çaldı... Okuldan aradılar ve eğer hala düşünüyorsak yedek listede sıranın Mert'e geldiğini söylediler. Hala düşünüyor muyduk? Tabii ki evet; evet ama tek sıkıntım İpek yeni gelmişti, Mert halihazırda gittiği okulundaki öğretmenini çok seviyordu ve ben  Mert'i birşeylere ikna etmek için zayıf bir dönemdeydim...

Mert'e uygun (ve tabii kararlı) bir şekilde yeni okuluna gideceğini anlattık, bu okulu aslında eskiden beri bildiğini hatırlattık, İpek'in evde benimle kalacağını bilmesinin verdiği zorlukla yeni okul sürecimize Eylül sonu başladık... Şimdi ne durumdayız? Mert dile getirmese de davranışlarından, anlatmasından, paylaşmak istemesinden anladığım okulunu çok seviyor. Dile getirmiyor çünkü hala onun okula gidiyor benim onun bulunmadığı herhangi bir ortamda İpek'le yalnız kalmamı merak ediyor ve aslında durumun böyle olmasından sanırım rahatsızlık duyuyor. Okuluna alışmasının, sevmesinin yanında biz Mert'in eski davranışına geri döndüğünü görüyor ve çok mutlu oluyoruz. İstemediği (ya da istediği) bir şey olduğunda bizi konuşarak ikna etmeye çalışıyor, bağırarak değil (ağlamalar ara ara hortluyor tabii hala)... Belki bu da bir yaş ve dönem konusu, belki okulla hiç ilgisi yoktur, artık İpek'in varlığına alışmıştır ve krizli dönemi geride bırakmıştır... Ama Kerem de ben de bu olumlu değişiklikte okulun önemli bir paya sahip olduğuna inanıyoruz. Geçen hafta okulda anne babalara verilen eğitimde de Mert'in davranışlarına yansıyan noktaları gördükçe de buna inancımız pekişti.

Okul konusunda son 6-7 ayda yaşadıklarımıza bakınca herkes farklı şeyler düşünebilir ama bizim için şunları söyleyebilirim:


  • Okul önemli bir konu ama hayatta bundan çok çok daha önemli konularla uğraşabiliriz gelecekte. Hiçbir konuya hayat memat meselesi diye bakmamak lazım. 
  • Hangi konu olursa olsun insanın en başta içine sinmeyen bir taraf varsa o bir şekilde dönüyor dolaşıyor ortaya çıkıyor.
  • Aynı şekilde, en başta içine sinip uygun olduğunu düşündüğün bir şeyi/yeri bir nedenden ötürü tercih edememişsen sonunda o nedeni bir şekilde olduracak bir yol buluyorsun.
  • İyi okul/ kötü okul diye bir ayrım olabilir belki ama bizim için daha çok "aileye uygun okul" diye bir şey var- yani ailenin benimsediği eğitime yakın/benzer felsefede, tercihlerde olan okul... İşte onu bulunca mutlu oluyorsun, okulla ev birbirini tamamlıyor.
Biliyorum bu okul mevzusu burada bitmez, inşallah bunun daha ilkokulu, ortaokulu, lisesi, üniversitesi var; Türkiye'de heryıl değişen eğitim sistemi, sınavları var; ama şimdilik biliyoruz ki anaokulu için keyifli bir yerdeyiz, okulla aynı dili konuşabiliyoruz... 

#AnneBenNerdenGeldim

Geçen hafta Perşembe günü HT Hayat tarafından düzenlenen Psikolog Iraz Toros Suman'ın #AnneBenNerdenGeldim semineri vardı. Duyurusu yapılır yapılmaz kayıt oldum, konu çocuklara cinselliği anlatmak gibi bir konu olunca hepimizin çuvalladığı, kendi çocukluğundan taşıdığı 'ayıp' kavramlarıyla şekillenmiş bir konu olabiliyor... Ancak ne yazık ki gidemedim; aynı gün aynı saatte Mert'in okulunda "evde Montessori" eğitimi vardı ve ona katılmayı önceliğimize almak zorundaydık. O da başka bir yazı konusu mutlaka yazmayı istediğim...

Evet ben Iraz Hanım'ın bu seminerine gidemedim ancak twitter'da #AnneBenNerdenGeldim başlığıyla yazılan neredeyse tüm tweetleri, blog yazılarını okudum. Okuduğum blog yazılarının linklerini burada paylaşmak, konu ile ilgili bir şeyler okumak isteyen varsa aracı olmak isterim; ayrıca bu derece önemli bir konuda yazılanları bu şekilde derlemek ve aklım her karıştığında açıp okumak isterim. Konu aynı, konuşulanlar aynı ancak her yazıda kişilerin yorumlamasıyla ya da önemsemesiyle öne çıkan noktalar farklı olabilir... Ben her yazıda "haaaa bak böyle demek gerekiyormuş,böyle anlatılmalıymış" dediğim mutlaka bir şey buldum...






17 Kasım 2013 Pazar

Lohusa olmak ya da olmamak...

Konu ne olursa olsun annelik, çocuklar, bebekler üzerine bir sohbet oldu mu annelerle biraraya gelmeyi seviyorum... Bu buluşmaların ardından genelde kendimi daha bi' hafiflemiş hissediyorum... Perşembe günü de annelerle ve anne adaylarıyla İnternet Anneleri'nin düzenlediği "lohusa depresyonu" konu başlığında buluştuk.

Mert de İpek de doğduktan sonra bir lohusa depresyonu yaşadığımı düşünmedim ama ara ara ani çıkışlarımın, sabırsızlıklarımın da bu hormonal değişikliklerden etkilendiğini pek de göz ardı etmedim... Bakalım bu konunun uzmanı ne diyecek, bu durumu yaşayanlar/ yaşamayanlar ne anlatacak diyerek ben de Mert'i okula bıraktıktan sonra İpek her zamanki gibi çanta formatında üzerime bağlı olarak yerimi aldım...

Neler konuştuk?

  • Lohusa depresyonu demek yerine lohusa sendromu demeyi tercih ettik öncelikle.
  • Lohusa sendromu, doğum sonrası genelde 6 hafta içinde başlayan ve 7-10 gün süren, kendiliğinden düzelen bir süreç.
  • Geçmişte bir depresyon yaşanmışsa, evlilikte sorun varsa ortaya çıkma ihtimali daha yüksek
  • Eskiden duygu bozukluğu olarak nitelendirilirken şimdilerde daha çok düşünce bozukluğu olarak nitelendiriliyor.Annenin bebeğe hazır olup olmaması, hem annenin hem babanın bebeği istemesi sendromun ortaya çıkışını belirleyen önemli etkenler. Ayrıca kişinin kendi geçmişinde kendi ailesi/ anne-babasıyla sorunlarının olup olmaması da bu durumun belirleyicilerinden.
  • Genelde sıkıntı gün içinde değil hava karardıktan sonra başlıyor.
  • Bu durumda "bebeği görmek istemiyorum" diyebiliyor anne...
  • Baba desteği varsa sorun yaşama ihtimali azalıyor. Eşlerin daha önceden halı altına attığı sorunlar varsa sorunlar doğum ile birlikte ortaya çıkabiliyor.
  • Bu süreçte bedensel rahatlama çok etkili - spor yapılması, ter atılması vs...
  • Bu süreçte duygusal boşalım da çok önemli- ağlamak 
  • Sözsüz müzikleri dinlemek, nefes teknikleri kullanmak rahatlatabilir.
  • Hepimizin adaptasyon sürecine ihtiyacı var. Yeni bir eve taşındığımızda, yeni bir işe başladığımızda bile alışma süreci yaşıyoruz.
  • İnsan hayatında 'an'ın iki hırsızı var: biri 'geçmiş pişmanlığı', diğeri 'gelecek kaygısı'...
  • "Neden" sorusu yerine çözüme yönelik "nasıl?" sorusunu sormak daha doğru.
Uzman Psikolog Aycan Bulut'tan bunları dinlerken arada biz anneler kendi hikayelerimizi anlattık. Sanırım bu hikayeleri dinlerken en çok gülümsediğim cümle: "ben lohusa sendromu yaşadığımı düşünmüyorum ama eşim düşünüyor!!!" oldu:))) 

Bence lohusalık ve devamındaki süreçte es geçilmemesi gereken bir konu daha var, sohbet sırasında herkes kendi yaşadıklarını anlatırken ben de bunu paylaştım: doğum sonrası mutlaka tiroid ile ilgili kontrollerimizi yaptırmalıyız. İlk doğumumda, 6 ay kadar sonra işe yeni döndüğüm zamanlardı, sürekli yorgunluk halindeydim ve bunun bebek-iş-ev üçgenindeki koşuşturmacadan, süt verme ve işte süt sağma süreçlerinde yorulmuş olabileceğimden dolayı olduğunu düşünüyordum. Aşırı kilo verme ve sinirlilik hali de eklenince Kerem, benim bir endokrin uzmanına görünmemi önerdi ve tiroid değerlerimin yüksekliği ile orada tanıştım! Konunun uzmanı değilim ama o dönem hayat kalitemdeki düşüşü hatırladığımda etrafımda doğum yapacak ya da yeni yapmış tüm arkadaşlarıma bu konuda bir hatırlatmada bulunuyorum mutlaka...

Perşembe günü bu konuyu konuşmamıza, anneler arası paylaşım yapmamıza vesile olan İnternet Anneleri'ne, bize değerli bilgiler veren Aycan Hanım'a ve buluşma için alan sunan Brandium Joker Mağazası'na teşekkür ederim. Bu sohbet süresince Kindyroo da henüz yürümeye başlamamış bebeklerle bir aktivite yaptı ancak bizim minik hanım tüm sohbet süresince uyuduğu için kendi yaşına uygun :)) aktiviteye katılamadı ancak arada duyduğum keyifli seslerden bebeklerin ya da en azından annelerinin çok eğlendiklerine eminim...

Bu arada google'da "lohusa" kelimesini yazınca "lohusa sendromu", lohusa şerbeti, geceliği, tacı, pijaması, gecelik sabahlık takımları, şekerinin ardından 7. sırada çıkıyor... Bundan bir anlam çıkarılabilir mi bilmiyorum ama güzel bir temennide bulunmak istiyorum: bizi sıkıntıya sokacak konular umuyorum hep böyle son sıralarda yer alır...




4 Kasım 2013 Pazartesi

Bugün mıknatıslı ahşap blokları denedik...

İlk kez geçen günlerde Blogcu Anne Elif Doğan'ın şu yazısında okumuştum Logy Toys'u, sonra da bu hafta içi İyi Cüceler Çocuk Kitabevi'nin haftalık aktivite duyurusunda pazar günü Logy Toys'un ahşap bloklarını deneyimleyebileceğimizi öğrenince bugün maaile İyi Cüceler'e damladık... İyi Cüceler, Mert'in kendisini evde gibi hissettiği, uzun zamandır kitap almak, aktivitelere/atölyelere katılmak ya da sadece uğramak/bakınmak için gittiğimiz ve çok sevdiğimiz "mahallemizin kitapçısı"...

Bugün de tam saatinde İyi Cüceler'e gittiğimizde Çetin Bey, Logy'nin yaratıcısı, ahşap blokları çantasından çıkarıp masanın üzerine koymaktaydı... Mert önce uzaktan uzaktan inceledi blokları... Çetin Bey'in daveti üzerine masaya oturup kendince "eserler" yapmaya başladı. Bu arada ben de Çetin Bey'den Logy Toys'un hikayesini dinledim kısaca...

Boğaziçi Üniversitesi'nde farklı farklı bölümleri deneyimlemiş, uzun yıllar çeşitli şirketlerde bütçeleme ve stratejik planlama yöneticiliği yapmış olan Çetin Bey şimdilerde ahşap oyuncaklar tasarlıyor ve kendi atölyesinde yine kendisi üretiyor. Bu %100 doğal ahşap blokların özelliği şu: içindeki minik top şeklinde olan mıknatıslar sayesinde her yönden çekim sağlıyor ve tahtalar birbirine manyetik olarak yapışıyor ve istediğiniz şekli ortaya çıkarabiliyorsunuz. ince, kalın prizmalar, tekerlekler, üçgenler... Hepsi biraraya gelerek çocukların hayal güçlerinin yansımasıyla binbir çeşit şekil ortaya çıkarıyorlar... Kaptırınca uzuuuun uzuuuun oynanan cinsten oyuncaklardan...

Keyifle oynanan bu oyuncakların içinde bulunan özel mıknatısları nedeniyle maaliyetinin yüksek olması bence tek dezavantajı. Küçük ya da büyük paket seçeneklerini seçmek mümkün; fiyatları 30 ile 190 TL arasında değişiyor ya da kendi tercihinize göre Logy Toys'un internet sitesinden istediğiniz parçalardan kendinize uygun bir set oluşturup satın alabiliyorsunuz.İnternet'ten başka bir yerde satılmıyor mu derseniz de İstanbul'daki bazı çocuk kitapçılarında ve bazı oyuncakçılarda da bulmak mümkün...



Yaklaşık 1 saat Mert aralıksız bu ahşap oyuncaklarla oynadı. Sonrasında İyi Cüceler'de başlayan kitap okuma saatiyle kitabı dinlemek üzere diğer çocuklar gibi masadan ayrıldı ve masadaki tüm ahşaplar bizim evin baba kişisine kaldı, o da bayağı ciddiyetle upuzun bir tren yaptı fırsattan istifade...

Ben hayatlarında önemli bir risk alarak, keyif aldıkları hobilerini işleri haline getirebilmiş insanlara hep hayranlıkla bakmışımdır; insanın sevdiği işi yapmasının, bu işten de hayatını kazanabilmesinin çok çok değerli olduğuna inanırım. Umuyorum Logy Toys ile keyif aldığı işi gerçeğe dönüştürebilmiş olan Çetin Bey de çok yeni olan Logy Toys ile keyif aldığı işi yapmaya çok uzun zaman devam edebilir. 

Logy Toys'un tanıtım videosu için: http://logy.com.tr/videolar
Twitter'da takip etmek için: https://twitter.com/logytoys


28 Ekim 2013 Pazartesi

Gezenti anne için önemli bir konu: Emzirme Odası

İpek doğduktan sonra sanırım 5. günden itibaren dışarılardayız... Bu dışarılarda gezinmelerimiz (İpek de nisbeten uyumlu bir bebek olduğundan) artık daha uzun sürmeye başladı. Bazen Mert'i sabahtan okula bırakıp dışarıdaki işleri halletmeye ya da yürüyüş yapmaya İpek'le birlikte çıkıyoruz öğleden sonra Mert'i okuldan alma saatine kadar bazı günler dışarıda kalıyoruz, sonra Mert'i okuldan alıp hep birlikte eve dönüyoruz... Bu gezilerin bir de haftasonu daha kalabalık yaptığımız versiyonları var tabii..

Bu ara farkettim ki gideceğim yerle/yerlerle ilgili ilk dikkat ettiğim şey İpek'in uyku saatinin ardından nerede olma ihtimalimiz olduğu ve İpek'i rahatça emzireceğim bir yer olup olmadığı... Aslında ben İpek'i emzirme örtümüzle her yerde emzirebiliyorum ama İpek bundan pek memnun olmuyor ve üzeri örtülü bir şekilde emmek istemiyor çoğu zaman. Ve bence de çok çok haklı, hangimiz yemeğimizi özellikle de çok aç olarak uyandığımız bir uykunun ardından sıkış tepiş bir şekilde kendimizi kısıtlayarak yemek isteriz? Bana kalsa emzirmek çok çok doğal bir eylem olduğundan kendimize uygun rahat edebileceğimiz her yerde örtü var yok derdi olmaksızın emzirebilmeliyiz!! Ama şu toplumsal normlar,kurallar vs yok mu onlara uymadık mı herkes bir anda fazlasıyla rahatsız oluyor!!! e dolayısıyla biz de bir anda suçluluk (!) duygusuna yeniliyoruz... 

Neyse konudan çok sapmayayım.. Bu ara benim için emzirme odası olan yerler, restoranlar, mağazalar ayrı bir sempati kazanıyor... Biz çok alışveriş merkezi alışveriş merkezi gezen bir aile değiliz ama tabii ihtiyaç durumunda İstanbul'da adım başı varolan güzide merkezlerimize uğruyoruz. Şimdiye kadar içinde emzirme odası olmayan bir alışveriş merkezine rastlamadım. İyileri var, bir de yapılmış olmak için yapılmış olanları var diye ikiye ayırabiliriz avm'lerdekileri... 

Sokaklardaki emzirme ihtiyacına bağlı olarak avm dışı yerlerdeki emzirme odalarının bir listesini hazırlamaya çalışıyorum. Lütfen bilen, gören, deneyimleyen varsa eklesin yorumlara... Twitter'da #emzirmeodası başlığıyla da ekleyebilirsiniz. 

Ben listeyi başlatıyorum, haydi el birliğiyle uzatalım listeyi. Biliyorum çok uzun bir liste olmayacak belki, ama kim bilir belki bir bilinç başlatırız da mekan sahiplerinin bu ihtiyaçla ilgili farkındalıkları artar ve bu liste daha da uzar:))

Ben en yakınımda, son zamanlarda gittiğim yerlerle başlıyorum:

  • Şaşkınbakkal Mothercare mağazası: Mothercare mağazası Mert yeni doğduğunda o dönemki bu civarda yaşayan ya da bu tarafa gezmeye gelen tüm bebekliler gibi benim de kurtarıcımdı. Eski binasında 2. katta kocaman bir emzirme odası vardı. Hatta orası anneler arası önemli bir sosyalleşme alanıydı... Gel zaman git zaman Mothercare yine Şaşkınbakkal'da başka bir binaya taşındı, orada da yine 2. kata bir emzirme odası koydu ancak bir önceki kadar kapsamlı ve büyük bir alan olamadı maalesef burası. Bir alt değiştirme sehpası ve bir emzirme koltuğundan ibaret küçük bir odacık... Ama yine de biz emziren annelerin aklına ilk gelen yerlerden biri... Keşke Mothercare yetkilileri eski kapsamlı emzirme odası gibi bir yer ayırabilseler bu binada da...
  • Şaşkınbakkal Joker mağazası: Joker buradaki mağazasını açalı çok olmadı aslında,bir süre önce de üst katlarını da bünyesine katıp daha büyük bir mağaza haline geldi. Bir ay kadar önceydi uğradığımda emzirme odası yapıp yapmadıklarını sormuş mağaza içinde iki tane emzirme odası olduğunu öğrenmiştim.Biri giriş katında yeni hazırlanıyordu, dçğerini görmemiştim. Dün alt kattaki küçük odayı kullandım emzirmek için. Küçük, içinde bir koltuk ve alt değiştirme sehpası olan bir odaydı. Emzirmeyi tamamlayınca bir de en üst kattaki odaya şöyle bir göz attım. Bu oda, diğerinden daha büyük olmakla birlikte aşağıdaki gibi koltuk ve alt değiştirme sehpası bulunduruyor. Her iki odada da lavabo bulunmuyor.
  • Şaşkınbakkal Marks&Spencer mağazası: Yine tek annelik emzirme odalarından bir tanesi. Mağazanın çocuk/bebek reyonunun bulunduğu katta tuvaletlerin yanında yer alıyor. Sallanan bir koltuk, ayak uzatmak için bir puf ve portatif alt değiştirme sehpası bulunuyor. Burada da lavabo bulunmuyor.
Katlı mağazaların emzirme odalarını denerken aklıma Şaşkınbakkal Boyner de geldi ve orada da bir emzirme odası olup olmadığını sorduğumda bir alt değiştirme odası olduğunu öğrendim. Bir tuvalete eklenmiş portatif alt değiştirme sehpası var burada sadece... Gerçi Şaşkınbakkal çevresinde zaten yukarıda yazdığım alternatifler bulunuyor. Bağdat Caddesi üzerinde Şaşkınbakkal- Suadiye çevresinde alternatifler var iken bu konuda Caddebostan çevresi oldukça eksik kalıyor diye düşünüyordum...

Geçtiğimiz günlerde Caddebostan Kültür Merkezi'ne gittiğimde İpek'i emzirmem gerektiğinde Kültür Merkezi içinde kesin bir emzirme odası vardır inancıyla odanın nerede olduğunu sordum ve kültür merkezi içinde emzirme odası olmadığını öğrendim. Keşke olsaydı dedim hem kendi kendime hem de twitter üzerinden Kadıköy Belediyesi'ne... Belki bir gün olur kim bilir...

Caddebostan Kültür Merkezi'nde emziremeyince ve İpek'in süt krizinin başlayacağını düşünerek o gün kendimi uzun zamandır gide gele kendimi evimde gibi hissetmeye başladığım İyi Cüceler Çocuk Kitapçısı'na attım:)) Bu arada twitter üzerinde #emzirmeodası başlığında yazarken Caddebostan Nivokido'dan orada rahatlıkla emzirebileceğimizi belirten bir tweet aldım... En kısa zamanda İpek'i orada da emziririm artık, Mert oyuncaklarla haşır neşir olurken...

Son olarak emzirme odasını kullandığım ve memnun kaldığım iki restoranı da eklemek isterim buraya:

  • Et-inn Restoran Sahrayıcedid: Et-inn bence ciddi anlamda çocuk-bebek-anne dostu bir restoran. Mert için oyun parkları, İpek içinse emzirme odası ve bizim için de rahatlığıyla ön plana çıkıyor... Emzirme odasında "yok yok" diyebilirim. Lavabo, emzirme koltuğu, alt değiştirme sehpası, emzirme minderi, bebek bezi, ıslak mendil, pişik kremi gibi gerekli olan her malzeme odada mevcut. Tek annenin emzirmesi için düzenlenmiş, ancak genişçe bir oda.
  • Kırçiçeği Pide Ataşehir: Kırçiçeği'nin de yine tek annelik, ama lavabosu, emzirme koltuğu ve alt değiştirme sehpası var. Bu arada Kırçiçeği'nde çocuklar için ayrı bir tuvalet de var, bu da özellikle Mert'in beğenisini kazandı:)
  • Krispy Kreme Şaşkınbakkal: Henüz buradaki emzirme odasını deneme fırsatım olmadıben de varlığını twitter'daki #emzirmeodası başlığından öğrendim.
Restoranlar kısmında eminim eklenecek daha çok yer vardır. Ben genelde İpek'i yemek öncesi uyuttuğum için farkettim ki restoranlarda emzirme odalarını yeni yeni deneyimlemeye başlıyorum. Deneyimledikçe de bu listeye eklemeye devam edeceğim. Alışveriş merkezlerini ise bu yazıda hiç yazmadım, ehemn hemen hepsinde iyi ya da kötü bir emzirme odası olduğu için...

Ancak bence esas ihtiyaç Kadıköy, Beyoğlu, Bakırköy, Nişantaşı gibi sokakta alışveriş ya da yürüyüş yapılan yerlerde emzirme odasına sahip mağazaların olması... Lütfen siz de bu tip yerleri biliyorsanız paylaşın listeyi uzatalım...

21 Ekim 2013 Pazartesi

eskinin "inek öğrencisi"nin bugünkü pazartesi sendromu...

Vallahi billahi ben tatillere karşı değilim, hele de uzun tatillerde hepimiz birlikteyiz ya seviyorum...Arada evet tırlatıyorum "burası ev, insan yaşıyor burada" türünden çıkışlarım ya da tatilin sonlarına doğru fazla birlikteliğin getirdiği şımarıklıkların doz aşımı oluyor ama bir arada bir şeyler yapmayı da seviyorum...

Seviyorum da... Çalışmayan (ya da evde çalışan mı demek gerekir:)) bir anne olarak yıllar sonra yeniden bugün pazartesi sendromum tavan yaptı! Geçen Mart-Nisan aylarında Mert okula başladı alıştı derken Temmuz'da İpek'in doğumunun da hemen ardından yaz tatiline giren okul ve okulun başlamasının 1 hafta ardından tatile giden biz, tatilden gelince değiştirilen okul, tam okulda oryantasyon dönemi bitmek üzereyken çıkagelen 9 günlük tatil....

Ve 3 gündür gündüzleri meme emmememe savaşları veren İpek...

Ve dün gece sadece 4 saat kadar uyumuş bir anne...

Pazartesi sendromu içimde patladı! Zaten sabah 6'da uyumuş bir anne olarak sabah uyanıp ilk cümlesi "ben bütün gün uyuyacağım anne!" olan oğluma pek de alışık olmadığı biçimde "tamam oğlum." dedim ve uyumaya devam ettim... Sonra bu cümlenin doğasına uymadığını fark eden oğlum yeni bir cümle attı ortaya: "ben artık okula gitmeyeceğim anne!" ve buna da hiç alışık olmadığı şekilde "tamam oğlum" dedim ve uyumaya devam ettim... Neyse bu denemeleri birkaç cümleyle daha devam etti, beni çıldırtamayacağını anladı ki sanırım "Ben okulumu seviyorum ama bugün gitmek istemiyorum" dedi sonra da "Bir tane Miki izleyeyim sonra götürürsün beni" dedi...

Sonra da onu bugun normale göre daha erken alacağım konusunda söz verdim kendisine... Valla yukarıda yazdığım cümlelerle sınanma sürecim yaklaşık 1.5 saat sürdü sonunda da okula bıraktım ama bırakırken hala bir şeyler söylüyordu. Bir yandan "aferin Zeynep bak bu işler sakin sakin de hallediliyormuş" derken kendi kendime diğer yandan "valla yarın da zorlarsa gücüm yok" diyordum... Bu okul meselesi var ya tam anlamıyla "ne seninle ne sensiz" durumu... İşin zor kısmı şu ki hayat boyu okulu seven bir "inek" öğrenci olarak Mert'le bu konuda empati kurmam da zor oluyor!!