Geçen gün domestik yanım bayağı beslendi sanırım… Hem gerçek
anlamda hem de ruhen… Lesaffre- Yuva Maya’nın davetlisi olarak Genel Müdürlük
binalarında yer alan araştırma geliştirme bölümünde, yani işin mutfağında
poğaça, ekmek ve simit yaptık… Hamura
elimin değmesi benim için ayağımın toprağa değmesi etkisi yaratıyor; rahatlıyorum,
sinirlendiğim zaman kendimi mutfağa atıp bir şeyler yapmak çocukluğumdan beri
hep iyi gelmiştir bana… Ama tabii hiçbir zaman son iki senedir içinde
bulunduğum “evde olma” dönemi kadar domestik yapım ortaya çıkmamıştı. Hatta
bugün firma yetkilileri ile sohbet ederken ve benim evde yaptığım kolay ekmek
tarifinden bahsederken “annenizden öyle görmüşsünüzdür herhalde” denildiğinde
düşündüm annemin evde ekmek yaptığını hiç hatırlamıyorum ki! Yoğurt mayaladığını
da… Hatırladığım kadarıyla evde peynir de yapmaya kalkışmadı! Ki kendisi hep aşçılığı
ile hatırlanan bir anne oldu benim arkadaş çevremde…
Peki bana ne oldu da kendimi kurumsal hayat sonrası zaman
zaman annemden bile daha domestik bir yapıda bulabildim? Bugün bir yandan
hamurla uğraşırken, işin ustalarından ipuçları öğrenirken bunu düşündüm…
Sonunda bir yargıya vardım gerçi ama ne kadar geçerlidir, doğrudur
bilemiyorum… İş hayatı içinde çoğu zaman
geç saatlere kadar çalışınca eve geldiğimizde bende yemek yapmaya pek hal
kalmamış oluyordu. Sürekli dışarıdan yemek söylediğimiz fazlasıyla “sağlıksız”
bir dönemimiz var bizim… Sonra iş yaşamından çekilince o dönemde Mert’in de
beslenmesine biraz daha dikkatle eğilince, okuyunca ve denemeler yapınca
aslında “zor” diye tasvir ettiğim pek çok şeyin ne kadar kolay olduğunu öğrenme
fırsatı yakaladım. Sütten yoğurt, yoğurttan da lor peyniri pek kolay
yapılabiliyormuş mesela… Ya da ekmek yapmak öyle zor, handikaplı bir iş
değilmiş… Ya da şimdi 10 dakikada hazırladığım ve gayet sağlıklı olan yemekler…
Yani bu domestiklik biraz da kendi kendime “sen de yapabilirsin!” “niye
denemeyesin” dediğim bir sürecin eseri…
Neyse… Bugün de bundan 2 sene öncesine kadar yakınından bile
geçmediğim mayalama konusunda bayağı bilgi edindiğim bir gün oldu… Mesela yaş
maya hala “aman ben yaşatamam onları” diyerek pek yanaşmadığım bir konu bugün
kendi kendime “bak bu da tahmin ettiğin kadar zor bir şey olmayabilir” diye
düşünürken yakaladım kendimi!
Neler attım bilgi dağarcığıma kendimce?
·
Hamur işlerinde yaş maya da kuru/instant maya da
kullanıyor olabiliriz. Dikkat etmemiz gereken konu ölçüsü: 1 birim kuru maya
kullanılan bir tarifte yaş maya 3 birim olmalı.
·
Ne hamuru olursa olsun tarifteki sıvıları hep
birlikte koymamak gerekiyor. Hamurun kıvamına bakarak sıvılar eklenmeli.
Örneğin 1 adet yumurta konulacaksa 40 gramlık yumurta da var 70 gramlık yumurta
da var. İkisi de 1 adet ama hamurun kıvamını değiştirir.
·
Unun cinsine, markasına, kalitesine göre farklı
miktarda sıvıyı kaldırabilir.
·
Glutensiz un kullanılacaksa, normal un ile
verilen tarife göre neredeyse 2 kat sıvı kullanılması gerekebilir.
·
Bizim mutfaklarımızdaki fırınlar buharlı fırın
değil. Ekmek yaptığımızda fırına bir kapta su koymak ya da ekmeğe su
pışpışlamak yararlı olacaktır.
·
Yaş maya kullanıyorsak hamurun sıcaklığı 23
derece, instant maya kullanıyorsak ise 27 derece iyi bir sonuç elde ettirir.
·
Instant mayayı suyla çözdürmeye gerek yok,
direkt unun içine katılabilir.
·
Misafir geliyor 5 dakikaya bir şey hazırlayayım
diyorsan mayalı bir tarif o anki çözümün olamaz.
·
Maya, bebek gibidir; ilgi ister, bakım ister…
·
Ekmek yapacaksak fırını 200-220 derecede ısıtmak
gerekir, poğaça için 170-180 derece yeterlidir.
Ben ürünlerden en çok simit
karışımı ile ilgilendim ve sokak simidine ulaşmak için iki ipucu öğrendim:
·
Kutudaki tarifte yazandan daha az su kullanırsak
simit pastane simidinden çok sokak simidine benzermiş.
·
Simide esas lezzet katan şey mahlepmiş.
Evet ben Yuva Maya yetkililerinden bunları öğrendim ve not
ettim. Ha tabii hamur yuvarlamanın inceliklerini, baget ekmek hamurunun nasıl elde
şekillendirildiğini, pastane poğaçasına nasıl şekil verildiğini, ekmek üstüne
nasıl çizik atıldığını da Erol Usta’nın sabırla birkaç kez göstermesi sonucu
öğrendik.
Öğrenmenin sonu yok, öğrenilecek konu yelpazesi bu kadar
genişken insanın içinde bulunduğu döneme göre öğrendiği konular başlık
değiştiriyor belki ama insanın öğrenme algısı açıksa ve istek varsa
öğrenemeyeceği şey yok, kesin bilgi… Bugün çok çok uzak olduğum bir konu belki
gelecekte çok ilgimi çeken, öğrenip hayatımın eksenini değiştirecek bir güce
sahip olabilir… Bir hamur bana bunları düşündürttü işte!
*Bu yazı 6 Şubat 2014 tarihinde www.internetanneleri.com'da da yayınlanmıştır.
*Bu yazı 6 Şubat 2014 tarihinde www.internetanneleri.com'da da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder