4 Mart 2013 Pazartesi

anaokulu günlüğü- 1. gün

Bu sabah saat 7 buçuk civarı Mert uyanınca hiç mırın kırın etmeden ben de kalktım ve hiç oyalanmadan yapılan sabah kahvaltısı ve toparlanma sonrası saat 10'da okulda olmak üzere evden çıkıverdik. Mert evden çıkarken bir de sürekli şarkı söyleyen oyuncak köpeği mavi kulağı yanına aldı, bilmiyorum bunun kendini daha rahat hissetmek istemesi ile bir bağlantısı var mıdır?

Yarım gün olarak başlayacağımız okul hayatının ilk gününün maksimum 2 saat kadar olacağını kafamda planlayarak okula girdik.  Tam kapıdan içeri giriyorduk ki Mert'in yaş grubunun o sırada bahçeye çıktığını gördük ve okuldaki ilk günümüzün ilk saati havanın da güzel olmasıyla bahçede nisbeten kolay bir başlangıçla geçti. Mert ilk olarak bahçedeki oyuncak arabalarla oynadı, arada kendini futbol kalesinin arkasında bir yere sokuşturup etrafı izlemeyi tercih etti. Öğretmenler onun dikkatini farklı şeylerle çekmeye çalışsalar da o ara ara bana seslenip "anne sen de gel" vs dedi, ben de ona "ben çitlerin dışından seni izliyorum anneler çitlerin içine girmiyorlar" vs dedim. sonra bir ara ikna oldu bahçenin arkasındaki kaydıraklara gitti, bir ara dans ediyordu, sonra diğerçocuklarla birlikte oyun evine girdi. Aman iyi gidiyor galiba derken bindiği oyuncak arabayı bir başka arkadaşına kaptırdı ve orada kıyamet koptu. Araba paylaşılamayınca Mert başladı "bu araba benimdi" diye ağlamaya... Neyseki o sırada bahçe saati bitti, Mert'in tuvaleti geldi ve içeri girdik. Ben de bu arada Mert'e "bak annecim buradaki oyuncakların hiçbiri hiçbir çocuğun eğil, bunların hepsi okulun ve sizler de birbirinizle paylaşarak bunlarla oynayabilirsiniz." dedim. Mert'in yanıtı kısa ve net oldu "hayır onlar benim!!"

Neyse içeri girip tuvalet işini de halledince bahçedeki sorun unutuldu, Mert oyun hamurları ile oynamak üzere sınıfa girdi ben de sınıfın kapısında onu izlemeye koyuldum. Bu arada sınıf kapısı derken bildiğimiz sınıf formatı değil. Bir binanın bir katı  onların sınıfı aslında ve merdivenlere tek başlarına gitmelerini engellemek üzere yapılmış minik bir çit var. Ben o çitin dışında onu izledim, Mert de içinde oyun oynadı. Ara ara benim yanıma geldi, yanımda durup diğer çocukları izledi, sonra ilgisini çeken bir şey oldukça içeri girdi. Örneğin İngilizce şarkıların söylendiği bölümde gitti geldi, ama dans dersi(ders demek komik geliyor çünkü bu da bizim anlayacağımız şekilde bir dersten çok daha basit ve formatsızdı çocukları sıkmamak için) sırasında tamamen benim yanımda kaldı.

Yemek saati geldiğinde ben 2 saatlik zamanı kazasız belasız atlatmış olmanın verdiği huzurla "hadi anneciğim biz de eve gidip yemeğimizi yiyelim" dedim. Önce "tamam" diyen Mert Bey sonra diğer çocuklar gibi aşağı inmek ve yemeklere bakmak istedi, sonra da yemeği orada yemek istediğini söyledi. Tabii benim için şamda kayısı :)) yemek sonrası da kendini yine oyuna kaptırdı. Hatta bir ara fırsattan istifade denemek istedim ve Mert'i oyunla başbaşa bırakıp kayıt evrakları için üst kata çıktım,yaklaşık 20 dakika ortalıkta yoktum. Döndüğümde gayet güzel oynamaya devam ediyordu, tabii bu benim için nasıl bir mutluluk anlatamam:))) İlk günden çok uzun süre kalmayalım derken 3 saati geçkin bir süre biz okulda kaldık sonra da Mert el sallayarak okuldan ayrıldı...

Bugünü beklediğimden çok daha yumuşak ve keyifli atlattık, darısı diğer günlerin başına:)) Ama bugünden çıkardığım ders şu: okula gelirken kendi kendime "Mert ne derse olumlu yanıt vereceğim ve hiçbir şeye onu zorlamayacağım." dedim ve bunu uyguladım, ilk yarım saatte "eve gidelim" dese de "tamam" diyecektim, o kafada gelince her şey sanırım daha rahat oldu. Tabii bunda bir gün önce Kerem'le yaptığımız konuşmanın da etkisi büyük: "ilk gün zorlarsan ikinci gün evden çıkaramazsın, üçüncü gün pijamasını çıkartamazsın!!" sözü bütün gün aklıma kazınmış şekilde benliğini korudu:))

Tabii bu başlangıç evresinin ardından esas ayrılma evresinde neler yaşayacağız onu merakla bekliyorum!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder