Saat 17.24… Bugün ilk kez oturdum ve ev ilk kez biraz sakinledi desem
çok da yanlış olmaz…
Dün akşam Mert’i okuldan aldıktan sonra teyzesinin doğum
gününü kutlamaya gittik. Gitmeye çok hevesli olan, kuzeni ile oyunlar oynayacak
heyecanlı Mert yarım saatlik zaman içinde pek de öyle hareket etmek isteyen bir
halde değil gibi gözüktü bana… İlk önce
“Hafiften yanakları mı kızardı ne?” ile başladım ardından “ay gözleri akıyor
kesin hasta olacak!!”la devam ettim…
Bu annelik ilginç bir şey… Etrafınızda herkesin “bu çocuk mu
hasta olacak?!!!” dediği sırada “evet hastalık geliyor!” bilincinin iliklere kadar
hissedildiği bir başka insan ilişkisi var mı merak ediyorum… Buna paralel diğer
bir cümle de “bu çocukta uyuyacak göz yok!” oysaki anne bilir: çocuk
uykusuzluktan göçmüştür uzatmaları oynuyordur!
İşte bu hesap Mert için “hasta oluyor” dediğimin yaklaşık 1
saat sonrası evde ateşi yükselmeye başlayan ve banyoya soktuğumuz bir 3.5 yaş
insanıyla karşı karşıyaydık…
(Evet tekrar bilgisayar başına gelmem 18:13!! Sanırım 40 dakikadır
İpek’in odasındayım ve yatağa her koyuşumda uyanan bir bebekle karşı karşıyayım!!!
)
Neyse… Mert’i akşam yıkadık,
yatırdık, o sırada İpek’i de uyuttum... Ama tabii uyutunca iş bitmiyor,
biliyorum ki gece ateş bize hızlı bir selam çakabilir. Nitekim öyle de oldu,
gece 12 gibi ateş düşürücü veririm diye düşünürken ben Mert “annnneeeeeaaaa
çişim kaçtı” gibi bir cümleyle alarma geçtim. Ateş 39 derece, yatak bayağı
ıslak ve Mert’in çığlıkları: “annneeeeeeee göremiyorummmm!” Allahtan bu tip
durumlarda sakin kalabiliyorum da Mert’in uyumadan önce gözlerinin aktığı
aklıma geldi: tabii ki akan gözler kirpiklerde çapaklanıp yapışmış…
Mert’in üstü değişti, bizim yatağa paketlenip kondu, ateşi
ölçüldü (39’u biraz geçmiş, ben de acil durum alarmı başladı başlatacak!!!)
ilacı verildi, evde bir zaman alınmış ve öyle duran ateş bandı bulundu ve alına
yapıştırıldı, uykuya dalmasını müteakip yatak çarşafları çıkarıldı, makineye
atıldı, arada derede yıkandı, baba oturma odasına yollandı ve anne bir eli
oğlunda uykuya kucak açtı…
(saat 22:01 tekrar yazının başına bu sefer ikisinin de gece uykusuna geçtiğini
ümit ederek oturuyorum)
Sanırım gece 2 ile 5 arası hepimiz uyuyorduk… 5 civarı
İpek’i emzirdiğimi, Mert’in de ilacını verdiğimizi hatırlıyorum… Mert’in
sıcaklığının normale dönmesi ile daha keyifli bir uykuya 6 civarı geçtim…
Hareketli gecenin ardından bizim evde sabah nispeten geç
başladı. Saat 8’de ayaklandık, Mert’in ateşi yoktu ama bugün dinlensin diyerek
okula götürmedim. “Şoför Nebahat”
kılığında yollara dökülmedim ya ben de bir rahatlık, bir şirinlik, bir kahvaltı
hazırlayayım hali… Bu şirinlik bir anda Mert’in “ben okula gitmek
istiyoruuuuum”uyla şaşkınlığa bıraktı kendini… Sevineyim mi üzüleyim mi
bilemedim… Kahvaltı, sohbet derken
Mert’in okula gitmemesi bana iyi geldi, sabah geç kalkan İpek de lokumdu bu
saatlerde… Mert’in çizgi filmi, İpek’i süt saati, uyku saati, araya
sıkıştırılan banyosu derken bir baktım İpek uykuya direniyor! (Sanırım İpek,
Mert’i okula bırakma rutinimize iyice alıştı ve evden çıkmamamız onun günlük
düzeninin bozulmasına yol açtı. Mı acaba?) Mert peşimde dolanıyor! Mert peşimde
dolandıkça zar zor uyuyan İpek uyanıyor! Nasıl oldu bilmiyorum öğlen oluverdi,
arada öğle yemeği için Mert’e bir şeyler hazırladım. Hala iyi ve romantik
halimi koruyormuşum o saatlerde ki Mert’e “e sen evdesin madem birlikte kek
yaparız; öğlen dinlenme saatinden sonra da birlikte yeriz” deyiverdim! Uyumayan
İpek, peşimde Mert, araya sıkıştırılan kek yapma seansı, dinlenme saatinde
kitap okuma derken ben bittim… Saat 5’ti evde sıkı yönetim ilan ettim. Mert’e
dinlenmesi gerektiğini çok net bir tonda, emir tonu olmuş olabilir, belirtip
uyumasını sağladım. Bütün gün uyumayan İpek de o arada uyuyuverdi… O ara şöyle
bir üstüme başıma baktım da üzerimde sabahtan beri çıkarmaya fırsat bulamadığım
pijamam, arada İpek’ten hediye bir kusmuk izi!!
Sanırım İpek’in ilk doğduğu hafta bile bu halde değildim… Tabii ki
sabahki romantizmimden eser yok, kendi kendime “eğitim şart, okul önemli”
derken buldum kendimi…
Bir annenin ateşle imtihanından şu sonuç çıktı bizim
evde:
Birincisi, biz sadece basit bir ateşlenme vakası yaşadık 24
saatlik zamanda, çok ciddi hastalıklarla mücadele eden anne babalar var. “Çocuklar hastalanmasa keşke” dedim… Tüm hastaların iyileşmesini diledim…
İkincisi, gerçekten hafta içi Mert’in evde olmasını
özlemişim aslında… İlk fırsatta şöyle bir planı hayata geçirmeye karar verdim:
İpek’i babaanneye teslim edip Mert’le hafta içi baş başa bir gün geçireceğim.
Sanırım onun ihtiyacı olduğu kadar benim de buna ihtiyacım var.
* Bu yazı 19 Aralık 2013 tarihinde www.internetanneleri.com 'da yayınlanmıştır.
* Bu yazı 19 Aralık 2013 tarihinde www.internetanneleri.com 'da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder